2 Ekim 2017 Pazartesi

Yıldırım Kaya Kimdir Yıldırım Kaya Özgeçmiş Yıldırım Kaya Biyografisi

Yıldırım Kaya Kimdir, Yıldırım Kaya Özgeçmiş, Yıldırım Kaya Biyografisi, Yıldırım Kaya Nerede Doğdu, Yıldırım Kaya Doğum Tarihi, Yıldırım Kaya Eğitimi



Yıldırım Kaya
Unvanı: Eğitimci/CHP Parti Meclisi Üyesi
Telefon: 0505 348 65 20
E-Posta: kaya.yildirim@gmail.com
Web Sitesi: yildirimkaya40.blogspot.com.tr

ÖZGEÇMİŞ
• 7 Kasım 1958 yılında Kırşehir Merkez, Kartalkaya Köyü’nde doğdu.
• İlkokulu Kırşehir Kartalkaya köyünde, Ortaokul ve Liseyi Kırşehir’de okudu.
• 1979 yılında Eğitim Enstitüsü Sınıf Öğretmenliğini bitirdi.
• 1979 yılında Konya Cihanbeyli Gölyazı’da öğretmenlik mesleğine başladı.
• Öğretmenliğe başladığı ilk gün 13 Kasım 1979’da TÖB-DER’e de üye oldu.
• 16 günlük öğretmen iken, 2 günlük öğretmen boykotuna katıldı.
• 24 Aralık 1979 yılında yapılan “Öğretmenlerin Can Güvenliği” boykotuna katıldı.
• 1980 Haziran ayıda Sivas/Divriği’ye sürgün edildi.
• 12 Eylül darbesinden sonra, Sivas Divriği Bahtiyar köyünde tutuklanarak, Kırşehir Cezaevine getirildi.
• Cezaevinden çıktıktan sonra, bir süre pazarcılık yaptı. Çok sevdiği öğretmenlik mesleğine 3 yıl sonra dönebildi.
• Öğretmenliğe döndükten sonra sürgün yılları yeniden başladı. Sırasıyla, Artvin/Hopa, Şanlıurfa/Bozova’ya sürgün edildi.
• 1985-1993 yılları arasında, memleketi Kırşehir/Çiçekdağı ve Kırşehir merkezde görev yaptı.
• 1990 yılında Eğit-Sen’in kurucuları arasında yer aldı.
• 1990-1994 yılları arasında Eğit-Sen Kırşehir Şube Başkanlığını yaptı.
• 1994 yılında Rize’ye sürgün edildi.
• 23 Ocak 1995 yılında Eğitim İş ve Eğit Sen’in birleşmesiyle kurulan Eğitim Sen’in kurucusu ve ilk Genel Başkanlığını yaptı.
• 1996 yılında öğretmenlikten istifa ederek ÖDP kurucuları arasında yer aldı.
• 1996-2001 yılları arasında ÖDP Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı.
• Birgün Gazetesi kurucuları arasında yer aldı.
• Türkiye Barış Meclisi Kurucuları arasında yer alarak, barış çalışmaları yürüttü.
• Çeşitli yöre dernekleri kurucu başkanlığını yaptı.
• 2001 yılında öğretmenliğe tekrar geri döndü.
• 2004 yılında öğretmenlikten istifa ederek, Demokratik Güç Birliği'nin de desteklediği, SHP Kırşehir Belediye Başkan adayı oldu.
• 2004 yılında yeniden öğretmenliğe döndü.
• 2009 yılında istifa ederek, CHP Kırşehir Belediye Başkan aday adayı oldu. Ancak aday olamadığı için yeniden görevine döndü.
• 2013 yılında Ankara’da öğretmenlikten emekli oldu.
• 2014 yılında CHP Kırşehir Belediye Başkan aday adayı oldu.
• 2014 yılında CHP Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu’nun yardımcılığı görevini üstlendi.
• 2014 yılında CHP Parti Okulu Eğitmeni ve daha sonra da Parti İçi Eğitim Birimi (PİEB) üyesi oldu.
• 18 Ocak 2016’da CHP’nin 35. Olağan Kurultayı’nda CHP Parti Meclisine seçildi.
• 2016’da getirildiği, CHP Parti Örgütü Örgüt Yönetimleri ve Yurtdışı Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Tekin Bingöl’ün yardımcılığı görevi halen devam etmektedir.
• 20 Temmuz darbesinden sonra CHP OHAL Komisyonu’nda görev aldı.
• Evli ve iki çocuk babasıdır.

20 Eylül 2017 Çarşamba

AKP'nin Taşeron İşçiye Kadro Yalanı

AKP'nin Taşeron İşçiye Kadro Yalanı
AKP iktidarı kendi eliyle mağdur ettiği taşeron işçilere, yıllardır kadro vereceğini söyleyerek oy avcılığı yaptı.  Aradan 15 yıl geçmesine rağmen beklenen kadro bir türlü verilmedi.

Eski Başbakan Ahmet Davotoğlu, görevden el çektirilmeden önce, hiçbir ayrım yapılmaksızın kamuda çalışan taşeron işçilerin tamamının “kamuya” alınacağını duyurmuştu. Eski Başbakan, “Asıl işlerde çalışan personelimizi “kamuya” alıyoruz. Ayrıca, yardımcı işlerde çalışan kardeşlerimizi de “kamuya” almayı kararlaştırdık. Böylece ister asıl iş olsun ister yardımcı iş olsun, dışarıda kalan tek bir taşeron işçisi kalmayacak inşallah” demişti. 

Eski Başbakan, kelime oyunları yaparak özellikle “KAMU”ya alınacak demiş, “KADRO” verilecek dememişti. Oysaki aynı Başbakan, 1 Kasım 2015 seçimlerinden önce, taşeron işçilerin “KADRO”ya alınacağını söylemişti.

Maliye Bakanı Naci Ağbal da taşeron işçilerin "Özel Sözleşmeli Personel" statüsünde kamuda istihdam edileceğini açıklamıştı.  Ağbal, taşeron işçilerin yeterlilik sınavına tabi tutulacağını, ücretlerinde hiçbir artışın yapılmayacağını, kadrolarının "Özel Sözleşmeli Personel" statüsü olacağını, 3’er yıllık sözleşme imzalanacağını ve 3'üncü yılın sonunda performans değerlendirmesi yapılarak sözleşmelerin yenileneceğinin altını çizmişti.

Biz de altını çizerek; “AKP hükümeti taşeron işçiye  “KADRO” vermiyor. “Özel Sözleşmeli Personel” satatüsünde kamuya alarak sömürü düzenine devam edecek” demiştik.

“Özel Sözleşmeli Personel” statüsü şartlarını da şöyle açıklamıştık:

ü  Sınav şartı getiriliyor. 
ü  Ücretlerinde hiçbir iyileştirme yapılmıyor.
ü  Asgari ücrete mahkum ediliyor.
ü  Performans değerlendirmesi getiriliyor.
ü  İş güvencesi verilmeyerk, 3 yıllık iş sözleşmesi imzalanıyor.
ü  3'üncü yılın sonunda performans değerlendirmesi yapılarak sözleşmenin yenilenip yenilenmeyeceğine karar veriliyor.
ü  Sendika hakları gasp ediliyor. Memur olmadıkları için kamu sendikalarına, işçi olmadıkları için işçi sendikalarına üye olamıyorlar.
ü  Kıdem tazminatı hakkı verilmiyor
ü  Toplu iş sözleşmelerinden, ikramiye ve sosyal haklardan yararlanma hakları yok.
ü  Geçmişte açılan kadro davalarından vazgeçme şartı getiriliyor
ü  Memur olma şartları aranıyor,
ü  Güvenlik soruşturması yapılıyor

“İşte AKP’nin yıllardır kadro yalanıyla sömürdüğü taşeron işçiye reva gördüğü yeni kölelik statüsü bu” demiştik.

AKP 1 Kasım seçimlerinde taşeron işçiden beklediği desteği de alarak iktidar oldu. Başbakan değişti, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanları değişti. Ancak taşeron işçilerin durumunda bir değişiklik olmadı. Değil taşeron işçiye “kadro” vermek,  “Özel Sözleşmeli Personel” sözü de rafa kalktı.

Şimdi yine seçimler yaklaşıyor!
Çiçeği burnunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, taşeron işçilerle ilgili çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da buna destek verdi. Maliye Bakanı, önceki çalışmaların dikkate alınarak, bir çalışma yürütüldüğünü söyledi.  Yandaş basın ve televizyonlar, taşeron işçiye “kadro” yalanını yeniden pompalamaya başladı.

