26 Aralık 2009 Cumartesi

DNA'nın kuyruğu koptu

Bir zamanlar dünyanın en acayip keşfi gibi görünen DNA analizi makul fiyata kısa sürede çıkan bir rapora dönüştü. Bilim koştururken, genetik şecere trendi gibi sektörel yeniliklerin yanı sıra mahremiyet gibi sosyal meseleler de peşine takılıyor.


Yıl 2027. Gezegen binlerce yıllık kıyamet senaryolarından topyekûn yırtarak 2012 fenomenini çoktan geride bırakmış vaziyette. Gök halen yerinde duruyor ancak yer, insanlık için en yaşanılası kısımlarını artık yıkanmaya terk etmiş. İç bölgelere çekilen insanoğlu, teknolojisinin varlığını halen kuvvetle sürdürüyor. Dünyanın ortadan ikiye ayrılacağını savunan son tüccarlar 2011’de köşeyi döndüğünden bu yana inişe geçen kıyamet sektörü, artık sadece üniversitelerde ‘case’ olarak okutuluyor.

Gerçek sorun, gezegenin tükenen kaynakları. Tükenen enerji değil; son varilleri tanesi 10 bin dolara satmak için petrol kaynaklarının tükenmesini bekleyen fırsatçılar, yaklaşık 30 yıl önce geliştirilen alternatif, temiz enerji sistemlerini henüz yürürlüğe koymuşlar. Tükenen, doğal kaynaklar. Salgın hastalıklar ve çatışmalarla azalan nüfusun sahip olduğu yeni insanlık haritası, Freudyen baba-tanrı figürüne daimi ihtiyaç duyan insan güdülerinin demokrasiyle uyumsuzluğunu fark eden bir nesil tarafından tasarlanmış. Kaynakların kıtlığı, ortak tüketime kesin sınırlamalar getirmiş ve artık toplumlar, bireylerini sadece aynı genlere sahip olanlardan belirliyor. Kaynaklarının bir öteki tarafından kullanılması ya da kullandırılması, uluslararası düzeyde suç teşkil ediyor. Bu yeni düzenin bir mensubu olarak, başka bir ülkenin sınır kapısından girerken eski x-ray cihazlarına benzer bir ‘gen tarayıcısı’ndan geçiyorsunuz.
Nasıl başlamıştı her şey?

Nanosensörlerle analiz edilen DNA haritanıza göre bu topraklarla olan genetik uyumluluk oranınız, geçerli seviyenin altında. Bir önceki yıl 1.2 milyon insanın ölümüne sebep olan Kelebek Gribi’ne dair hiçbir DNA izi taşımadığınız ve üç kuşak boyunca yüz kızartıcı suç işleyen atanız bulunmadığı için şanslısınız,

G grubu vizenizi alarak sınırı geçiyorsunuz. Ancak hayat kolay değil, misafir olduğunuz toplumun genetiğini bozma riskine karşılık yumurtalıklarınızı vize süreniz boyunca uyuşturacak bir iğne yiyorsunuz.

Tüm gıda alışverişlerinde sadece G grubu vizenizin izin verdiği maddeleri satın alabilirsiniz, yıllardır görmediğiniz gerçek sütten yapılmış vanilyalı dondurma, kasadan geçmiyor örneğin. Çünkü o, sadece bu toprakların mükemmel genini taşıyanların satın alabileceği bir ‘korumalı tüketim ürünü’. Canınız o kadar çok çekiyor ki, aslen sizin sınırınızı da koruyan ‘gen tarayıcısı’na okkalı bir küfür savuruyorsunuz...

Yıl 2009. Aralık ayında Amerika’nın Illinois eyaletinde medikal araştırmalar gerçekleştiren Nanosphere adlı bir firmanın ürettiği, dünyanın ilk portatif genetik test cihazı Amerikan Sağlık Bakanlığı tarafından onaylandı. Bu yeni cihaz sayesinde laboratuvar ortamında günler süren genetik test, yakında her doktor tarafından birkaç saat içinde gerçekleştirilebiliyor olacak. Cihazın, yani tıbbi niyetle DNA analizinin öncelikli faydası, hastalara kendi metabolizmalarına tam uyumlu, efektif tedaviler ve ilaçlar önermek. Bugün doktorların pek çok hastaya aynı ilaçları verdiği, hastaların muayene ücretlerinden sakınarak komşularının ve eczanelerin engin bilgi birikimlerine başvurmak suretiyle ilaç tercih ettiği bir ortamda bulunuyoruz. Başka ortamlarda bulunanlar ise insanların ilaçlara verdikleri çok farklı tepkilerin bilincinde olarak kişiselleştirilmiş ilaç reçeteleri geliştirmeye ve talep etmeye gayret ediyor.

