28 Aralık 2009 Pazartesi

CHP'siz bir sol mümkün mü

CHP içinde ezber bozacak, Kürt sorununu kabul eden, tartışan, çözüm arayan, devletçi zihniyetten sıyrılmış insan odaklı, demokrasi odaklı, çoğulcu bir toplumsal yapıyı savunan ve bunun gelişmesine yardımcı olacak süreçleri destekleyen toplumsal ve siyasal odakların oluşturulması gerekmektedir
Türk(iye) siyaset tarihinde solun Kemalizm’le öyle veya böyle meşruiyet ve makbuliyet çabasına dayalı olan göbek bağı, Türkiye’de reel sol siyasetin milliyetçilik sosuna çeşitli dönem ve konjonktürlerde batırılmasına sebep olmuştur. Solun Türkiye’de Kemalizm’den kaynaklı milliyetçilikle olan hukuku, kemikleşmiş, yapısal bir sorundur. Her ne kadar solun önündeki en büyük engel Deniz Baykal hizbinin yarattığı CHP olsa da, CHP’siz bir sol tasavvuru da bu kertede bizi bir yere götürmez. Solun önündeki bu engel kaldırılırsa işte o zaman sol adına, solun tek çıkış yolu olan iktidar adına ve solun oluşturacağı hegemonik pozisyon adına Türkiye ölçeğinde yapılacak çok ama çok şey var. Yani, aslında

AKP rakipsiz değil.

CHP sol ile bir biçimde bir ilişki kurmak istiyorsa, ilk elden yapılması elzem olan eylem, ağırlıkla Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu kapsayan 33 ilde milletvekili çıkartmayan bir partinin toplumsal güveni sağlamasıdır. Bunun yolu çok basittir: Tabana inmek ve toplumun bütün kesimleriyle özellikle empati kültürünü geliştirerek iletişim ve etkileşim kurmaya çalışmak. CHP gibi Deniz Baykal dogmatizmi ile malul bir “siyasetsiz parti” için böyle değişim odaklı bir paradigma artık tarihsel bir zorunluluk ve sorumluluktur. Topluma bu kadar uzak olan ve halkın kollektif hafızasında benimsenmeyen bir lider imajı çizen bir siyasi kişiliğin sultası altında, eleştirmeyen, yenilik getirmeyen ve Baykalist diskuru bütün hücrelerine kadar sindirmiş bir kadrodan sola dair bir takım politikalar üretmek iğneyle kuyu kazmaktan farksız. CHP için, halk tarafından benimsenecek bir lider ve yenilikçi, parti içinde partinin gelişimi adına demokratik bir muhalefet yapacak bir kadro, partinin kendisini silkelemesi yönünde atacağı önemli adımların başında geliyor. Böyle bir çaba da demokratik ve katılımcı bir yapılanmayı içermelidir. CHP derhal sosyal projelere dayalı politikalar üretmeli ve hayata geçirmeli, laiklik gibi birleştirici bir unsur üzerinde kutuplaştırıcı bir siyasal iklime sebeb olan soyut siyasalardan vazgeçmelidir. Türkiye’de solun ve ne yazık ki bu sola dâhil olan sağ CHP’nin değerlendirme ve eleştirisini yaparken, küreselleşmenin kaçınılamaz etkilerini, bugün meydana gelen toplumsal dönüşümle ve değişimle birlikte sınıf yapısının ve toplumsal yapının da değişime uğradığı gerçeğini göz önünde b ulundurmalı ve tıpkı Avrupa Parlementosundaki sol gruplar gibi, AB içinde küreselleşmeyi hem ekonomik hem sosyal hem de siyasal/kültürel vektörleri ile birlikte demokratik bir temele oturtmak adına mücadele etmeli ve bu gerçekliği kabul etmelidir.