Senaryo hep aynı!
Ancak taşeron işçinin hayatında değişen bir şey yok!
Ezilen hep taşeron işçi!

AKP taşeron işçiye hep yalan söyledi! Kadro sözünü, ne seçim bildirgesine koydu ne de hükümet programlarında yer verdi.  Hep gündemde tutarak, oy avcılığı yaptı. Umutla kadro bekleyen işçilerin geleceğini sömürdü. Yıllardır tekrarlanan oyuna rağme, taşeron işçilerimiz de AKP’ye oy vermeye devam etti!

Ancak, unutulmamalıdır ki sömürüden beslenenler kendi yarattığı kölelik sistemini kaldıramaz!!!
Taşeron işçilerin emeğinin üzerine kurulan çağdaş köleklik sistemini CHP kaldıracak!!!
CHP taşeron işçiye söz verdi!
Hiçbir ayrım yapılmaksızın kamuda çalışan taşeron işçilerin tamamını “KADRO”ya alacak!!!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
20 Eylül 2017








12 Eylül 2017 Salı

CHP iktidara yürüyor

CHP iktidara yürüyor

12 Eylül darbesinin 37. yıldönümüne 20 Temmuz darbesi ortamında giriyoruz. Dün 1980 darbesini alkışlayanlar bugün 15 Temmuz darbe girişiminin ve 20 Temmuz darbesinin planlayıcı ve uygulayıcılarıdır.

12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde FETÖ Terör Örgütü’nün elebaşı Fethullah Gülen darbecilere övgüler diziyor, Kenan Evren’i ”Cennetlik” ilan edip, şöyle diyordu; “Bu iş, öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir hiç sevabı olmasa da bu icraatı ona yeter, Evren cennete gidebilir”

O dönem darbeyi ve darbecileri alkışlayanlar, bugün iktidarı paylaşamadıkları için Türkiye halkına darbe yaptı.

1982 darbe Anayasası %92 oyla kabul edilmesine rağmen, darbeci Kenen Evren’in cenazesine 92 kişi katılmadı. Darbecilerin ve mühürsüz referandumla halkın oylarını çalanların bundan ders çıkartması gerekir.

Bugün Türkiye’nin, hiç olmadığı kadar CHP’ye ve CHP’nin ilkelerine ihtiyacı var. Darbeler ile Cumhuriyet tarihi boyunca elde edilen kazanımlar hızla yok ediliyor. Türkiye artık “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma” yolundan çıkartıldı, karanlıklara doğru sürükleniyor. Bu sürüklenme OHAL ortamında zorla, zorbalıkla ve hileyle yapılıyor. AKP iktidarı rejimi yıkmak için amansız bir mücadele içinde...

Bu süreçte, AKP zorbalığına karşı çıkabilecek tek örgütlü gücün CHP olduğu da ortaya çıktı. “Adalet Yürüyüşü” ve “Adalet Kurultayı” bunun somut göstergesi oldu. Yandaş medyanın saldırısı, sözde gazetecilerin, köşe yazarlarının mesaisini bize ayırmasının sebebi de bundan kaynaklanıyor.

Mücadelemizi toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak, hem TBMM’de hem de sokakta fiili ve meşru mücadele yöntemlerini kullanarak yapıyoruz. “Adalet Yürüyüşü”müzün başarısının altında yatan temel gerçek de budur.

“Adalet Kurultayı”nın bu kadar ilgi görmesinin nedeni ise halkın adalet arayışı ve farklı düşüncelerde de olsak, adil bir geleceği birlikte kurma isteğidir.

İl ve ilçe kongrelerimiz, yerel ve genel seçimlerde iktidara giden yolun ilk adımlarıdır. Büyük kurultay hazırlıklarımızı “İKTİDAR KURULTAYI” heyecanıyla yürütüyoruz. Çankırı’da da Türkiye’de de iktidar olmak için çalışıyoruz.

Çankırı’da daha çok çalışmamız gerek. Çünkü, Çankırı halkı adeta celladına aşık! İşsizliğe, yoksulluğa ve sürekli göç vermesine rağmen 2 milletvekilliğini de AKP’ye vermiş. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde AKP’nin oy oranı %69’a kadar yükselmiş. Ancak, Çankırı halkı hak ettiği hizmeti AKP hükümetinden alamamış. Bizim Çankırı’da bu dengeleri değiştirmemiz gerek…

Bu kongremiz KURŞUNLU’da, büyük kurultayımız da TÜRKİYE’de iktidara giden yolun ilk adımları olsun. Seçilecek arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

12 Eylül 2017/ÇANKIRI-Kurşunlu

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Lozan emperyalizme karşı kazanılan diplomatik zaferdir


Lozan emperyalizme karşı kazanılan diplomatik zaferdir
“Lozan Barış Antlaşması” emperyalizme karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı sonunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan diplomatik zaferin adıdır. Bu tarih aynı zamanda emperyalistlerin Anadolu’yu aralarında paylaştığı “Sevr Antlaşması”nın yırtılıp çöpe atıldığı tarihtir.

1. Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, 10 Ağustos 1920'de imzalanan “Sevr Antlaşması” ile emperyalist ülkeler arasında paylaşıldı.

TBMM’nin milletin bağımsızlığını ortadan kaldıran “paylaşım” antlaşmasına tepkisi çok sert oldu. İstanbul hükümetinin onayı ile imzalanan “Sevr Antlaşmasını” tanımadığını açıklayarak, imzacılar ve onaylayanları vatan haini ilan etti.

Anadolu’nun paylaşım antlaşması halk arasında asla kabul görmedi. Kenetlenen halk, emperyalistlere verilecek tek bir karış toprağın olmadığını kazanılan zaferlerle tüm dünyaya gösterdi.

Anadolu halkı, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları öncülüğünde İşgal edilmiş, parçalanıp, bölünmüş bir ülkeden özgür bir vatan yarattı. Dişiyle, tırnağıyla kazandığı zaferlerle bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini attı. Kazanılan zaferleri “Lozan Barış Antlaşması” ile taçlandırıp özgür dünyanın bir parçası oldu.

O gün “Sevr Antlaşmasını” imzalayan zihniyet, bugün de “Sevr” özlemiyle, kazanılan zaferlerimizi yok sayma gafleti içindedir. Onlara söylenecek tek sözümüz var; “O gün emperyalistlerle birlikte kazanamadığınızı, bugün de, yarın da kazanamayacaksınız.”

Başta Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, cephede gösterdiği başarısını diploması masasında da gösteren, Lozan müzakerelerini üstün yetenek ve dehasıyla yürütüp “Lozan Barış Antlaşması”nı imzalayan İsmet İnönü’yü, tüm şehit ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
24 Temmuz 2017 /Balıkesir-Ayvalık



Milli Eğitimden Dinsel Eğitime

“Milli” Eğitimden “Dinsel” Eğitime
AKP 15 yıllık iktidarında, milli eğitim eliyle “kindar ve dindar nesil” yetiştirme projesini adım adım hayata geçirdi. Cemaatlerle işbirliği yaparak “laik, demokratik, bilimsel” eğitim sisteminden uzaklaştı. OHAL sürecinde o kadar ileri gitti ki “cihat” konusu artık zorunlu ders olarak çocuklarımıza öğretilecek.

12 Eylül darbesi “laik, demokratik, bilimsel” eğitime en büyük darbeyi vurmuştu. Darbeciler, “laik, demokratik, bilimsel” eğitimden uzaklaşan, Türk-İslam sentezini dayatan, cemaatlerin önünü açan politikaları uygulamaya sokmuştu.

Son 15 yılda 12 Eylül darbe hukukunu harfiyen uygulayan AKP, devleti cemaatler arasında paylaştırdı. Eğitimi cemaatlere teslim ederek “laik, demokratik, bilimsel” eğitimi bitirme noktasına getirdi. 

Artık cemaatler bakanların atanmasında, görevden alınmasında etkin rol oynuyor. Valiler cemaatlerin etkin isimleri arasından seçiliyor. FETÖ’cüleri temizliyoruz yalanıyla, ihraç edilen muhaliflerden boşalan makamlara da diğer cemaatlerin üyeleri yerleştiriliyor.