Bunun yolu da kapsamlı bir gen analizinden geçiyor. Alınan kan örneklerindeki genetik varyasyonlara göre doğru ilaç tipi belirleniyor ve tedavi sürecine geçiliyor. DNA testine ihtiyaç halinde başvurmak mümkün olduğu kadar, isteyen herkes internet üzerinden hizmet veren decodeME.com, 23andme.com gibi siteler aracılığıyla kısa sürede kendi gen haritasına sahip olabilir. Bu hizmet, internet marifetiyle dünyanın her tarafından alınabiliyor ancak, elinizde gen haritanızla buralarda bir eczaneye giderseniz yol tarifinden başka bir şey alabileceğiniz şüpheli.

Keza poliklinikler için de öyle. Daha geniş koridorları ve konforlu hasta kabul salonları bulunan tedavi kurumlarının halinizden anlaması ise muhtemel. Bu tip bir genetik haritanın masrafı ortalama 200 dolardan başlayıp yurtdışında da ‘tutturabildiğine’ politikası uygulanması neticesinde 4 bin 500 dolarlara kadar çıkabiliyor. Türkiye’de bu testin ticari hale geldiğinde göreceğimiz manzarayı ise 38.4 kodlu ‘Domuz Testi’ örneğinden kestirebiliyoruz: Ücreti 83 TL olarak açıklanan test için Kadıköy Kızılay’da 350 TL talep edilmesi...
Genetik şecerecilik

Konuyu nafile etraflandırmadan, girişteki bilimkurgu senaryosuna ilham veren bir başka DNA trendine yönelmekte fayda yüksek; bu kez perspektif ise tamamen sosyal. 1990 yılında insanın genetik şifresini çözme niyetiyle başlayan ve 2003’te kısmen muvaffak olan The Human Genome Project, donör James D. Watson’un genetik şifresini aslen 2007’de tamamen çözdüğünü duyurdu, The New York Times aracılığıyla. İşte bu andan itibaren, dünyada kendi kökenini tanımak isteyen, ‘genlerine işlemiş’ bilgileri ve tabii ki soyunu merak eden insan sayısı gözle görülür biçimde artmaya başladı.

Teknoloji her geçen gün geliştikçe, DNA analizi çeşitli şirketler tarafından yapılabilecek seviyelere ucuzladı ve yepyeni bir iş alanı doğdu: Genetik şecerecilik. Yine internet üzerinden hizmet veren familytreedna.com, 23andME.com ve ancestry.com bu yeni ve gözde sektörün köşelerini tutmuş oyuncular arasında. Bu firmalar uluslararası ölçekte çalışıyor ancak daha lokal oluşumlar da mevcut. Britanya örneğin, GENUKI (Genome UK & Ireland) projesi kapsamında üzerinde güneş batmayan genlerinin haritasını çıkarma gayretinde.

Buradan örnekle, hemen teyakkuza geçmeye niyetlenen muhteremlere bir uyarıda bulunmakta fayda var; bu tip firmaların vereceği sonuçların doğruluk oranı, teste katılan üye -kibarca müşteri- sayısı arttıkça yükseliyor. Temel yöntemleri ise gönderilen örneği kendi etnik köken genetik referanslarıyla karşılaştırmak. Güzelim cumartesi gününe akademik böbürtülü cümlelerle kıymamak adına özetle şu söylenebilir: Türkiye’den gönderilecek bir örneğin etnik karşılığı eğer firmanın veritabanında genetik olarak yer almazsa, ya size Porto Rikolu büyük büyük dedenizin Süveyş Kanalı dolaylarındaki edepli iştigallerinden bahsedecekler ya da geniniz elinizde kalacak.

Yine de moral bozmaya lüzum yok; zira ‘Her yerde bir Türk vardır’ efsanesi, uğruna fazladan bir 100 dolarını gözden çıkaracakların merakına değer bir konudur. Ayrıca DNA analizini ücretsiz yapan www.smgf.org gibi proje bazlı kurumlar da mevcut. Daha havalı bir projenin genetik parçası olmak isterseniz, National Geographic Genographic projesi tavsiye olunur. Ne de olsa, Nat Geo ‘İnsanlığın Soyağacı’nı çıkarmak gibi adına yakışır kallavi bir projeye soyunmuşken, parçası olmak mutlaka eğlencelidir.

