1 Aralık 2011 Perşembe

Mobbing İle Mücadele Derneği'nin Çalışmaları

Mobbing’e karşı omuz omuza
Mobbing ile Mücadele Derneği; günde onlarca kişiye telefonla ve elektronik postayla danışmanlık yapıyor. Derneğin başkanı Hüseyin Gün de bir mobbing kurbanı. Açtığı 10 mobbing davası devam ediyor. O kadar deneyim kazandı ki avukat tutmuyor, hatta diğer avukatların dilekçelerini de yazıyor. Mobbing’in kitabını yazan Gün’le Türkiye’de mobbing’i konuştuk

EJDERHAYLA SAVAŞMAK GİBİ: Mobbing mağdurlarına söylüyorum: Elinizde bir kılıç yok, hemen bir olayı çözemezsiniz. Süreç uzun. Siz bir şey yapıyorsunuz, mobbing’i yapan 10 şey... Hele de devlet kurumuysa! Müfettişlerini, avukatlarını, parasını, araçlarını, personelini size karşı bir güç olarak kullanıyor. Ejderhayla savaşır gibi savaşıyorsunuz. Hakim ve savcılar her zaman konuya vakıf değil, mobbing nasıl bir etki bırakır farkında değiller; nasıl bir karar vermeleri gerektiğini bilmiyorlar. Mobbing mağdurunun bunu delillendirmesi gerekiyor. Bazen psikiyatristler de konuyu algılayamıyor. Hatta kurbanları, yaşadıklarını bahane ederek rapor almakla suçlayabiliyor. 

ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNİN KÖKENİ: Çalışanın mobbing öncesi ve sonrası çok farklı. Mobbing’e kadar hiçbir sorun yoktur. Çalışkan, işini seven, işyerine odaklı, takdir edilen, güler yüzlü, herkesle iletişim kurabilirken mobbing başladıktan sonra bambaşka bir tablo çıkıyor. Mobbing kurbanı bu aşamadan sonra kendisini tanıyamıyor. Gazetelerin üçüncü sayfalarındaki ‘Patronunu öldürdü’, ‘Müdürünü öldürdü’, ‘Canına kıydı’ gibi haberlerin arkasında mobbing var. Mağdurların neredeyse yüzde 90’ı antidepresan kullanır. Boşanmaların yüzde 3’ünün nedeni eşlerden birinin mobbing’e uğramasıyla başlayan sorunlar. Çünkü işten atılıyor, çöküyor, aile yük olmaya başlıyor, aile sorunlarını dinleye dinleye aklını oynattığını zannediyor. Bir süre sonra dinlemeyi bırakıyor. Destek görmeyince kendini daha da çaresiz hissediyor. Bunlara neden olanlara şiddete yönelebiliyor ya da kendi canına kıyabiliyor. Uyuşturucu ve alkol kullanımının da gerisinde bu olabiliyor.

YASA ŞART: Mobbing bir insan hakları ihlali. Çünkü çalışma, dolasıyla yaşam hakkı alınıyor. Medeni, yeni Borçlar ve Türk Ceza kanunlarında mobbingle ilgili düzenlemeler var. Yine de bu sorunu düzenleyecek özel bir yasa acil çıkmalı. Başka ülkeler çoktan düzenledi. Türkiye’de kazanılmış 10-15, 500’den fazla da yürüyen dava var. Son dönemlerde yargı duyarlılık gösteriyor. Dernek olarak TBMM’de oluşturulan iki mobbing alt komisyonuna raporumuzu sunduk. TBMM Mobbing Alt Komisyonu Mobbing Raporu’nu yayınladı. Bu Türkiye için ilk ve en önemli adımdı. 19 Mart’ta Resmi Gazete’de yayınlanan, mobbing’in önlenmesiyle ilgili Başbakanlık Mobbing Genelgesi’nin farkındalığın artmasındaki katkısı büyük. 