“Aynı menzile farklı yollardan yürüyoruz” dedikleri, “cemaat adı altında” örgütlenen FETÖ/PDY, devleti tümüyle teslim almak için darbe yapmaya kalkıştı. 250 vatandaşımızı katletti.

15 Temmuz “kontrollü” darbe sürecinden sonra da hedefte yine “laik, demokratik, bilimsel” eğitim sistemi var. 20 Temmuz sivil darbesiyle OHAL ilan eden AKP, milli eğitimde de kapsamlı değişiklikler yaptı. Atatürk’ün adı, ilkeleri, din ve ibadet hakkındaki söylemleri müfredattan çıkartılıp, azaltılırken, “cihat” konusu 'İslam Dininde Temel İbadetler” konusuna sokuldu. “Cihat” artık, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” derslerinde çocuklarımıza zorunlu olarak öğretilecek. “Tekbir” ve “Zikir” konuları da yeni müfredatta öğretilecek konular arasına girdi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda artık cemaatlerin sözü geçiyor. Çocuklarımızın beyinleri cemaat üyelerinin sinsi planları doğrultusunda şekilleniyor.

Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” sözünün yerine din adına savaşmayı, öldürmeyi öğreten “cihat” konusunu zorunlu olarak çocuklarımıza öğretecekler.

Eğitimin dini kurallara göre verilemeyeceğini, devletin dini kurallara göre yönetilemeyeceğini, insanların inançlarına göre ayrılamayacağını, din derslerinin zorunlu olamayacağını… Bütün bunları yok sayarsak sonumuzun felaket olacağını bilmemiz gerekiyor.

Eğitimin gelişen bilime, teknolojiye ve ihtiyaçlara göre planlanması gerektiğini, devletin değişmez kurallarla yönetilemeyeceğini, çağa, bilime, gelişim ve değişimlere uyum sağlaması gerektiğini kabul eden ülkeler refah ve barış içinde yaşıyor. Bu gerçeğe sırtını dönen ülkelerin insanları hala savaşlarla birbirini katlediyor, açlık ve sefalet içinde…
Din ve mezhep savaşlarının en kanlı örneklerini gördüğümüz Ortadoğu halkları acı içinde. Aynı dine mensup insanlar birbirinin camisini bombalayarak katliamlar yapıyor. Hala insanlar kendi inandıklarını başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Farklı inançlara en küçük tahammül saygı, hoşgörü yok...

Tehlikenin farkında mıyız? Çocuklarımızı nasıl bir tehlikenin beklediğini hayal edebiliyor muyuz? Yakın bir gelecekte dinini yayma adına insanlarımızın birbirini öldürmesi, kesmesi doğal mı karşılanacak?

Dini inancı uğruna insan öldürmeyi öğreten bir eğitim sisteminin bizleri götüreceği yer “Ortaçağ” karanlığıdır.

Oysaki Anadolu Müslümanlığı bize hoşgörüyü, barışı, kardeşliği, paylaşmayı, farklı olana saygı ve sevgiyi öğretir. Bunlar Anadolu Müslümanlığının hoşgörü kültürünü yok etmek istiyorlar.

Mevlana’nın dediği gibi; “Beri gel, daha beri, daha beri. Bu yol vuruculuk nereye dek böyle? Bu hır gür, bu savaş nereye dek? Sen bensin işte, ben senim işte. Ne diye bu direnme böyIe, ne diye? Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye? …”

Bu proje Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma projesidir. Cumhuriyet düşmanları, “laik, demokratik, bilimsel” eğitimi yok ederek hedeflerine ulaşma gayreti içindedir.

Bu gidişata dur demeliyiz!
Dur demekle yetinmemeli durdurmalıyız!
Yoksa hepimizin felaketi olur…

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
24 Temmuz 2017



19 Haziran 2017 Pazartesi

Vicdanlardaki adalet ateşine bir çakmak çaktık!


Vicdanlardaki adalet ateşine bir çakmak çaktık!
Adalet yürüyüşümüz Ankara Kızılay Meydanı Güvenpark’tan büyük bir kararlılık ve heyecanla başladı. Heyecanımız o kadar büyüktü ki 25 km yolu bir solukta aldık. Adalet bir adım ötedeymiş gibi hızlandırdık adımlarımızı. Heyecanımız doruktaydı! Şimdi bu heyecan bütün Türkiye’yi sardı. Herkes adalet istiyor, adalet için yürüyor.

Yürüdükçe büyüyoruz!
Büyüdükçe umudumuz artıyor…
Adalete bir adım daha yaklaşıyoruz.

Biz vicdanlardaki adalet ateşine bir çakmak çaktık!
Yürüyoruz…
Geçtiğimiz her yerden adalet çığlıkları yükseliyor.
Umudumuz bir kat daha artıyor.

Adalet bu topraklara ne zaman gelir diye oturup bekleme.
Yolumuza yoldaş ol…
Gel katıl bize!

Katılamıyorsan…
Yol güzergahlarında el salla…
Bir tas su ver, ayran ver, bir demet kır çiçeği getir…
Gel sarıl bize!

Gönül çeşmeni aç!
İki satır yazı yaz, şiir yolla, yorum yaz…
Sosyal medyadan destek ol bize!

“Ben tek başına ne yapabilirim” diye kara kara düşünme.
Yalnız değilsin, buna inan…
Biz seksen milyonuz!

Yaşın kaç olursa olsun “Veysel amca” kadar kararlı ol.
Yeter ki boyun eğme.
Adaletin peşinden koş!

“CHP ana muhalefet o yürüyecek ki bizde arkasından yürüyelim” diyenler!
“Sokak, sokak” diye tempo tutanlar!
“Keşke şu zamanda yapılsaydı” diyenler!
“Geç kalındı” diyenler!
“CHP’nin arkasından mı yürüyeceğiz” diyenler…

Artık bahane üretmeye vaktimiz yok! Adalet sorunu seksen milyonun ortak sorunudur. Bu yürüyüş sadece CHP yürüyüşü değildir. Bıçak kemiğe dayandı. Hepimizin tarihi sorumluluğu var. Herkes taşın altına elini koyacak! Adalet yürüyüşü Türkiye için büyük bir şanstır, geleceğimiz için aralanan aydınlık bir kapıdır.

İşçiler, memurlar, emekliler, çiftçiler, serbest çalışanlar…
İmamlar, öğretmenler, doktorlar, avukatlar…
Gençler, anneler, babalar, öğrenciler…
Sesimize ses verin!

Adil yargılanmak isteyen KHK mağdurları…
İşine dönmek, evine yeniden ekmek götürmek isteyenler.
“Ağaç kabuğu yesinler” diyenlere inat!
Biz adımlarımızı hızlandırdık, bir adım da siz atın!

“Biz de adalet istiyoruz ama korkuyoruz” diyerek köşeye çekilmek yok…
Korkularımızın bizi yönetmesine izin vermek Yok!
Korkular bizi esir alır, köleleştirir.
Adalet özgürleştirir.

Barış için, adalet için yürü!
Umudunu kaybetme…

Türkiye “yola revan oldu”
Bu topraklara adaleti hep birlikte getireceğiz.
Haydi! Sen de katıl…

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
19 Haziran 2017

13 Haziran 2017 Salı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Mağdurların Ahını Aldı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Mağdurların Ahını Aldı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( AİHM), 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen bir öğretmenin başvurusunu iç hukuk yolları tükenmediği gerekçesiyle reddetti. AİHM, bu kararında iç hukuk yolu olarak “bağımsız mahkemeler” yerine siyasi iktidarın güdümündeki bir “komisyonu” adres göstererek skandal bir karara da imza atmış oldu.

AİHM’ın iç hukuk yolu olarak gösterdiği “OHAL İnceleme Komisyonu”, 23 Ocak 2017 tarihli resmi gazetede yayınlanmasına rağmen halen göreve başlamış değil.

AİHM, daha önce yaptığı açıklamalarda, sorunların iç hukuk yoluyla çözülememesi halinde devreye gireceğini söylemişti. Ancak bugün, hukukun işlemediğini, askıya alındığını görmezden gelerek AKP’nin hukuk tanımazlığına ortak oluyor.

15 Temmuz “kontrollü darbe” girişiminden sonra ihraç edilen mağdurlar İdare Mahkemesine, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesine başvurarak iç hukuk yollarını kullanmak istediler. Ancak siyasi iktidar bu yolları tıkayarak kullanılmasına izin vermedi. İç hukuk yollarının kullanılmasının mümkün olmadığını gören mağdurlar haklarını AİHM’de arama yoluna gitti. Ancak orada da kapılar yüzlerine kapatıldı.