Bir semt olarak Anadolu

Dünya bu yeni merak konusuyla ilgilenirken, mahremiyet konuları da kaçınılmaz biçimde ortaya çıktı. Tahmin edilebileceği üzere ilk hadise, aralarında en iyi, ‘dava açarak’ anlaşan Amerikan toplumundan. Myriad Genetics adlı bir firma, meme kanseri olan bir kadının DNA testini diğer DNA’lara teşhis koyabilmek amacıyla patentlemeye kalkınca konu gerçek bir dava olarak geçen mayıs ayında gündeme girdi. Hükümetin bu araştırmaların önünü açacak bir yasa tasarlaması gereği ise halen konuşuluyor.

Bununla birlikte, soyağacını çıkarmak için sözü geçen internet şirketlerine DNA örneğini gönderenlerin çıkacak sonuçlar konusundaki mahremiyet endişeleri daha az telaffuz ediliyor. Muhtemelen böyle olmasında, Amerika gibi çok ırklı ve kültürlü bir toplumdan söz ediliyor olmasının payı büyük. Aşırı uçta duranlar hariç, bir Amerikalının kendisini diğer birinden daha fazla Amerikalı görmek gibi bir derdi olduğu söylenemez. Tarihten gelen kabullenmişlik ve ulusal tatmin duygusunun, farklılığı ayan beyan göz önünde olan ırkları bile, aynılığı rahatça kabullenmeye teşvik edebildiği görülebiliyor. Artık klişeleşecek olan, ama bir yandan da gerçeğin ta kendisi Obama örneğinin üzerinde durmaya fazla lüzum yok, suretiyle ortada. Çok çeşitliliğini böylesine özümsemiş bir toplumdan, civarının en zengin ırk-kültürel çeşitliliğini barındırdığı övgüyle söylenebilecek başka bir toplum yöresine geçelim atlı karıncadan sekercesine; Anadolu...

Yazının başındaki kurgusallığın gerçek olduğunu varsaydığımız, farazi bir devri hayal edelim örneğin... Bu topraklarda yaşayan insanlar, uluslararası akitler neticesinde üzerine bastıkları toprakta hak iddia edebilmek için, birbirleriyle genetik uyumluluklarına göre toparlanacak olsalardı, Anadolu’yu Ihlamur semti büyüklüğünde binlerce parçaya mı parsellemek gerekecekti acaba? Yoksa bu filmdeki teftiş mesulü bilim adamlarını dumura uğratacak şekilde, Anadolu’nun en Doğu Güney’inden en Batı Kuzey’ine kadar DNA dokusu birbirlerine yeterince uyumlu, milyonlarca insanın aynı toprağa basıyor olduğu gerçeği mi çıkacaktı ortaya?

Peki ya teknoloji halihazırda mevcutken, şimdi, tam bugün uygulansa bu test, ötekine

‘Sen osun’ diyenlere ve berikine ‘Sen de busun’ diyenlere... Ya tam sinir harbine girecekken onlar, nikâh masasındaki çiftlere ‘Durun, siz kardeşsiniz!’ diye telaşla koşan tip, elinde test sonucuyla bunlar için de beliriverirse kim ne diyecek? Bu konuda da dava açmak isteyecek bir Amerikalı çıkmaz mı sizce?

Uzaktan DNA testi nasıl yapılıyor?

İnternet üzerinden test siparişi verilen firma küçük bir örnek kiti gönderiyor. Test yaptırmak isteyen kişi, kulak çubuğu şeklindeki aparatı yanak içine sürterek veya doğrudan bir tüpün içine tükürerek teste hazır hale getiriyor ve firmaya geri postalıyor. Yapılan analiz sonucunda ortaya bir dizi numara çıkıyor. Bunlar, DNA’nın Kısa Tandem Tekrarları adı verilen kısmındaki tekrar sayılarını ifade ediyorlar. Bu sayım kombinasyonları, geçmiş zamanda gerçekleşen babadan oğula gen transferi sırasında mutasyona uğramış DNA’daki değişikliklerin izlerini taşıyor. Yine bu değişikliklerden yola çıkılarak kökenleri ifade eden belirteçler üretiliyor. Testi yapılan kişinin yakın akrabaları aynı veya çok benzer belirteçlere sahipken, ilgisi olmayan kişilerin çok farklı belirteçleri bulunuyor. Testlerin çoğu Y kromozomlarına göre hazırlandığı için erkekler üzerinde uygulanabiliyor ancak kadınları da kapsayan mtDNA testleri mevcut.

(Kaynak: Brian Randell /GENUKI)