KAMUDA DAHA KOLAY: Dava açan kamu çalışanı için mobbing’i delillendirmek daha kolay. İşten çıkarılma korkusu yok, sicil ve rapor gibi şeylerle belgelendirilebiliyor. Özel sektörde maalesef çok zor. Çoğu aile şirketi, kurumsallaşmamış. Kimse tanık olmak istemiyor. Bizi arayan mobing mağdurunun ilk sorusu, “Dava açarsam referans kirlenmesine yol açabilir mi?” Neyse ki artık Çalışma Bakanlığı özel sektörde mobbing denetimleri yapıyor. Kamuda mobbing şikayetlerinin yapılabileceği bir birim yok. Avrupa Sosyal Şartı’nın onurlu çalışma hakkından söz eden 26’ıncı maddesinde bunun düzenlenmesi isteniyor. Türkiye bu şartı onayladı. Avrupa’ya girecekse bunu düzenlemek zorunda.

ÜNİVERSİTELERDE DURUM VAHİM: Yaklaşık 24 milyon çalışanın yüzde 40’ı yani 9.6 milyonu potansiyel mobbing kurbanı. Üniversitelerde bu oran çok yüksek. Örneğin Atatürk Üniversitesi’nin bir araştırmasında her 100 kişiden 82’sinin mobbing’e uğradığı saptanmış. Akademik eğitimdeki ‘usta-çırak’ ilişkisi, ‘ben yaptım oldu’ zihniyetinin hakim olduğu bir düzeni yaratıyor. Mobbing ayrıca üniformalılarda da (polis, asker) çok yaygın.

PROF. DR. HAMİT HANCI

AİHM’ye başvurularda patlama olacak

Mobbing’le Mücadele Derneği Başkan Yardımcısı Hancı: Mobbing’de ciddi bir ruhsal saldırı var. İnsanın ruhunu acıtıyor, travma oluşturuyor. Mobbing’le mücadele yasasının mutlaka çıkarılmasını istiyoruz. Ülke içi hukuk yolları tıkanırsa mağdurlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider. AİHM’ye başvuruda patlama olacak. Ayrıntılı bilgi için linki tıklayınız

Kolesterol İlaçları Faydalı Mı Zaralı Mı


Kolesterol ilaçları kullanılmalı mı?
Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, son zamanlarda birtakım araştırmalara dayandığı belirtilerek yapılan ''kolesterol ilaçları kullanılmamalı'' yönündeki açıklamaların, halk sağlığını tehdit ettiğini söyledi. 

İstanbul- Türk Kardioloji Derneği, son günlerde bazı doktorlar tarafından ortaya atılan, kolesterol düşürücü ilaçların (statinler) kullanılmaması gerektiği yönündeki iddialara yönelik olarak basın toplantısı düzenledi.

Toplantıya, Dernek Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, Dernek Genel Sekreteri Prof. Dr. Mehmet Atasoy ve İstanbul Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez katıldı.

Prof. Dr. Ergene, bilimsel çalışmaları ve araştırma çalışmalarını yorumlayamayan, yorumlamayı bilmeyen, tıp dünyası içinden ve dışından şöhret amaçlı söylemler geliştiren birtakım spekülatörlerin ortaya attığı, yüksek kolesterol seviyelerinde kullanılan ilaçların ve özellikle, statinlerin yararsız olduğu ve çok sayıda yan etkilerinin olduğu gibi söylemlerin kamuoyunda çok ciddi tedirginliğe ve kaosa yol açtığını söyledi. Ergene, ''Bugün burada yaptığımız açıklamanın amacı hiçbir kişiye ya da kuruma cevap vermek için değildir. Ancak 'Kolesterol ilaçları kullanılmamalı yönündeki açıklamalar halk sağlığını tehdit ediyor. Halk sağlığını tehdit eden böyle bir söylemin mutlaka düzeltilmeye ihtiyacı vardır'' dedi.