O zaman soruyoruz;
• AİHM, tüketilmesi gereken iç hukuk yollarının kullanılamadığını bilmiyor olabilir mi?
• AİHM, mağdurlara adres gösterdiği “Komisyon”un göreve başlamadığını, daha da önemlisi iç hukuk yollarının önünün kapatılması için kurulduğunu bilmiyor olabilir mi?
• AİHM, komisyon kurulsa bile 200 bin dosyanın 7 üye tarafından yıllar yılı incelenemeyeceğini bilmiyor olabilir mi?
• AİHM, iç hukuk yolu olarak “bağımsız mahkemeleri” değil de siyasi bir “komisyonu” adres olarak göstermesinin hukuka aykırı olduğunu bilmiyor olabilir mi?
• AİHM bu kararıyla adaleti siyasete teslim edenleri onaylamış olmuyor mu?

Görülen o ki; AİHM üyeleri skandal kararın altına imza atarken, “işimizi geri istiyoruz” diyerek açlık grevi yapan, tutuklanıp ölüme terkedilen akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı görmüyor.

FETÖ bağlantılı damatları üç günde salıveren adaletin, diğer tutuklular için aynı hızla işlemediğini görmek istemiyor.

AİHM bu kararıyla, AKP’nin insan hakları ihlallerine onay vermiş ve yeni hak ihlallerinin de önünü açmış oluyor.

Hukuk AKP eliyle katledilirken, AİHM buna seyirci kalıyor…

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
13 Haziran 2017

9 Haziran 2017 Cuma

Darbe planını akademisyenler mi yaptı

Darbe planını akademisyenler mi yaptı
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 4 bin 811 akademisyenin kamu görevinden çıkartıldığını açıkladı. İhraç olan, çalışma izinleri iptal edilen, ancak haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan akademisyenlerin yurt dışına çıkışları da yasaklandı.

Devlet üniversitelerinde çalışırken sırf muhalif oldukları için ihraç edilen akademisyenler, yurt dışına çıkamıyor. Haklarında hiçbir soruşturma açılmamasına rağmen, pasaport başvuruları reddedilerek ya da iptal edilerek keyfi şekilde çıkış izni verilmiyor. Yurt dışında iş bulan, çeşitli üniversiteler tarafından çağrılan akademisyenler engelleniyor. Aynı keyfi durum diğer meslek grupları içinde uygulanıyor.

Kamu üniversitelerinden ihraç edildikten sonra haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan yabancı uyruklu akademisyenlere de kendi ülkelerine dönüş izni verilmiyor.

Yabancı uyruklu olup, kapatılan özel üniversitelerde çalışan akademisyenlerin çalışma izinleri de iptal edilmiş. Haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan bu akademisyenlere de yurt dışı yasağı getirilmiş.

Çalıştığı özel üniversite kapatıldıktan sonra sınır dışı kararı verilen yabancı uyruklu akademisyenler de bulunuyor. Bu akademisyenlerden bazıları Türk vatandaşlarıyla evli ve çocukları var. Aile bütünlüğü bozularak, çocuklarından ayırarak, ya da çocuklarıyla birlikte sınır dışı ediliyor.

Bir Türk vatandaşıyla evli olup, 15 Temmuzdan önce yurt dışına çıkan, çalıştığı özel üniversite kapatılan ve hakkında hiçbir soruşturma açılmamış olan yabancı uyruklu akademisyenlere de yurda giriş izni verilmiyor.

Bir kamu üniversitesinde çalışırken ihraç edilen, hakkında soruşturma açılmamış, bir Türk vatandaşı ile evli ve aynı zamanda çifte vatandaşlık hakkı bulunan akademisyene, çocuklarını kendi ülkesinde daha iyi koşullarda okutması için gidiş izni verilmiyor.

Hukuk dışı keyfi uygulamaları saymakla bitiremeyiz… Gitmek isteyen akademisyenlere yurt dışına çıkış yasağı getirilirken, kalmak isteyen akademisyenler sınır dışı ediliyor.

KHK ile ihraç edildikleri için işe alınmayan, İş bulamayan, çalışma izinleri iptal edildiği için çalışamayan kişilerin yurt dışına çıkışları engellenerek açlığa mahkum ediliyor.

Tarihte eşi benzeri görülmemiş, görülme olasılığı da pek mümkün olmayan bir darbe sürecinden geçiyoruz. Silahlı kuvvetlerin bir kısmı darbecilik oyunu oynamak istiyor. En büyük bedeli eğitimciler ve sivil memurlar ödüyor. 35 bin öğretmen ve 6 bine yakın akademisyen meslekten ihraç ediliyor.

“Eğitim Ordusu” sözü 15 Temmuz denetimli darbe girişimi ile gerçeğe dönüşüyor.
Tek bir eksikle…
O da silahlarının olmaması.
Silahsız “eğitim ordusu” darbe yapmaya kalkışıyor (!)
Ve onbinlerce eğitimci meslekten ihraç ediliyor.

Sadece akademisyenlere, öğretmenlere değil, yüzbinlerce mağdura, “ağaç kabuğu yesinler” deniliyor. İşine dönmek için açlık grevi yapanlar tukuklanıp ölüme mahkum ediliyor. Onlara sahip çıkan milletvekillerine biber gazı sıkılıyor.

Ama unutmayın, ekmeği için, onuru için mücadele eden insanların haklılığı karşısında “kağıttan kaplan iktidarınız” yanıp kül olacak. İnsanlık dışı işkencelerinize, plastik mermilerinize karşı "Veli Saçılık" kazanacak.

Darbenin en garip yanı ise figüran rolünde de olsa, tek bir siyasi figürün bile “darbe oyununda” rol almadığının, AKP iktidarı tarafından ısrarla iddia edilmesi. Filmin içinde askeri, polisi, öğretmeni, akademisyeni, doktoru, hemşiresi, temizlikçisi, çaycısı, baklavacısı, börekçisi, eri, erbaşı, üç günlük askeri var. Ama siyasi ayağı yok! Hep bir ayak eksik… Filmini çeksen çekilmez. Çünkü inandırıcılığı olmaz.

Devletin tüm imkanlarını FETÖ’nün hizmetine sunan, “ne istediler de vermedik” diyen, devlette örgütlenmesinin, stratejik alanlara girmesinin önünü açan siyasiler hala görevleri başında bulunuyor. Damatlar teker teker gözaltına alınıp serbest bırakılıyor, toplumun gözünde aklanıyor. Milyon dolarları ödeyen iş adamlarının serbest bırakıldığı iddiaları ortada dolaşıyor.

Darbenin siyasi ayağına dokunulmuyor.
Sır gibi saklanıyor
Ama sır değil.
Dokunan yanar, biliyorlar…
Onlar dokunamaz, ama biz dokunacağız.
Yanacaklar!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
9 Haziran 2017



8 Nisan 2017 Cumartesi

Darbecilerin Katlettiği Yüzbaşı Özkan Hekin Şehit İlan Edilsin

Darbecilerin Katlettiği Yüzbaşı Özkan Hekin Şehit İlan Edilsin

Yüzbaşı Özkan Hekin, 15 Temmuz darbe gecesi darbecilerle birlikte hareket etmediği için Ankara Akıncı Üssü’nde bir FETÖ Terör Örgütü üyesi tarafından sırtından vurularak öldürülmüştü.

Ancak, Özkan Hekin; 5 Ağustos 2016 tarihinde, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın teklifi, Genelkurmay Başkanı’nın İnhası ve Milli Savunma Bakanı’nın onayı ile hakkında hiçbir araştırma yapılmadan kamu görevinden çıkartılmış, tüm hakları alınmış ve hain ilan edilmişti.

Yapılan itirazlar sonucunda, Kazan Cumhuriyet Savcılığı olayı incelmiş, 11 Ağustos 2016 tarihlinde Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderdiği yazıda, Özkan Hekin'in FETÖ Terör Örgütü üyesi Halil Burak Balcı tarafından arkadan vurularak şehit edildiğinin tespit edildiğini bildirmişti.