CHP’nin sosyal demokrat bir kimliği reel olarak edinmesi adına AB reformlarını içselleştirmesi ve bu reformları hızla uygulama motivasyonuna sahip olması gerekmektedir. Diğer taraftan sol-sosyal demokrat bir CHP varlığı için patronaj ve klientalizm gibi Türk siyasi terminolojinin hiç yabancı olmadığı bu tür kurumsallaşmış hukuk dışı ilişkilerden arındırılmış, açık, saydam ve şeffaf bir sosyal devlet yapılanması ve kavrayışı sosyal demokrat bir örgütlenmenin omurgasıdır. Bu bağlamda, CHP sosyal demokrasinin ilkelerini Türkiye’nin sosyal gerçeklerine uygun projelerle hayata geçirmelidir. Zira CHP’nin en temel sorunu iktidar hedefi olmayan, tarihsel olarak varlığını ve meşruiyetini pozitivizm dediğimiz bilgiye saf bilimsel metodlarla, deney ve gözlemle ulaşmaya çalışan bir düşünceler sistematiği olan Kemalizm’in otoriter ve statükocu veçhesini öne çıkaran, bu bağlamda sol bir söylemi ve performansı olmayan bir parti portresi çizmesi ve buna angaje olmaktan rahatsızlık duymamasıdır. CHP sol düzlemde bir iktidar odağı olmak istiyorsa şu ana kadar sürdürdüğü bürokratik-devlet merkezli muhalafete muhalefet ederek bir iktidar hedefi koymalıdır. Sol için iktidarın kalkış noktası hâlihazırdaki içeriksiz, hiçbir sol etik taşımayan “muhalefete” muhalefet etmesidir. ‘Sol neden kaybetti?’ gibi bir soruyla hareket ederek sorunu irdelemek büyük bir yanılgıdır. Zira böyle bir kalkış noktası ‘hangi sol kaybetti?’ sorusunu da meşru hale getirir ki ortada zaten sol yok.

Türkiye’nin müzmin meselelerine, resmi ideolojinin terminolojisinin dışına çık(a)madan konuştuğu bir Kürt, bir Alevi sorununa cesurca yaklaşacak ve solun kılavuz güdüsü olacak bir siyasal parti ve örgütlenmeye ihtiyaç var. Aleviler, engelliler, kadınlar, çevreciler, gayrimüslimler, Romanlar, sokakta kırmızı ışıkta kâğıt mendil satan çocuklar, Çerkezler, eşcinseller, Lazlar, üniversiteye başö rtülü alınmayan kızlar, vicdani retçiler gibi ezilmişlik-dışlanmışlık kategorisini oluşturan bu yeni toplumsal güçleri kapsayan, emekçilerin ve Kürtlerin yanı sıra bütün bunların kucaklanm ası gereken bağımsız ve çağdaş bir sol anlayış gerekiyor. Türkiye’nin artık buradan geri dönmesi, ezilmiş ve dışlanmışların sorunlarını tartışmadan hasıraltı etmesi imkânsızdır, Türkiye buradan devam eder ancak ve etmelidir. Toplumsal olanı anlamlandıran bir siyasal ufuk olarak sol, Türkiye’de ulusal-popüler bir kollektif iradeyi toplumsal bir rızaya dayanarak örgütleyebilen bir “adlandırmalar” toplamına, genel bir entelektüel ve mo ral önderliğe dönüştürülmelidir. Başka bir ifadeyle, solda bir çıkışın siyasetin ancak gündelik yaşamın bir parçası, sıradan insanların uğraşı haline gelmesine bağlı bulunduğudur .

CHP içinde ezber bozacak, Kürt sorununu kabul eden, tartışan, çözüm arayan, devletçi zihniyetten sıyrılmış insan odaklı, demokrasi odaklı, çoğulcu bir toplumsal yapıyı savunan ve bunun gelişmesine yardımcı olacak süreçleri destekleyen toplumsal ve siyasal odakların oluşturulması gerekmektedir. AKP’nin başbakanın deyimiyle toplumun merkezini kuşatan bir parti olarak giderek gelenekselleştirdiği-kemikleştirdiği konfigürasyona dinamizm ve yenilik getirecek yegâne oluşum sol bir partidir, sol bir söylemdir. Ümit KURT