Bu tarz açıklamaları yapan kişilerin önemli bir kısmının hekim, hatta profesör unvanlı kişiler olduğunu belirten Ergene, ''Bu kişilerin yaptığı açıklamalar, tedirginlik ve kaos yarattı. Bu kaos ve tedirginlikler iki kesimde ön plana çıktı. Hekim camiasında infial olarak ortaya çıktı. Derneğimize gelen yüzlerce telefon ve maille, sergilenen bu oyunun durdurulması yönünde uyarılar yapıldı. Belki daha önemlisi, hastalarımız arasında bu kaos daha etkili oldu. Hastalarımız bize ulaşarak kullanmakta oldukları ilaçları bıraktıklarını veya bırakıp bırakmamaları gerektiğini sormaya başladılar. Maalesef bu sergilenen oyunla halkımızın sağlığı ve canı çalınmaya çalışılmaktadır'' şeklinde konuştu.

Dernek Başkanı Ergene, ''Derneğimiz, hastalarımız, toplumumuz hasta olmadan müdahale etmeye çalışmaktadır. Bilimsel verilere göre 'Kan kolesterol yüksekliği kalp hastalığı yapar mı?' demek abesle iştigaldir. Bunu tartışmak gereksizdir, anlamsızdır'' dedi.

Bu iddiaları ortaya atan insanların savunduğu diyetlerin de yeni bir buluş olmadığını dile getiren Ergene, şunları kaydetti:

''Suç duyurusunda bulunuyorum''

Prof. Dr. Bingür Sönmez de bilimi, bilim adamlarını, hekimliği, insanlığa hizmet eden ilaç yapımcılarını hedef göstermek isteyen bazı meslektaşlarını kınadığını belirterek, ''Gerçekten yaptıkları mesleklere ihanet ediyorlar. Kuralları çiğniyor, bilim dışı hareket ediyorlar'' dedi.

Otla çöple tedavi etmeye çalışan bilim dışı birçok insanın, yaptıkları birtakım televizyon programları ve reklamlarla etkili olduklarını anlatan Sönmez, ''Bu konuda Tarım Bakanlığına da birçok görev düşüyor. Ben bugün Türk Kardiyoloji Derneğinin büyük bir sorumluluk aldığını düşünüyorum. Yapılan çok değerli açıklamaların ardından tabip odalarını göreve davet ediyorum. Suç duyurusunda bulunuyorum, insanların sağlığı ile oynuyorlar. Bir ilacın etkisi varsa, yan etkisi de vardır. Yan etkisi var diye bir ilacı bırakamaya kalkarsak hiçbir hastaya ilaç veremeyiz. Aspirini ilaç olarak tekrar ruhsatlandırmaya kalkarsak, ruhsat alamazsınız, ama milyonlarca insan 100 yıldan fazladır aspirin kullanıyor. Parasetemol kullandığı için karaciğer nakline gelen hastalarımız var. Bu ilacı kullanmayı yasaklayabilir miyiz? 100 yıldır bu ilaç da kullanılıyor. Her ilacın yanlış kullanımı aşırı dozda kullanımı sakıncaladır. Meslek kuruluşlarına düşen görev genç meslektaşlarımıza bu ilaçların doğru kullanımlarını, doğru dozlarını, yan etkilerini ne zamana vereceğini, ne zaman vermeyeceğini öğretmektir'' dedi.