Kazan Cumhuriyet Savcılığı’nın Genel Kurmay Başkanlığı'na gönderdiği yazı:
“15.07.2016 günü FETÖ/PYD Terör Örgütü tarafında Anayasal Düzeni Yıkmaya Yönelik darbe teşebbüsü kapsamında İnsani Yardım Tugayı’ndan çağrılarak nizamiyeye gelen Yüzbaşı Özkan HEKİN’in Akıncı 4. Ana Jet Üssü Yenikent 2 nolu nizamiyesinde 16.07.2016 günü sabah saatlerinde Konya 3. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda görevli Halil Burak Balcı tarafından vurularak öldürüldüğü anlaşılmıştır."
Son olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı Akıncı Hava Üssü iddianamesinde darbeciler tarafından şehit edilen Özkan Hekin’in adı da “maktul” olarak kaydedildi. İddianamede, halka karşı kullanılmak üzere, roket ve ağır makineli silah talep eden darbecilere karşı çıkan Özkan Hekin’in, nöbet tuttuğu nizamiyeyi terk etmek istemesi üzerine, Albay Ali Eraslan ve Yarbay Mustafa Zelbey’ın “Durdurun, durmazsa indirin” talimatı doğrultusunda FETÖ’cü Halil Burak Balcı tarafından arkadan vurularak öldürüldüğü bilgisine yer verildi.

Şehit Yüzbaşı Özkan Hekin’in yaşadığı acı son, 15 Temmuz darbe girişiminin dramatik olaylarından biri olarak tarihteki yerini alacak. Ancak biz bugünü de görmenizi istiyoruz. Yaşatılan hukuksuzluğu, ailesinin dramını, iki kız çocuğunun sesini duymanızı istiyoruz.
Adil Öksüz, elini kolunu sallayarak kaçarken, o gece darbeciler tarafından şehit edilen Özkan Hekin’in deliller ortada dururken hala şehit ilan edilmemesinin nedenlerini, Genel Kurmay Başkanlığı’ndan ve AKP hükümetinden soruyoruz.

Yüzbaşı Özkan Hekin’ın şehit ilan edilerek ailesinin ve iki kız çocuğunun acılarının bir nebze de olsa hafifletilmesini istiyoruz.

Yargısız infazlara #Hayır

8 Nisan 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

4 Nisan 2017 Salı

Adıyamanlıların Yaman Çelişkisi/Yıldırım Kaya CHP Parti Meclisi Üyesi


Adıyamanlıların Yaman Çelişkisi
Adıyaman halkı AKP’ye desteğini hiç esirgeme
di. Ancak hak ettiği desteği de hiç alamadı. Adeta yok sayıldı. Adıyaman'a AKP döneminde yatırım anlamında tek bir çivi çakılmadı.

Adıyaman hem resmi, hem de gayri resmi rakamlara göre en fazla Suriyeli mültecinin yaşadığı illerimiz arasında yer alıyor. Kimin mülteci, kimin İŞİD terör örgütünün saflarında yer aldığını bilmek de mümkün değil.

Asıl üzücü olansa Adıyaman'ın son yıllarda İŞİD terörüyle birlikte anılmaya başlanmış olması. İnsanların can ve mal güvenliği yok, gençler işsiz, terörün pençesinde. Adeta kendi kaderine terkedilmiş bir şehir.

Halkın önemli geçim kaynaklarından olan turizm de terörün kurbanı olmuş. Medeniyetler beşiği Adıyaman, dünyanın en yüksek açık hava müzesi olarak bilinen Nemrut’a sahip. Ancak Can ve mal güvenliği olmadığı için diğer turizm bölgelerimizin yaşadığı tükenişi paylaşmaktan kurtulamamış.

Halkın önemli geçim kaynaklarından biri olan tütün üretimi serbest, ancak satışı yasaklanmış. Türkiye pazarı Uluslararası tekellerin tütün ve tütün ürünlerine sonuna kadar açıkken, Adıyaman tütününün yasaklanmasının mantıklı bir açıklaması var mı? Anlaşılan o ki AKP hükümeti tütün satışına karşı değil. Karşı olduğu, Adıyamanlıların, Çelikhanlıların tütün satması…

15 yıllık AKP iktidarı hiçbir sorumluluk kabul etmiyor. Suriye politikasının başarısızlığından sadece eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu sorumlu tutuyor. Yargının içler acısı durumundan da FETÖ’cüler sorumlu diyor. Sanki ülkeyi 15 yıldır uzaylılar yönetti…

Davutoğlu’nu Dışişleri Bakanı yapanda siz, Başbakan yapan da siz, o politikaları sonuna kadar savunan da siz, planlayan da siz. Yargıyı FETÖ’ye teslim eden de siz, stratejik kurumları FETÖ’nün ayağının altına seren de. İstediği her şeyi veren de sizsiniz! Başka sorumlu aramayın, sorumlu AKP hükümetidir.

2010 yılında Anayasa değişikliği için #Evet kampanyası yürütenler bağımsız yargıyı FETÖ’ye teslim etti. Sonra da “FETÖ bizi aldattı Allah bizi affetsin” dedi.

Şimdi de aynı anlayış Anayasa değişikliği için #Evet kampanyası yürütüyor. 2010 yılında yargıyı FETO’ye teslim edenler, bu defa Türkiye'yi kime teslim edecekler…

Sandığa giderken bunları unutma!

Evet dediğinizde; işsizlik bitecek mi? Tütün üreticisinin yüzü gülecek mi? Terör bitecek mi? Yargı bağımsız olacak mı? Camide, kışlada, adliyede siyaset bitecek mi? Küçük esnaf ve sanatkarın sorunu çözülecek mi? esnaf siftah yapacak mı? Sanayiciye yapılan teşvikten küçük esnafta yararlanacak mı?

Tabi ki #Hayır!

Türkiye'nin geleceğini tek adamlara teslim etmeyelim…
Sonu belli olmayan karanlık yollara girmeyelim #Hayır diyelim.

4 Nisan 2017/Adıyaman
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

9 Mart 2017 Perşembe

AKP’den Olağanüstü Hal Komisyon Aldatmacası

AKP’den Olağanüstü Hal Komisyon Aldatmacası
AKP hükümeti 23 Ocak 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu” kurulacağını açıkladı. Mağdurların artık mahkemelere değil Komisyon’a müracaat edeceklerini duyurdu.

Böylece bağımsız yargıyı kontrolüne alan hükümet, mahkemelerin görevini de komisyonlara havale etmiş oldu. Ancak KHK’ye göre bir ay içinde kurulması gereken Komisyon da hala kurulmadı.

Komisyon yedi kişiden oluşacak
Komisyon yedi kişiden oluşacak. Üyelerinden üçü Başbakan, biri Adalet Bakanı, biri İçişleri Bakanı, birer üye de Yargıtay’da ve Danıştay’da görev yapan tetkik hakimleri arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilecek. Komisyon, kendi üyeleri arasından bir başkan ve bir başkanvekili seçecek.

Komisyon bir mahkeme gibi çalışacak, görev alanı ile ilgili her türlü bilgi ve belgeyi ilgililerden talep edebilecek.

Komisyon’a başvuru tarihi Başbakanlık tarafından ilan edilecek. Komisyon’un görev süresi iki yıl olacak. Bakanlar Kurulu’nun gerek görmesi halinde ise bu süre birer yıllık sürelerle uzatılabilecek.
Komisyona başvurular valilikler aracılığıyla yapılacak. Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılanlar ya da ilişiği kesilenler, en son görev yaptıkları kuruma da başvuru yapabilecek.

“Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu”na başvuru süresi altmış gün olacak. Buna göre;
“Komisyonun başvuru almaya başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak başvuru alma tarihinden itibaren altmış gün içinde; bu tarihten sonra yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak ise Resmi Gazetede yayımlanma tarihinden itibaren altmış gün içinde yapılmayan başvurular işleme alınmaz.”
Bütün bu düzenlemeler, Komisyon’un sorunu çözmek için değil zamana yaymak için kurulduğunu gösteriyor.

Komisyon’un sadece yedi üyeden oluşacak olması bile, yargının önünü kesmek için kurulduğunun bir göstergesi. Çünkü yedi kişinin, İkiyüzbine yakın dosyayı incelemesinin uzun yıllar süreceğini tahmin etmek zor değil. Bu durum iç hukuk yollarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru hakkının kullanılmasını da imkansız hale getirecektir.

Savunma hakları ellerinden alınan, neyle suçlandıklarını dahi bilmeyen KHK mağdurları, büyük bir “çaresizlik” ve “sabırsızlıkla” Komisyon’un kurulmasını bekliyor. Mağdurların, böylesine işlevsiz bir Komisyon’un kurulmasını beklemeleri hukuka olan inancın kaybedildiğinin acı bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Komisyon çare değil!
Çare bağımsız mahkemelerdir.

İşlevsiz de olsa, bir defa olsun sözünüzü tutun!
Komisyonu kurun!
Herkes ne yapacağınızı görsün…

Geciken adalette mağdurlar suçlu, suçlular mağdur oldu.
Bu zulme artık son verin!

9 Mart 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

8 Mart 2017 Çarşamba

Kadınlar Özgürlükleri İçin Hayır Diyor / Yıldırım Kaya


Kadınlar Özgürlükleri İçin Hayır Diyor

Yıl 8 Mart 1857,
Amerika'nın New York şehri,
40 bin dokuma işçisi kadın mücadelenin ateşini yaktı…
Emeğinden gelen gücünü kullanandı, üretimi durdurdu.
Ve greve çıktı.
Eşit işe eşit ücret istedi.
Ücretlerin düşüklüğünü, uzun çalışma saatlerini, insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etti.

Polis kapıları kilitlendi, barikatlar kurdu…
Olaylar anında fabrikada çıkan yangında, içerde kilitli kalan 129 kadın işçi yanarak can verdi.

Onlar mücadelenin ateşini yaktı!
Karanlığın, sömürünün, zulmün sahipleri de onları...
Ama yaktıkları ateş hiç sönmedi.
Her 8 Mart’ta onların anılarına yeniden, yeniden harlanıyor.
Minnetle, dirençle, kararlıkla, mücadeleyle…

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Türkiye'de de, 1921 yılından bu yana mücadeleyle anılıyor. 12 Eylül 1980 darbesinde yasaklanan dört yıl hariç.
Darbeciler, Diktatörler, baskıcı rejimler, karanlık güçler kadınlardan hep korkar. Tek adamlar da sevmez eşitlik ve özgürlük isteyen kadınları.

Bugün 8 Mart,
Kadınlar mücadele ateşini yeniden harlıyor.
16 Nisan’da da #Hayır larla mücadeleyi yükseltecekler.
Kadınlar geleceğine, yaşam tarzına müdahale edenlere #Hayır diyor.
Çocuğa, kadına cinsel istismara sessiz kalanlara #Hayır diyor.

Namus belasına öldürülmeye #Hayır diyor.
İkinci, üçüncü, dördüncü eş olmaya #Hayır diyor.
Kadınlar sokakta, evde işte her yerde ağız dolusu gülmek için #Hayır diyor.

Cinsel istismar yasasını durduran kadın bilinci ve gücü #Hayır larla karanlığı dağıtacak.
Karanlıktan aydınlığa çıkmak için…
Haydi Kadınlar bir #Hayır yeter

8 Mart 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

16 Şubat 2017 Perşembe

CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya Tüm Bel Sen üyelerinin ihraç edilmesine isyan etti


CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya Tüm Bel Sen üyelerinin ihraç edilmesine isyan etti
Yargısız İnfazlara #Hayır
Türkiye halkı tarihi bir dönemden daha geçiyor. Darbe girişimleri, yargısız infazlar, ihraçlar, “Tek Adam” özlemi çekenlerin rejim değişikliği çabaları… Hepsi de bir planın parçaları olarak sırasıyla yürürlüğe sokuluyor.

Türkiye’de bağımsız yargı sistemi tamamen çökmüş, mahkemeler artık adalet dağıtamıyor. Hakimler, savcılar AKP’nin il ve ilçe başkanları gibi çalışıyor. Hükümetin onay vermediği hiçbir kararın altına imza atamıyor. AKP’in kılıcı, “Demokles’in Kılıcı” gibi yargının tepesinde asılı duruyor.  Hükümetin istemediği kararları vermeleri halinde ihraç edileceklerini onlar da çok iyi biliyorlar.

Bütün bu baskılara rağmen kalemini kırmayan cesur hakimlerimiz de var. Son olarak, Ankara Bölge İdare Mahkemesi barış için bildiriye imza atmanın başlı başına ihraca bir gerekçe olamayacağına karar verdi. Ancak alınan bu kararlar da hükümet tarafından uygulanmıyor.

Yargısız infazlar döneminden geçiyoruz.  İnsanlar sorgusuz sualsiz terörist ilan edilip işlerinden atılıyor. Neyle yargılandığını bilmeden, yıllarca cezaevlerinde ömür tüketiyor, mahkemelerde haklarını arayamıyor.

İdamı dillerinden düşürmeyenlerin tek yapamadıkları şey idam sehpalarını kurmak. Niyetlerini de açıkça beyan ediyorlar. İdam olsaydı, hiç tereddüt etmeden o sehpaları da kuracaklarını biliyoruz. Bunun içindir ki Anayasa değişiklik teklifiyle “Tek Adam”a bütün yetkileri vermek istiyorlar.

FETÖ Terör Örgütü ile mücadele adı altında sendikalar da hedef alındı. Başta KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olmak üzere, çok sayıda sendika üyesi kamu çalışanı açığa alınıp ihraç edildi.

Bu süreçte yerel yönetimlerden de çok sayıda çalışan açığa alınıp ihraç edildi.  Özellikle de “CHP” li ve diğer belediyelerde örgütlü olan TÜM-BEL-SEN üyesi çalışanlar hedef alındı. TÜM-BEL-SEN üyesi 350 kamu çalışanı açığa alınırken 506’si de ihraç edildi. Bunların arasında Mamak Belediyesi’nden ihraç edilen, evinde üç engelli çocuğa bakmak zorunda olan bir TÜM-BEL-SEN üyesi de var.   

Belediye çalışanlarının açığa alınıp ihraç edilmeleri doğrudan “İçişler Bakanlığı”nın bir uygulaması olmasına rağmen, sanki “CHP”li belediyeler tarafından yapılmış algısı yaratılmaya çalışılıyor. “CHP” li belediyeler çalışanlarına sahip çıkamaz hale getirilmek isteniyor.   

AKP hükümeti OHAL’den aldığı güçle “Kayyum” siyaseti yürütüyor. Kazanamadığı ve kazanmasının da mümkün olmadığı belediyelere “Kayyum” atayarak seçilmişlerin haklarını gasp ediyor.  Belediyelere darbe yaparak halkın iradesini kayyuma devreden anlayış siyaseten tükenmiştir.  
Bir ülke düşününki halkı korku içinde yaşasın. Yarın bana ne olacak endişesi içinde sıranın kendisine gelmesini beklesin.  Bu ruhla bir ülke ayakta kalabilir mi? Geleceğe güvenle bakabilir mi?  Tabi ki bakamaz!

Ama direnenlerde var!
12 Martları, 12 Eylülleri yaşamış bir halkın çocukları olarak direnerek kazandık.
20 Temmuz darbesine karşı da direnerek kazanacağımızı biliyoruz.  
Önümüzde aydınlık bir gelecek var.  
Haydi kamu çalışanları bir #Hayır yeter!
Haydi Türkiye bir #Hayır yeter!

16 Şubat 2017
Yıldırım Kaya

CHP Parti Meclisi Üyesi

8 Şubat 2017 Çarşamba

Tek adam rejiminin ayak sesleri

Tek adam rejiminin ayak sesleri
Tek adam rejimine giden yolda faşizmin ayak seslerini duyuyoruz. Yine bir Kanun Hükmünde Kararname, yine binlerce kamu çalışanı sorgusuz sualsiz ihraç. Bu gelen faşizmin ayak sesleri değilse nedir? Amaçlarını anladık! Yıkmak istiyorlar… Demokratik Laik Cumhuriyetimizin tüm bilgi ve birikimini yok etmek istiyorlar.

Düşünce özgürlüğü, insan hakları, demokrasi, bağımsız yargı diyerek iktidar oldular. Bir gün barış güvercini, diğer gün demokrasinin yılmaz savaşçıları oldular. Ama hep mağduru oynadılar!

Gözleri hep yolda, hep tetikteydi. Demokrasi treninden inecekleri durağı kaçırmak istemiyorlardı. Sonunda bindikleri demokrasi treninden indiler.