Türk insanının abartmayı sevdiğini belirten Sönmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İnsanlarımıza bir şeyi yapmalarını söylediğimizde abartmayı çok seviyorlar. Fındık, ceviz yiyin deyince avuç avuç yiyorlar. Günde 3-4 ceviz ya da 10-12 fındık yeterli. İnsanlara zeytin yağı çok faydalı diyoruz. Bir konferansta bir beyefendi kalktı 'Her sabah bir bardak zeytinyağı içiyorum' dedi. Oysa, bir bardak zeytin yağı 600 kalori. Bu çok fazla. Tıp doktorları olarak, 'Gün aşırı mutlaka bir yumurta yiyiniz' diyoruz. Günde bir yumurta da yiyebilirsiniz. Ama günde 2 yumurta sakıncalı. Ama bir bilim insanının, günde 2 yumurta 4 kalem pirzola yiyebilirsiniz demesini Marie Antionette benzetiyorum. Ben herhalde 4 kalem pirzolayı 1 ay önce yedim. Bu benim toplumumun insanlarına yapılmış bir saygısızlıktır. Tabip odalarının da bu konudaki görevlerini yapmalarını bekliyorum. Yasal anlamda bazı yaptırım güçleri var. Bu insanlar için bu mekanizmaların harekete geçmesi lazım. Hastalarımız kardiyologlarına güvensinler hekimlerine güvensinler. Bilsinler ki onlara verilen ilaçlar, çok deneyimlerden geçerek sunulmuştur. İlaçlarını kullansınlar.''

Başbakan'ın Yatak Odasını Kim Dinledi


Başbakan'ın Yatak Odasını Kim Dinlendi
"Başbakan'ın yatak odasını bile dinlediler" 
Bir dergiye yapılan baskının kayıtlarını hatırlatan Başmüzakereci Egemen Bağış, "Başbakan'ın eşiyle yatak odalarındaki özel sohbetlerinin kaydı bile bulundu" dedi.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Brüksel Basın Kulübü'nde bir konuşma yaptı. Star Gazetesi'nin haberine göre, Egemen Bağış, ''Bazı basın mensuplarının hükümete muhalif oldukları için tutuklandıkları'' şeklinde iddialar olduğunu anımsatarak şunları kaydetti:

''Bu iddialara cevabım şudur: Hükümete muhalif oldukları için tutuklandığı söylenen basın mensuplarından çok daha hükümet karşıtı olanlar gayet iyi durumdalar. Yazıyorlar, köşeleri var, televizyon programlarına çıkıyorlar, şikayetçi değiller. Fakat maalesef yasa dışı işlere karıştıkları iddiası varsa bunların icabına bakılmalı.''

Egemen Bağış, şöyle konuştu:

''Bir gün bu tür davalara bakan bir savcıdan telefon geldi. Beni savcılığa davet ediyordu. 'Neden gelip sizi ziyaret etmeliyim? Bir bakanın gidip savcıyı görmesi normal değil' dedim. Savcı bunun üzerine 'Elimizde size ait olduğuna inanığımız bazı deliller var. Bir baskında ele geçirdik ve emin olmamız gerekiyor' dedi. Bunun üzerine savcıya gittim. Bana bazı özel telefon görüşme kayıtları gösterdi. Bu kayıtlarda önemli, gizli ya da devlet sırrı gibi birşey yoktu. Bazılarını 20 yıldır tanıdığım birkaç arkadaşlarımla samimi telefon sohbetleriydi. 'Bu kayıtları nasıl elde ettiğini' sordum. Bir dergiye yapılan baskında ele geçirilen bir CD'den çıktığını ve burada başka siyasetçilere ait kayıtların da bulunduğunu söyledi. Bu telefon görüşmelerinin gerçek olup olmadığını ve sesin bana ait olup olmadığını sordu. Ben de doğruladım.

Sonra yasa dışı yollarla elde edilmiş bu kayıtlardan şikayetçi olup olmadığım soruldu. Şikayetçi oldum, çünkü benim rızam dışında kaydedilmiş sesimi dinlemek gerçekten kötü bir duyguydu. Maalesef bu baskınların bazılarında Başbakan'ın (Recep Tayyip Erdoğan) eşiyle yatak odalarındaki özel sohbetlerinin kaydı bile bulundu. O hale bu sadece basitçe basın özgürlüğü davası olamaz. Başka birçok unsur var. İtalya'daki Temiz Eller davasına ve başka ülkelerdeki benzer davaları hatırlatıyor. Bunlar demokratik yollarla seçilmiş hükümeti demokrasi dışı yöntemlerle devirmek isteyen grup ya da yapılanmalara ilgili.” Star