Eğitimi içinden çıkılmaz hale getirdiler, bağımsız yargıyı yok ettiler, insan haklarını ayaklar altına aldılar, can ve mal güvenliğimizi yok ettiler… Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerini yaptılar. Acımadılar, her şeyi haraç mezat sattılar. Toplumun örgütlü gücünü ezdiler…

İktidar olup Türkiye’yi yönetmek onlara yetmedi, devleti de ele geçirmek istediler. FETÖ ile kol kola girip yargıda, emniyette, eğitimde, TSK’da da örgütlendiler. İşleri kolay değildi… O yüzden suç ürettiler, kumpaslar kurdular, herkesi ötekileştirip, toplumu böldüler…

Ama unuttukları bir şey var…
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, yok edemediğini siz mi yok edeceksiniz?
Biz “Anka Kuşu”yuz küllerimizden yeniden hayat buluruz.
Hitler, Mussolini nasıl kaybettiyse, siz de öyle kaybedeceksiniz…

“Tek Adam Rejimi”nin bizi götüreceği son durağı görüyoruz.
Bu durağın adı “Faşizmdir.”
Aşımıza, işimize kavuşmak için…
Zalimin zulmüne karşı…
#Hayır demek için…
Uyanmak gerek!

8 Şubat 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

26 Ocak 2017 Perşembe

Başkanlık Sadece CHP’nin Sorunu Değil Bütün Türkiye’nin Sorunudur

CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya referandum startını  Hatay'dan verdi. Referandum çalışmalara ilişkin bir basın açıklaması düzenleyen Kaya şunları söyledi:

"Başkanlık Sistemi'ne "Hayır" demek için yollara çıktık. İlk durağımız "Hatay" İlimiz oldu. İl ve İlçe örgütlerimizle birlikte, Hatay Barosu, Hatay Gazeteciler Cemiyeti, İskenderun Gazeteciler Cemiyeti, Antakya Gazeteciler Cemiyeti ve Akdeniz Tüccar ve Sanayici İş Adamları Derneği’ini (ATSİAD) ziyaret ettik. Görüş alışverişinde bulunduk. Hatay halkı 1938'de yapılan referandumla, Cumhuriyet'in eşit ve özgür vatandaşları olmak için "Türkiye" dedi. Şimdi de kazandıkları özgürlüklerini ve haklarını korumak için #Hayır diyor." dedi.


CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya'nın basın açıklaması şöyle:

Başkanlık Sadece CHP’nin Sorunu Değil Bütün Türkiye'nin Sorunudur
Anayasalar, toplumsal mutabakat sağlanarak hazırlanıp kabul edilen uzlaşma metinleridir. Bir siyasi partinin hazırladığı, OHAL ortamında, baskı altında TBMM’de kabul edilen sıradan metinler değildir. Her türlü baskı ve hile ile kabul edilen metinler, asla halkın Anayasa'sı olamaz.

AKP hükumeti Anayasa değişikliği ile Demokratik Cumhuriyetimizin, “Demokratik” ayağını kırmayı planlıyor. Cumhuriyet’in sadece adı kalacak “ Demokratik” yapısı ise ortadan kaldırılacaktır.

Adında “Cumhuriyet” olan her rejimin “Demokratik” değildir. Öyle olmuş olsaydı, adında “Cumhuriyet” olan, İran, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkeler en demokratik ülkeler olurdu. Sembolik anlamda “Krallık” olan; Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, İspanya… vb. gibi Avrupa ülkeleri demokrasinin beşiği olamazdı.

Her vatandaşın kendisine şu soruları sorması gerekir;
Demokrasiden neden vazgeçiyorlar?
Geliştirmemiz gereken demokrasimizi neden ortadan kaldırmak istiyorlar?
Geleceğimizi neden “Tek adamlara” terk ediyorlar?

Demokrasimiz rafa kalktığında terör mü bitecek? Hayır
“Tek Adam Yönetimi” geldiğinde, ekonomik kriz mi ortadan kalkacak? Hayır
Milletvekili sayısı arttığında işsizlik mi azalacak? Hayır
Yargı tamamen “Başkan”a bağlandığında adalet mi gelecek? Hayır
Bütün yetkiler “Başkan”da toplandığında asgari ücret mi artacak? Hayır

Başkanlık rejiminde bütün sorunlarımız katlanarak artacak. Biz de bir Suriye olma yolunda hızla yol alacağız. Tek adamlar bizlerin, çocuklarımızın geleceğini karartacak…

O zaman sandığa gittiğimizde “Başkanlık Rejimi”ne “hayır” diyeceğiz.

Bu sorun sadece CHPlilerin sorunu değildir. Bütün Türkiye’nin, aydınların, demokratların, milliyetçilerin, devrimcilerin, dindarların… 80 milyonun sorunudur.

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de yapılmak istenen bir “Rejim” değişikliğidir. “Parlamenter Demokrasi”nin yerine “Başkanlık Rejimi” kurulmak isteniyor.

Halktan aldıkları yetkiyi kullanmadılar, iradelerini saraya teslim ettiler, gece yarısı uykulu gözlerle el kaldırıp indirerek Anayasa’yı değiştirdiler.

“Evet” dediler, ellerindeki pulları göstererek!!!
Efendilerine bağlılıklarını haykırdılar…
Ama tarih unutmaz!
Vatana ihanet edenleri!
Hep yazdı…
Yine yazacak!
Vatanı bir pula satanları!

Tarihin gözleri de var.
Görecek!
Bizim vatana yeniden, yeniden can olduğumuzu!

25.01.2017/HATAY
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

20 Ocak 2017 Cuma

Maaşsız gazı olur mu?

Maaşsız gazı olur mu?

Sayın Başbakan; 15 Temmuz gazilerine neden maaş bağlanmıyor. Hani “tırnağı” yaralanan herkes gazilik hakkından yararlanacaktı? Gaziler için, “borçları siliniyor, maaşları bağlanacak” demiştiniz. Verdiğiniz sözlere ne oldu.

AKP grup toplantısında konuşan Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz gazilerine maaş bağlanmasına ilişkin açıklamalarda bulunmuştu.

Başbakan Binali Yıldırım gazilere ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:
"15 Temmuz şehit ve gazilerimize ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Şehit ve gazilerimizle ilgili yeni bir düzenleme daha yapıyoruz. Bunlara aylık bağlanabilmesi için SGK borcu olmaması gereken saçma sapan bir kural vardı. Bu borçlar da siliniyor ve gerekli maaş bağlanıyor. Yarasının ölçüsü ne olursa olsun, onların gönlünü kazanmak bizim borcumuzdur. O meydana inenler tırnağı bile yaralanmışsa onlarda gazilik hakkından yararlanacak."
Ancak açıklamanın üzerinden koskoca 5 ay geçmesine rağmen gazilerin mağduriyeti devam ediyor.
Maaş bağlanmayan 15 Temmuz gazisi Kenan Konuk, Partimize gelerek yardım talebinde bulundu. Mağduriyetini dile getiren Konuk, 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı’nın çağrına uyarak sokağa çıktığını söylüyor.

Ben ne yiyip ne içeceğim…

O gece helikopterden açılan kurşunlarla bacağından ağır bir şekilde yaralanan gazi Kenan Konuk, defalarca ameliyat olmasına rağmen sağlığına kavuşamamış. Koltuk değnekleri ve yakınlarının yardımıyla yürümeye çalışıyor.

Bacak kasları ve sinirleri parçalanan Konuk;
“Sinirlerin iyileşmesi 2 yılı alacakmış, 2 yıl sonra da ayağımın tutup tutmayacağı belli değil. Ben bu 2 yıl içinde ne yiyip ne içeceğim. Maaşım yok, gazilik maaşım yok. Bize gazi unvanı verildiyse, gazinin maaşı olur. Gazilikte %40, %60 aranmaz ki, Maaşsız gazı olur mu? O zaman bana bu unvanı neden verdin, otobüse binmek için mi? Ben tek başıma bir yere gidemiyorum. Yürüyemiyorum, ayağım takılıyor düşüyorum.”
İnşaatlarda kalıpçılık yaparak geçimini sağlayan inşaat içişi Kenen Konuk, artık çalışamayacak durumda. Emeklilik gün sayısını doldurmuş olmasına rağmen, yaş haddinden emekli de olamıyor. Emekli olmak için 3 sene daha beklemesi geriyor. “Artık gazilik maaşından da vazgeçtim yeter ki inşaatlarda çalışarak hak ettiğim emeklilik maaşım bağlansın” diyor.

Biz de Cumhurbaşkanına, Başbakana ve tüm yetkililere sesleniyoruz:
Gazilik maaşı bağlanmayan çalışamayacak durumda olan gaziler ne yiyip ne içecekler.
"Onlar da mı ağaç kabuğu yesinler."

Tüm gazilerimizin mağduriyetinin giderilmesi için yetkilileri sorumluluk almaya ve verdikleri sözleri yerine getirmeye çağırıyoruz.

20.01.2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

18 Ocak 2017 Çarşamba

AKP Laik ve Bilimsel Eğitimi Yok Ediyor

AKP Laik ve Bilimsel Eğitimi Yok Ediyor
AKP’nin 15 yıllık karnesine baktığımızda en başarısız olduğu alanlardan biri de eğitim oldu. Yol ve köprü yapmakla övünen hükümet, eğitimi uluslararası alanda son 12 yılın en alt seviyesine taşıdı.

Başarısızlık, öğrencilerin uluslararası ölçekte “fen”, “matematik” ve “okuma” becerilerinin ölçüldüğü sınavlardan biri olan PISA 2015 sonuçlarına da yansıdı. Türkiye, 70 ülke arasında fende 51'inci, matematikte 48'inci, okumada ise 49'uncu sırada yer aldı.

Uluslararası alanda elde edilen başarısız sonuçları dikkate almayan hükümet, laik ve bilimsel eğitimi hedef alan yeni bir eğitim müfredatını açıkladı.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren 1, 5 ve 9. sınıf öğrencilerinin, yeni hazırlanan müfredatla eğitime başlayacağını söyledi.

Bakan Yılmaz, basın mensuplarının, Fizik ve fen kitaplarından “büyük patlama” ve “evrim” konularının çıkartıldığına ilişkin bir soruya, "Taslağı inceleyin, herkes kendi görüşünü söylesin. Ondan sonra ortaya bir metin çıkacaktır. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. İlim ne söylüyorsa biz onu takip edeceğiz. Diğeri de ilim midir, varsayım mıdır, kuramsal mıdır? Ayrı bir tartışma gerektiriyor." diyerek taslağı savundu.

Bakanlık hazırladığı yeni müfredatta “Pozitivizm” ve “Sekülerizm” kavramlarını “inanç sorunu” olarak gösteriyor. Seküler yaşamı problemli bir hayat tarzı olarak öğrencilere anlatmaya hazırlanıyor.

Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye ders programlarında daha az yer verilerek, Cumhuriyetimizin kurucuları unutturulmaya çalışılıyor.

“Cihad” konusu “Değerler “ başlığı altında, yeni nesillere aktarılmak isteniyor.

Müfredatta yer alan bilim ve siyaset felsefesi gibi konular kaldırılarak, felsefenin sadece tarihi anlatılıyor.

Felsefe düşünme sanatıdır.
Çağı yakalamak için,
İnsanlık için meraklı nesiller yetiştirmeliyiz.
Yeni nesiller evreni merak etmeli,
Soru sormalı ve sorgulamalı…
Bilinmeyenin peşinden koşmalı,
Aksi halde sorduğumuz soruların değil, soru soranların arkasından koşmaya devam ederiz.

Görülen o ki, Laik Cumhuriyet eğitimini hedef alan hükümet güdümlü bir sendikanın teklifi doğrultusunda müfredat hazırlamış. Söz konusu sendika, “Pozitivist bir bilim anlayışı çerçevesinde modern eğitim sistemi tasarlandı. Aklı ve bilimi kutsayan ve dini aşağılayan pozitivist anlayışı ile insan yetiştirmek hedeflendi.” diyerek bilimsel eğitimi hedef almıştı.

Biliyoruz, sizler asla tatmin olmasınız!
Bütün okulları imam hatibe çevirsek, matematiği, feni, felsefeyi, Cumhuriyet tarihini, tümüyle ders programından çıkartsak…
Bu defa da karma eğitime karşı çıkarsınız.
O da olmadı…
Kız çocukları okutulmasın dersiniz.
Ta ki Laik Cumhuriyeti yıkıp, parçalara ayırana kadar…

Bilimden uzaklaşan toplumlar yok olmaya mahkümdur. Çok uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarihimize bakın, komşularımıza bakın. Bilimden, fenden, matematikten uzaklaşan halkların yaşadığı acıyı, ızdırabı görün.

Tarihin akışını geriye döndüremezsiniz!
Karanlığa karşı aydınlık bir Türkiye’ de yaşayacağımız günler yakın! 18.01.2016

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

11 Ocak 2017 Çarşamba

AKP Engellileri İhraç Ederek Vicdanları Kanatıyor

AKP Engellileri İhraç Ederek Vicdanları Kanatıyor
15 Temmuz denetimli darbe girişiminden sonra yüzbinlerce kamu çalışanı ihraç edildi. İhraç edilenler arasında çok sayıda engelli kamu çalışanı da bulunuyor.

AKP hükümeti muhalif olduğunu düşündüğü herkesi kamudan uzaklaştırıyor. FETÖ Terör Örgütü ile ilişkisi olmayan Engelli kamu çalışanları da muhalif kimliklerinden dolayı kamudan ihraç ediliyor.
İhraç edilenlere, 679 sayılı KHK ile ihraç edilen, “Türkiye Sakatlar Derneği” Ankara Şube Başkanı Mithat Tokur‘da eklendi. KESK’e bağlı BES (Büro emekçileri Sendikası) üyesi olan Tokur, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Türkiye İş Kurumu'nda görev yapıyordu.

İhraç edilenler arasında yer alan; BES üyesi, görme engelli Avukat Arzu Şenyurt Akdağ Sosyal Güvenlik Kurumunda çalışıyordu. SES üyesi, Veli Saçılık ise Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde çalışıyordu.

Demokratik sosyal hukuk devleti, engellilerin meslek edinmesi ve başkalarına muhtaç olmadan onurlu bir şekilde yaşamaları için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

Engelliler Kanunu’nda her şey engelliler lehine düzenlenmişken, AKP hükümeti keyfi uygulamalarla bu vatandaşlarımızı kamudan ihraç ederek mağdur etmiştir.

Buradan Sayın Başbakan Binali Yıldırım’a sesleniyoruz;
Engelli kamu çalışanlarını kirli politikalarınıza alet etmeyin. İhraç ederek mağdur ettiğiniz engellileri işlerine iade ederek daha fazla vicdanları kanatmayın.

Engelli kamu çalışanları yalnız değildir!
Biz her zaman, her koşulda ve her yerde tüm mağdurların olduğu gibi, mağdur edilen engelli kamu çalışanlarının da yanındayız. Mağdurlar göreve iade edilene kadar tüm süreçlerin takipçisi olacağız.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

9 Ocak 2017 Pazartesi

Bilim Yuvasına Asma Kilit Vurulamaz

Bilim Yuvasına Asma Kilit Vurulamaz
15 Temmuz denetimli darbe girişimi başarısız oldu. Ancak, FETÖ Terör Örgütü’nün açtığı yoldan emin adımlarla ilerleyen AKP, kendi darbesini gerçekleştirmeye devam ediyor. Yüzbinlerce kamu çalışanını açığa alıp ihraç eden AKP muhalif akademisyenleri de görevden uzaklaştırdı.

Son olarak OHAL kapsamında çıkartılan 679 no’lu KHK ile 600’ün üzerinde akademisyen ihraç edildi. Bunlardan 39’u barış bildirisine imza atan muhalif akademisyen.

İhraç edilen muhalif akademisyenlerin 9’u ise Türkiye’nin en gözde bilim kurumlarından biri olan Ege Üniversitesi’nde görev yapıyordu. İhraçların Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra, Ege Üniversitesi Rektörü ihraç edilen akademisyenlerin odalarına “alarmlı asma kilit” taktırarak, bilime ve “Bilim İnsanlığı”na yakışmayan yüz kızartıcı bir uygulamaya imza attı.

FETÖ Terör Örgü ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, muhalif bilim insanlarının odalarına “alarmlı asma kilit” taktıracak kadar acizleşen bir anlayış bilimsel bir kurumu yönetemez. Değil “Rektör, “Yandaşlık”tan öteye geçemez.

Bizler; odalarına “alarmlı asma kilit” takılıp, kitaplarını ve özel eşyalarını almalarına dahi izin verilmeyen “Bilim İnsanları”; Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, Prof. Dr. Nilgün Toker, Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu, Prof. Dr. Melek Göregenli, Doç. Dr. Hediye Aslı Davas, Yrd. Doç. Dr. Lülüfer Körükmez, Yrd. Doç. Dr. Hanifi Kurt, Yrd. Doç. Dr. Ali Serdar Tekin, Araştırma Görevlisi Cansu Akbaş Demirel’in yanındayız.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi