9 Haziran 2017 Cuma

Darbe planını akademisyenler mi yaptı

Darbe planını akademisyenler mi yaptı
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 4 bin 811 akademisyenin kamu görevinden çıkartıldığını açıkladı. İhraç olan, çalışma izinleri iptal edilen, ancak haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan akademisyenlerin yurt dışına çıkışları da yasaklandı.

Devlet üniversitelerinde çalışırken sırf muhalif oldukları için ihraç edilen akademisyenler, yurt dışına çıkamıyor. Haklarında hiçbir soruşturma açılmamasına rağmen, pasaport başvuruları reddedilerek ya da iptal edilerek keyfi şekilde çıkış izni verilmiyor. Yurt dışında iş bulan, çeşitli üniversiteler tarafından çağrılan akademisyenler engelleniyor. Aynı keyfi durum diğer meslek grupları içinde uygulanıyor.

Kamu üniversitelerinden ihraç edildikten sonra haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan yabancı uyruklu akademisyenlere de kendi ülkelerine dönüş izni verilmiyor.

Yabancı uyruklu olup, kapatılan özel üniversitelerde çalışan akademisyenlerin çalışma izinleri de iptal edilmiş. Haklarında herhangi bir soruşturma açılmayan bu akademisyenlere de yurt dışı yasağı getirilmiş.

Çalıştığı özel üniversite kapatıldıktan sonra sınır dışı kararı verilen yabancı uyruklu akademisyenler de bulunuyor. Bu akademisyenlerden bazıları Türk vatandaşlarıyla evli ve çocukları var. Aile bütünlüğü bozularak, çocuklarından ayırarak, ya da çocuklarıyla birlikte sınır dışı ediliyor.

Bir Türk vatandaşıyla evli olup, 15 Temmuzdan önce yurt dışına çıkan, çalıştığı özel üniversite kapatılan ve hakkında hiçbir soruşturma açılmamış olan yabancı uyruklu akademisyenlere de yurda giriş izni verilmiyor.

Bir kamu üniversitesinde çalışırken ihraç edilen, hakkında soruşturma açılmamış, bir Türk vatandaşı ile evli ve aynı zamanda çifte vatandaşlık hakkı bulunan akademisyene, çocuklarını kendi ülkesinde daha iyi koşullarda okutması için gidiş izni verilmiyor.

Hukuk dışı keyfi uygulamaları saymakla bitiremeyiz… Gitmek isteyen akademisyenlere yurt dışına çıkış yasağı getirilirken, kalmak isteyen akademisyenler sınır dışı ediliyor.

KHK ile ihraç edildikleri için işe alınmayan, İş bulamayan, çalışma izinleri iptal edildiği için çalışamayan kişilerin yurt dışına çıkışları engellenerek açlığa mahkum ediliyor.

Tarihte eşi benzeri görülmemiş, görülme olasılığı da pek mümkün olmayan bir darbe sürecinden geçiyoruz. Silahlı kuvvetlerin bir kısmı darbecilik oyunu oynamak istiyor. En büyük bedeli eğitimciler ve sivil memurlar ödüyor. 35 bin öğretmen ve 6 bine yakın akademisyen meslekten ihraç ediliyor.

“Eğitim Ordusu” sözü 15 Temmuz denetimli darbe girişimi ile gerçeğe dönüşüyor.
Tek bir eksikle…
O da silahlarının olmaması.
Silahsız “eğitim ordusu” darbe yapmaya kalkışıyor (!)
Ve onbinlerce eğitimci meslekten ihraç ediliyor.

Sadece akademisyenlere, öğretmenlere değil, yüzbinlerce mağdura, “ağaç kabuğu yesinler” deniliyor. İşine dönmek için açlık grevi yapanlar tukuklanıp ölüme mahkum ediliyor. Onlara sahip çıkan milletvekillerine biber gazı sıkılıyor.

Ama unutmayın, ekmeği için, onuru için mücadele eden insanların haklılığı karşısında “kağıttan kaplan iktidarınız” yanıp kül olacak. İnsanlık dışı işkencelerinize, plastik mermilerinize karşı "Veli Saçılık" kazanacak.

Darbenin en garip yanı ise figüran rolünde de olsa, tek bir siyasi figürün bile “darbe oyununda” rol almadığının, AKP iktidarı tarafından ısrarla iddia edilmesi. Filmin içinde askeri, polisi, öğretmeni, akademisyeni, doktoru, hemşiresi, temizlikçisi, çaycısı, baklavacısı, börekçisi, eri, erbaşı, üç günlük askeri var. Ama siyasi ayağı yok! Hep bir ayak eksik… Filmini çeksen çekilmez. Çünkü inandırıcılığı olmaz.

Devletin tüm imkanlarını FETÖ’nün hizmetine sunan, “ne istediler de vermedik” diyen, devlette örgütlenmesinin, stratejik alanlara girmesinin önünü açan siyasiler hala görevleri başında bulunuyor. Damatlar teker teker gözaltına alınıp serbest bırakılıyor, toplumun gözünde aklanıyor. Milyon dolarları ödeyen iş adamlarının serbest bırakıldığı iddiaları ortada dolaşıyor.

Darbenin siyasi ayağına dokunulmuyor.
Sır gibi saklanıyor
Ama sır değil.
Dokunan yanar, biliyorlar…
Onlar dokunamaz, ama biz dokunacağız.
Yanacaklar!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
9 Haziran 2017



8 Nisan 2017 Cumartesi

Darbecilerin Katlettiği Yüzbaşı Özkan Hekin Şehit İlan Edilsin

Darbecilerin Katlettiği Yüzbaşı Özkan Hekin Şehit İlan Edilsin

Yüzbaşı Özkan Hekin, 15 Temmuz darbe gecesi darbecilerle birlikte hareket etmediği için Ankara Akıncı Üssü’nde bir FETÖ Terör Örgütü üyesi tarafından sırtından vurularak öldürülmüştü.

Ancak, Özkan Hekin; 5 Ağustos 2016 tarihinde, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın teklifi, Genelkurmay Başkanı’nın İnhası ve Milli Savunma Bakanı’nın onayı ile hakkında hiçbir araştırma yapılmadan kamu görevinden çıkartılmış, tüm hakları alınmış ve hain ilan edilmişti.

Yapılan itirazlar sonucunda, Kazan Cumhuriyet Savcılığı olayı incelmiş, 11 Ağustos 2016 tarihlinde Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderdiği yazıda, Özkan Hekin'in FETÖ Terör Örgütü üyesi Halil Burak Balcı tarafından arkadan vurularak şehit edildiğinin tespit edildiğini bildirmişti.

Kazan Cumhuriyet Savcılığı’nın Genel Kurmay Başkanlığı'na gönderdiği yazı:
“15.07.2016 günü FETÖ/PYD Terör Örgütü tarafında Anayasal Düzeni Yıkmaya Yönelik darbe teşebbüsü kapsamında İnsani Yardım Tugayı’ndan çağrılarak nizamiyeye gelen Yüzbaşı Özkan HEKİN’in Akıncı 4. Ana Jet Üssü Yenikent 2 nolu nizamiyesinde 16.07.2016 günü sabah saatlerinde Konya 3. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda görevli Halil Burak Balcı tarafından vurularak öldürüldüğü anlaşılmıştır."
Son olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı Akıncı Hava Üssü iddianamesinde darbeciler tarafından şehit edilen Özkan Hekin’in adı da “maktul” olarak kaydedildi. İddianamede, halka karşı kullanılmak üzere, roket ve ağır makineli silah talep eden darbecilere karşı çıkan Özkan Hekin’in, nöbet tuttuğu nizamiyeyi terk etmek istemesi üzerine, Albay Ali Eraslan ve Yarbay Mustafa Zelbey’ın “Durdurun, durmazsa indirin” talimatı doğrultusunda FETÖ’cü Halil Burak Balcı tarafından arkadan vurularak öldürüldüğü bilgisine yer verildi.

Şehit Yüzbaşı Özkan Hekin’in yaşadığı acı son, 15 Temmuz darbe girişiminin dramatik olaylarından biri olarak tarihteki yerini alacak. Ancak biz bugünü de görmenizi istiyoruz. Yaşatılan hukuksuzluğu, ailesinin dramını, iki kız çocuğunun sesini duymanızı istiyoruz.
Adil Öksüz, elini kolunu sallayarak kaçarken, o gece darbeciler tarafından şehit edilen Özkan Hekin’in deliller ortada dururken hala şehit ilan edilmemesinin nedenlerini, Genel Kurmay Başkanlığı’ndan ve AKP hükümetinden soruyoruz.

Yüzbaşı Özkan Hekin’ın şehit ilan edilerek ailesinin ve iki kız çocuğunun acılarının bir nebze de olsa hafifletilmesini istiyoruz.

Yargısız infazlara #Hayır

8 Nisan 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

4 Nisan 2017 Salı

Adıyamanlıların Yaman Çelişkisi/Yıldırım Kaya CHP Parti Meclisi Üyesi


Adıyamanlıların Yaman Çelişkisi
Adıyaman halkı AKP’ye desteğini hiç esirgeme
di. Ancak hak ettiği desteği de hiç alamadı. Adeta yok sayıldı. Adıyaman'a AKP döneminde yatırım anlamında tek bir çivi çakılmadı.

Adıyaman hem resmi, hem de gayri resmi rakamlara göre en fazla Suriyeli mültecinin yaşadığı illerimiz arasında yer alıyor. Kimin mülteci, kimin İŞİD terör örgütünün saflarında yer aldığını bilmek de mümkün değil.

Asıl üzücü olansa Adıyaman'ın son yıllarda İŞİD terörüyle birlikte anılmaya başlanmış olması. İnsanların can ve mal güvenliği yok, gençler işsiz, terörün pençesinde. Adeta kendi kaderine terkedilmiş bir şehir.

Halkın önemli geçim kaynaklarından olan turizm de terörün kurbanı olmuş. Medeniyetler beşiği Adıyaman, dünyanın en yüksek açık hava müzesi olarak bilinen Nemrut’a sahip. Ancak Can ve mal güvenliği olmadığı için diğer turizm bölgelerimizin yaşadığı tükenişi paylaşmaktan kurtulamamış.

Halkın önemli geçim kaynaklarından biri olan tütün üretimi serbest, ancak satışı yasaklanmış. Türkiye pazarı Uluslararası tekellerin tütün ve tütün ürünlerine sonuna kadar açıkken, Adıyaman tütününün yasaklanmasının mantıklı bir açıklaması var mı? Anlaşılan o ki AKP hükümeti tütün satışına karşı değil. Karşı olduğu, Adıyamanlıların, Çelikhanlıların tütün satması…

15 yıllık AKP iktidarı hiçbir sorumluluk kabul etmiyor. Suriye politikasının başarısızlığından sadece eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu sorumlu tutuyor. Yargının içler acısı durumundan da FETÖ’cüler sorumlu diyor. Sanki ülkeyi 15 yıldır uzaylılar yönetti…

Davutoğlu’nu Dışişleri Bakanı yapanda siz, Başbakan yapan da siz, o politikaları sonuna kadar savunan da siz, planlayan da siz. Yargıyı FETÖ’ye teslim eden de siz, stratejik kurumları FETÖ’nün ayağının altına seren de. İstediği her şeyi veren de sizsiniz! Başka sorumlu aramayın, sorumlu AKP hükümetidir.

2010 yılında Anayasa değişikliği için #Evet kampanyası yürütenler bağımsız yargıyı FETÖ’ye teslim etti. Sonra da “FETÖ bizi aldattı Allah bizi affetsin” dedi.

Şimdi de aynı anlayış Anayasa değişikliği için #Evet kampanyası yürütüyor. 2010 yılında yargıyı FETO’ye teslim edenler, bu defa Türkiye'yi kime teslim edecekler…

Sandığa giderken bunları unutma!

Evet dediğinizde; işsizlik bitecek mi? Tütün üreticisinin yüzü gülecek mi? Terör bitecek mi? Yargı bağımsız olacak mı? Camide, kışlada, adliyede siyaset bitecek mi? Küçük esnaf ve sanatkarın sorunu çözülecek mi? esnaf siftah yapacak mı? Sanayiciye yapılan teşvikten küçük esnafta yararlanacak mı?

Tabi ki #Hayır!

Türkiye'nin geleceğini tek adamlara teslim etmeyelim…
Sonu belli olmayan karanlık yollara girmeyelim #Hayır diyelim.

4 Nisan 2017/Adıyaman
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

9 Mart 2017 Perşembe

AKP’den Olağanüstü Hal Komisyon Aldatmacası

AKP’den Olağanüstü Hal Komisyon Aldatmacası
AKP hükümeti 23 Ocak 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu” kurulacağını açıkladı. Mağdurların artık mahkemelere değil Komisyon’a müracaat edeceklerini duyurdu.

Böylece bağımsız yargıyı kontrolüne alan hükümet, mahkemelerin görevini de komisyonlara havale etmiş oldu. Ancak KHK’ye göre bir ay içinde kurulması gereken Komisyon da hala kurulmadı.

Komisyon yedi kişiden oluşacak
Komisyon yedi kişiden oluşacak. Üyelerinden üçü Başbakan, biri Adalet Bakanı, biri İçişleri Bakanı, birer üye de Yargıtay’da ve Danıştay’da görev yapan tetkik hakimleri arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilecek. Komisyon, kendi üyeleri arasından bir başkan ve bir başkanvekili seçecek.

Komisyon bir mahkeme gibi çalışacak, görev alanı ile ilgili her türlü bilgi ve belgeyi ilgililerden talep edebilecek.

Komisyon’a başvuru tarihi Başbakanlık tarafından ilan edilecek. Komisyon’un görev süresi iki yıl olacak. Bakanlar Kurulu’nun gerek görmesi halinde ise bu süre birer yıllık sürelerle uzatılabilecek.
Komisyona başvurular valilikler aracılığıyla yapılacak. Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılanlar ya da ilişiği kesilenler, en son görev yaptıkları kuruma da başvuru yapabilecek.

“Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu”na başvuru süresi altmış gün olacak. Buna göre;
“Komisyonun başvuru almaya başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak başvuru alma tarihinden itibaren altmış gün içinde; bu tarihten sonra yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak ise Resmi Gazetede yayımlanma tarihinden itibaren altmış gün içinde yapılmayan başvurular işleme alınmaz.”
Bütün bu düzenlemeler, Komisyon’un sorunu çözmek için değil zamana yaymak için kurulduğunu gösteriyor.

Komisyon’un sadece yedi üyeden oluşacak olması bile, yargının önünü kesmek için kurulduğunun bir göstergesi. Çünkü yedi kişinin, İkiyüzbine yakın dosyayı incelemesinin uzun yıllar süreceğini tahmin etmek zor değil. Bu durum iç hukuk yollarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru hakkının kullanılmasını da imkansız hale getirecektir.

Savunma hakları ellerinden alınan, neyle suçlandıklarını dahi bilmeyen KHK mağdurları, büyük bir “çaresizlik” ve “sabırsızlıkla” Komisyon’un kurulmasını bekliyor. Mağdurların, böylesine işlevsiz bir Komisyon’un kurulmasını beklemeleri hukuka olan inancın kaybedildiğinin acı bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Komisyon çare değil!
Çare bağımsız mahkemelerdir.

İşlevsiz de olsa, bir defa olsun sözünüzü tutun!
Komisyonu kurun!
Herkes ne yapacağınızı görsün…

Geciken adalette mağdurlar suçlu, suçlular mağdur oldu.
Bu zulme artık son verin!

9 Mart 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

8 Mart 2017 Çarşamba

Kadınlar Özgürlükleri İçin Hayır Diyor / Yıldırım Kaya


Kadınlar Özgürlükleri İçin Hayır Diyor

Yıl 8 Mart 1857,
Amerika'nın New York şehri,
40 bin dokuma işçisi kadın mücadelenin ateşini yaktı…
Emeğinden gelen gücünü kullanandı, üretimi durdurdu.
Ve greve çıktı.
Eşit işe eşit ücret istedi.
Ücretlerin düşüklüğünü, uzun çalışma saatlerini, insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etti.

Polis kapıları kilitlendi, barikatlar kurdu…
Olaylar anında fabrikada çıkan yangında, içerde kilitli kalan 129 kadın işçi yanarak can verdi.

Onlar mücadelenin ateşini yaktı!
Karanlığın, sömürünün, zulmün sahipleri de onları...
Ama yaktıkları ateş hiç sönmedi.
Her 8 Mart’ta onların anılarına yeniden, yeniden harlanıyor.
Minnetle, dirençle, kararlıkla, mücadeleyle…

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Türkiye'de de, 1921 yılından bu yana mücadeleyle anılıyor. 12 Eylül 1980 darbesinde yasaklanan dört yıl hariç.
Darbeciler, Diktatörler, baskıcı rejimler, karanlık güçler kadınlardan hep korkar. Tek adamlar da sevmez eşitlik ve özgürlük isteyen kadınları.

Bugün 8 Mart,
Kadınlar mücadele ateşini yeniden harlıyor.
16 Nisan’da da #Hayır larla mücadeleyi yükseltecekler.
Kadınlar geleceğine, yaşam tarzına müdahale edenlere #Hayır diyor.
Çocuğa, kadına cinsel istismara sessiz kalanlara #Hayır diyor.

Namus belasına öldürülmeye #Hayır diyor.
İkinci, üçüncü, dördüncü eş olmaya #Hayır diyor.
Kadınlar sokakta, evde işte her yerde ağız dolusu gülmek için #Hayır diyor.

Cinsel istismar yasasını durduran kadın bilinci ve gücü #Hayır larla karanlığı dağıtacak.
Karanlıktan aydınlığa çıkmak için…
Haydi Kadınlar bir #Hayır yeter

8 Mart 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

16 Şubat 2017 Perşembe

CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya Tüm Bel Sen üyelerinin ihraç edilmesine isyan etti


CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya Tüm Bel Sen üyelerinin ihraç edilmesine isyan etti
Yargısız İnfazlara #Hayır
Türkiye halkı tarihi bir dönemden daha geçiyor. Darbe girişimleri, yargısız infazlar, ihraçlar, “Tek Adam” özlemi çekenlerin rejim değişikliği çabaları… Hepsi de bir planın parçaları olarak sırasıyla yürürlüğe sokuluyor.

Türkiye’de bağımsız yargı sistemi tamamen çökmüş, mahkemeler artık adalet dağıtamıyor. Hakimler, savcılar AKP’nin il ve ilçe başkanları gibi çalışıyor. Hükümetin onay vermediği hiçbir kararın altına imza atamıyor. AKP’in kılıcı, “Demokles’in Kılıcı” gibi yargının tepesinde asılı duruyor.  Hükümetin istemediği kararları vermeleri halinde ihraç edileceklerini onlar da çok iyi biliyorlar.

Bütün bu baskılara rağmen kalemini kırmayan cesur hakimlerimiz de var. Son olarak, Ankara Bölge İdare Mahkemesi barış için bildiriye imza atmanın başlı başına ihraca bir gerekçe olamayacağına karar verdi. Ancak alınan bu kararlar da hükümet tarafından uygulanmıyor.

Yargısız infazlar döneminden geçiyoruz.  İnsanlar sorgusuz sualsiz terörist ilan edilip işlerinden atılıyor. Neyle yargılandığını bilmeden, yıllarca cezaevlerinde ömür tüketiyor, mahkemelerde haklarını arayamıyor.

İdamı dillerinden düşürmeyenlerin tek yapamadıkları şey idam sehpalarını kurmak. Niyetlerini de açıkça beyan ediyorlar. İdam olsaydı, hiç tereddüt etmeden o sehpaları da kuracaklarını biliyoruz. Bunun içindir ki Anayasa değişiklik teklifiyle “Tek Adam”a bütün yetkileri vermek istiyorlar.

FETÖ Terör Örgütü ile mücadele adı altında sendikalar da hedef alındı. Başta KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olmak üzere, çok sayıda sendika üyesi kamu çalışanı açığa alınıp ihraç edildi.

Bu süreçte yerel yönetimlerden de çok sayıda çalışan açığa alınıp ihraç edildi.  Özellikle de “CHP” li ve diğer belediyelerde örgütlü olan TÜM-BEL-SEN üyesi çalışanlar hedef alındı. TÜM-BEL-SEN üyesi 350 kamu çalışanı açığa alınırken 506’si de ihraç edildi. Bunların arasında Mamak Belediyesi’nden ihraç edilen, evinde üç engelli çocuğa bakmak zorunda olan bir TÜM-BEL-SEN üyesi de var.   

Belediye çalışanlarının açığa alınıp ihraç edilmeleri doğrudan “İçişler Bakanlığı”nın bir uygulaması olmasına rağmen, sanki “CHP”li belediyeler tarafından yapılmış algısı yaratılmaya çalışılıyor. “CHP” li belediyeler çalışanlarına sahip çıkamaz hale getirilmek isteniyor.   

AKP hükümeti OHAL’den aldığı güçle “Kayyum” siyaseti yürütüyor. Kazanamadığı ve kazanmasının da mümkün olmadığı belediyelere “Kayyum” atayarak seçilmişlerin haklarını gasp ediyor.  Belediyelere darbe yaparak halkın iradesini kayyuma devreden anlayış siyaseten tükenmiştir.  
Bir ülke düşününki halkı korku içinde yaşasın. Yarın bana ne olacak endişesi içinde sıranın kendisine gelmesini beklesin.  Bu ruhla bir ülke ayakta kalabilir mi? Geleceğe güvenle bakabilir mi?  Tabi ki bakamaz!

Ama direnenlerde var!
12 Martları, 12 Eylülleri yaşamış bir halkın çocukları olarak direnerek kazandık.
20 Temmuz darbesine karşı da direnerek kazanacağımızı biliyoruz.  
Önümüzde aydınlık bir gelecek var.  
Haydi kamu çalışanları bir #Hayır yeter!
Haydi Türkiye bir #Hayır yeter!

16 Şubat 2017
Yıldırım Kaya

CHP Parti Meclisi Üyesi

8 Şubat 2017 Çarşamba

Tek adam rejiminin ayak sesleri

Tek adam rejiminin ayak sesleri
Tek adam rejimine giden yolda faşizmin ayak seslerini duyuyoruz. Yine bir Kanun Hükmünde Kararname, yine binlerce kamu çalışanı sorgusuz sualsiz ihraç. Bu gelen faşizmin ayak sesleri değilse nedir? Amaçlarını anladık! Yıkmak istiyorlar… Demokratik Laik Cumhuriyetimizin tüm bilgi ve birikimini yok etmek istiyorlar.

Düşünce özgürlüğü, insan hakları, demokrasi, bağımsız yargı diyerek iktidar oldular. Bir gün barış güvercini, diğer gün demokrasinin yılmaz savaşçıları oldular. Ama hep mağduru oynadılar!

Gözleri hep yolda, hep tetikteydi. Demokrasi treninden inecekleri durağı kaçırmak istemiyorlardı. Sonunda bindikleri demokrasi treninden indiler.

Eğitimi içinden çıkılmaz hale getirdiler, bağımsız yargıyı yok ettiler, insan haklarını ayaklar altına aldılar, can ve mal güvenliğimizi yok ettiler… Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerini yaptılar. Acımadılar, her şeyi haraç mezat sattılar. Toplumun örgütlü gücünü ezdiler…

İktidar olup Türkiye’yi yönetmek onlara yetmedi, devleti de ele geçirmek istediler. FETÖ ile kol kola girip yargıda, emniyette, eğitimde, TSK’da da örgütlendiler. İşleri kolay değildi… O yüzden suç ürettiler, kumpaslar kurdular, herkesi ötekileştirip, toplumu böldüler…

Ama unuttukları bir şey var…
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, yok edemediğini siz mi yok edeceksiniz?
Biz “Anka Kuşu”yuz küllerimizden yeniden hayat buluruz.
Hitler, Mussolini nasıl kaybettiyse, siz de öyle kaybedeceksiniz…

“Tek Adam Rejimi”nin bizi götüreceği son durağı görüyoruz.
Bu durağın adı “Faşizmdir.”
Aşımıza, işimize kavuşmak için…
Zalimin zulmüne karşı…
#Hayır demek için…
Uyanmak gerek!

8 Şubat 2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

26 Ocak 2017 Perşembe

Başkanlık Sadece CHP’nin Sorunu Değil Bütün Türkiye’nin Sorunudur

CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya referandum startını  Hatay'dan verdi. Referandum çalışmalara ilişkin bir basın açıklaması düzenleyen Kaya şunları söyledi:

"Başkanlık Sistemi'ne "Hayır" demek için yollara çıktık. İlk durağımız "Hatay" İlimiz oldu. İl ve İlçe örgütlerimizle birlikte, Hatay Barosu, Hatay Gazeteciler Cemiyeti, İskenderun Gazeteciler Cemiyeti, Antakya Gazeteciler Cemiyeti ve Akdeniz Tüccar ve Sanayici İş Adamları Derneği’ini (ATSİAD) ziyaret ettik. Görüş alışverişinde bulunduk. Hatay halkı 1938'de yapılan referandumla, Cumhuriyet'in eşit ve özgür vatandaşları olmak için "Türkiye" dedi. Şimdi de kazandıkları özgürlüklerini ve haklarını korumak için #Hayır diyor." dedi.


CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya'nın basın açıklaması şöyle:

Başkanlık Sadece CHP’nin Sorunu Değil Bütün Türkiye'nin Sorunudur
Anayasalar, toplumsal mutabakat sağlanarak hazırlanıp kabul edilen uzlaşma metinleridir. Bir siyasi partinin hazırladığı, OHAL ortamında, baskı altında TBMM’de kabul edilen sıradan metinler değildir. Her türlü baskı ve hile ile kabul edilen metinler, asla halkın Anayasa'sı olamaz.

AKP hükumeti Anayasa değişikliği ile Demokratik Cumhuriyetimizin, “Demokratik” ayağını kırmayı planlıyor. Cumhuriyet’in sadece adı kalacak “ Demokratik” yapısı ise ortadan kaldırılacaktır.

Adında “Cumhuriyet” olan her rejimin “Demokratik” değildir. Öyle olmuş olsaydı, adında “Cumhuriyet” olan, İran, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkeler en demokratik ülkeler olurdu. Sembolik anlamda “Krallık” olan; Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, İspanya… vb. gibi Avrupa ülkeleri demokrasinin beşiği olamazdı.

Her vatandaşın kendisine şu soruları sorması gerekir;
Demokrasiden neden vazgeçiyorlar?
Geliştirmemiz gereken demokrasimizi neden ortadan kaldırmak istiyorlar?
Geleceğimizi neden “Tek adamlara” terk ediyorlar?

Demokrasimiz rafa kalktığında terör mü bitecek? Hayır
“Tek Adam Yönetimi” geldiğinde, ekonomik kriz mi ortadan kalkacak? Hayır
Milletvekili sayısı arttığında işsizlik mi azalacak? Hayır
Yargı tamamen “Başkan”a bağlandığında adalet mi gelecek? Hayır
Bütün yetkiler “Başkan”da toplandığında asgari ücret mi artacak? Hayır

Başkanlık rejiminde bütün sorunlarımız katlanarak artacak. Biz de bir Suriye olma yolunda hızla yol alacağız. Tek adamlar bizlerin, çocuklarımızın geleceğini karartacak…

O zaman sandığa gittiğimizde “Başkanlık Rejimi”ne “hayır” diyeceğiz.

Bu sorun sadece CHPlilerin sorunu değildir. Bütün Türkiye’nin, aydınların, demokratların, milliyetçilerin, devrimcilerin, dindarların… 80 milyonun sorunudur.

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de yapılmak istenen bir “Rejim” değişikliğidir. “Parlamenter Demokrasi”nin yerine “Başkanlık Rejimi” kurulmak isteniyor.

Halktan aldıkları yetkiyi kullanmadılar, iradelerini saraya teslim ettiler, gece yarısı uykulu gözlerle el kaldırıp indirerek Anayasa’yı değiştirdiler.

“Evet” dediler, ellerindeki pulları göstererek!!!
Efendilerine bağlılıklarını haykırdılar…
Ama tarih unutmaz!
Vatana ihanet edenleri!
Hep yazdı…
Yine yazacak!
Vatanı bir pula satanları!

Tarihin gözleri de var.
Görecek!
Bizim vatana yeniden, yeniden can olduğumuzu!

25.01.2017/HATAY
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

20 Ocak 2017 Cuma

Maaşsız gazı olur mu?

Maaşsız gazı olur mu?

Sayın Başbakan; 15 Temmuz gazilerine neden maaş bağlanmıyor. Hani “tırnağı” yaralanan herkes gazilik hakkından yararlanacaktı? Gaziler için, “borçları siliniyor, maaşları bağlanacak” demiştiniz. Verdiğiniz sözlere ne oldu.

AKP grup toplantısında konuşan Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz gazilerine maaş bağlanmasına ilişkin açıklamalarda bulunmuştu.

Başbakan Binali Yıldırım gazilere ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:
"15 Temmuz şehit ve gazilerimize ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Şehit ve gazilerimizle ilgili yeni bir düzenleme daha yapıyoruz. Bunlara aylık bağlanabilmesi için SGK borcu olmaması gereken saçma sapan bir kural vardı. Bu borçlar da siliniyor ve gerekli maaş bağlanıyor. Yarasının ölçüsü ne olursa olsun, onların gönlünü kazanmak bizim borcumuzdur. O meydana inenler tırnağı bile yaralanmışsa onlarda gazilik hakkından yararlanacak."
Ancak açıklamanın üzerinden koskoca 5 ay geçmesine rağmen gazilerin mağduriyeti devam ediyor.
Maaş bağlanmayan 15 Temmuz gazisi Kenan Konuk, Partimize gelerek yardım talebinde bulundu. Mağduriyetini dile getiren Konuk, 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı’nın çağrına uyarak sokağa çıktığını söylüyor.

Ben ne yiyip ne içeceğim…

O gece helikopterden açılan kurşunlarla bacağından ağır bir şekilde yaralanan gazi Kenan Konuk, defalarca ameliyat olmasına rağmen sağlığına kavuşamamış. Koltuk değnekleri ve yakınlarının yardımıyla yürümeye çalışıyor.

Bacak kasları ve sinirleri parçalanan Konuk;
“Sinirlerin iyileşmesi 2 yılı alacakmış, 2 yıl sonra da ayağımın tutup tutmayacağı belli değil. Ben bu 2 yıl içinde ne yiyip ne içeceğim. Maaşım yok, gazilik maaşım yok. Bize gazi unvanı verildiyse, gazinin maaşı olur. Gazilikte %40, %60 aranmaz ki, Maaşsız gazı olur mu? O zaman bana bu unvanı neden verdin, otobüse binmek için mi? Ben tek başıma bir yere gidemiyorum. Yürüyemiyorum, ayağım takılıyor düşüyorum.”
İnşaatlarda kalıpçılık yaparak geçimini sağlayan inşaat içişi Kenen Konuk, artık çalışamayacak durumda. Emeklilik gün sayısını doldurmuş olmasına rağmen, yaş haddinden emekli de olamıyor. Emekli olmak için 3 sene daha beklemesi geriyor. “Artık gazilik maaşından da vazgeçtim yeter ki inşaatlarda çalışarak hak ettiğim emeklilik maaşım bağlansın” diyor.

Biz de Cumhurbaşkanına, Başbakana ve tüm yetkililere sesleniyoruz:
Gazilik maaşı bağlanmayan çalışamayacak durumda olan gaziler ne yiyip ne içecekler.
"Onlar da mı ağaç kabuğu yesinler."

Tüm gazilerimizin mağduriyetinin giderilmesi için yetkilileri sorumluluk almaya ve verdikleri sözleri yerine getirmeye çağırıyoruz.

20.01.2017
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

18 Ocak 2017 Çarşamba

AKP Laik ve Bilimsel Eğitimi Yok Ediyor

AKP Laik ve Bilimsel Eğitimi Yok Ediyor
AKP’nin 15 yıllık karnesine baktığımızda en başarısız olduğu alanlardan biri de eğitim oldu. Yol ve köprü yapmakla övünen hükümet, eğitimi uluslararası alanda son 12 yılın en alt seviyesine taşıdı.

Başarısızlık, öğrencilerin uluslararası ölçekte “fen”, “matematik” ve “okuma” becerilerinin ölçüldüğü sınavlardan biri olan PISA 2015 sonuçlarına da yansıdı. Türkiye, 70 ülke arasında fende 51'inci, matematikte 48'inci, okumada ise 49'uncu sırada yer aldı.

Uluslararası alanda elde edilen başarısız sonuçları dikkate almayan hükümet, laik ve bilimsel eğitimi hedef alan yeni bir eğitim müfredatını açıkladı.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren 1, 5 ve 9. sınıf öğrencilerinin, yeni hazırlanan müfredatla eğitime başlayacağını söyledi.

Bakan Yılmaz, basın mensuplarının, Fizik ve fen kitaplarından “büyük patlama” ve “evrim” konularının çıkartıldığına ilişkin bir soruya, "Taslağı inceleyin, herkes kendi görüşünü söylesin. Ondan sonra ortaya bir metin çıkacaktır. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. İlim ne söylüyorsa biz onu takip edeceğiz. Diğeri de ilim midir, varsayım mıdır, kuramsal mıdır? Ayrı bir tartışma gerektiriyor." diyerek taslağı savundu.

Bakanlık hazırladığı yeni müfredatta “Pozitivizm” ve “Sekülerizm” kavramlarını “inanç sorunu” olarak gösteriyor. Seküler yaşamı problemli bir hayat tarzı olarak öğrencilere anlatmaya hazırlanıyor.

Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye ders programlarında daha az yer verilerek, Cumhuriyetimizin kurucuları unutturulmaya çalışılıyor.

“Cihad” konusu “Değerler “ başlığı altında, yeni nesillere aktarılmak isteniyor.

Müfredatta yer alan bilim ve siyaset felsefesi gibi konular kaldırılarak, felsefenin sadece tarihi anlatılıyor.

Felsefe düşünme sanatıdır.
Çağı yakalamak için,
İnsanlık için meraklı nesiller yetiştirmeliyiz.
Yeni nesiller evreni merak etmeli,
Soru sormalı ve sorgulamalı…
Bilinmeyenin peşinden koşmalı,
Aksi halde sorduğumuz soruların değil, soru soranların arkasından koşmaya devam ederiz.

Görülen o ki, Laik Cumhuriyet eğitimini hedef alan hükümet güdümlü bir sendikanın teklifi doğrultusunda müfredat hazırlamış. Söz konusu sendika, “Pozitivist bir bilim anlayışı çerçevesinde modern eğitim sistemi tasarlandı. Aklı ve bilimi kutsayan ve dini aşağılayan pozitivist anlayışı ile insan yetiştirmek hedeflendi.” diyerek bilimsel eğitimi hedef almıştı.

Biliyoruz, sizler asla tatmin olmasınız!
Bütün okulları imam hatibe çevirsek, matematiği, feni, felsefeyi, Cumhuriyet tarihini, tümüyle ders programından çıkartsak…
Bu defa da karma eğitime karşı çıkarsınız.
O da olmadı…
Kız çocukları okutulmasın dersiniz.
Ta ki Laik Cumhuriyeti yıkıp, parçalara ayırana kadar…

Bilimden uzaklaşan toplumlar yok olmaya mahkümdur. Çok uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarihimize bakın, komşularımıza bakın. Bilimden, fenden, matematikten uzaklaşan halkların yaşadığı acıyı, ızdırabı görün.

Tarihin akışını geriye döndüremezsiniz!
Karanlığa karşı aydınlık bir Türkiye’ de yaşayacağımız günler yakın! 18.01.2016

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

11 Ocak 2017 Çarşamba

AKP Engellileri İhraç Ederek Vicdanları Kanatıyor

AKP Engellileri İhraç Ederek Vicdanları Kanatıyor
15 Temmuz denetimli darbe girişiminden sonra yüzbinlerce kamu çalışanı ihraç edildi. İhraç edilenler arasında çok sayıda engelli kamu çalışanı da bulunuyor.

AKP hükümeti muhalif olduğunu düşündüğü herkesi kamudan uzaklaştırıyor. FETÖ Terör Örgütü ile ilişkisi olmayan Engelli kamu çalışanları da muhalif kimliklerinden dolayı kamudan ihraç ediliyor.
İhraç edilenlere, 679 sayılı KHK ile ihraç edilen, “Türkiye Sakatlar Derneği” Ankara Şube Başkanı Mithat Tokur‘da eklendi. KESK’e bağlı BES (Büro emekçileri Sendikası) üyesi olan Tokur, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Türkiye İş Kurumu'nda görev yapıyordu.

İhraç edilenler arasında yer alan; BES üyesi, görme engelli Avukat Arzu Şenyurt Akdağ Sosyal Güvenlik Kurumunda çalışıyordu. SES üyesi, Veli Saçılık ise Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde çalışıyordu.

Demokratik sosyal hukuk devleti, engellilerin meslek edinmesi ve başkalarına muhtaç olmadan onurlu bir şekilde yaşamaları için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

Engelliler Kanunu’nda her şey engelliler lehine düzenlenmişken, AKP hükümeti keyfi uygulamalarla bu vatandaşlarımızı kamudan ihraç ederek mağdur etmiştir.

Buradan Sayın Başbakan Binali Yıldırım’a sesleniyoruz;
Engelli kamu çalışanlarını kirli politikalarınıza alet etmeyin. İhraç ederek mağdur ettiğiniz engellileri işlerine iade ederek daha fazla vicdanları kanatmayın.

Engelli kamu çalışanları yalnız değildir!
Biz her zaman, her koşulda ve her yerde tüm mağdurların olduğu gibi, mağdur edilen engelli kamu çalışanlarının da yanındayız. Mağdurlar göreve iade edilene kadar tüm süreçlerin takipçisi olacağız.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

9 Ocak 2017 Pazartesi

Bilim Yuvasına Asma Kilit Vurulamaz

Bilim Yuvasına Asma Kilit Vurulamaz
15 Temmuz denetimli darbe girişimi başarısız oldu. Ancak, FETÖ Terör Örgütü’nün açtığı yoldan emin adımlarla ilerleyen AKP, kendi darbesini gerçekleştirmeye devam ediyor. Yüzbinlerce kamu çalışanını açığa alıp ihraç eden AKP muhalif akademisyenleri de görevden uzaklaştırdı.

Son olarak OHAL kapsamında çıkartılan 679 no’lu KHK ile 600’ün üzerinde akademisyen ihraç edildi. Bunlardan 39’u barış bildirisine imza atan muhalif akademisyen.

İhraç edilen muhalif akademisyenlerin 9’u ise Türkiye’nin en gözde bilim kurumlarından biri olan Ege Üniversitesi’nde görev yapıyordu. İhraçların Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra, Ege Üniversitesi Rektörü ihraç edilen akademisyenlerin odalarına “alarmlı asma kilit” taktırarak, bilime ve “Bilim İnsanlığı”na yakışmayan yüz kızartıcı bir uygulamaya imza attı.

FETÖ Terör Örgü ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, muhalif bilim insanlarının odalarına “alarmlı asma kilit” taktıracak kadar acizleşen bir anlayış bilimsel bir kurumu yönetemez. Değil “Rektör, “Yandaşlık”tan öteye geçemez.

Bizler; odalarına “alarmlı asma kilit” takılıp, kitaplarını ve özel eşyalarını almalarına dahi izin verilmeyen “Bilim İnsanları”; Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, Prof. Dr. Nilgün Toker, Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu, Prof. Dr. Melek Göregenli, Doç. Dr. Hediye Aslı Davas, Yrd. Doç. Dr. Lülüfer Körükmez, Yrd. Doç. Dr. Hanifi Kurt, Yrd. Doç. Dr. Ali Serdar Tekin, Araştırma Görevlisi Cansu Akbaş Demirel’in yanındayız.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi


16 Aralık 2016 Cuma

İhraçlar da emekli ediliyor

İhraçlar da emekli ediliyor
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ihraç edilen kamu çalışanlarının kazanılmış haklarıyla birlikte tüm sosyal hakları da ellerinden alındı.

Çalışırken emeklilik hakkını kazanıp, emekli olmayarak çalışmaya devam eden kamu çalışanlarından ihraç edilenler de aynı uygulamaya maruz kaldı. Kazanılmış emeklilik haklarını talep etmelerine rağmen emeklilik işlemleri yapılmadı.

Ancak, son yapılan bir uygulama emsal niteliği taşımaktadır. Emeklilik hakkını kazanmış, emekli olmayarak çalışmaya devam etmiş ve 15 Temmuz sonrası ihraç edilen 2 askeri personelin emeklilik işlemleri yapılarak kazanılmış hakları iade edilmiştir. Tutuklu ve ihraç olan askeri personelin talebi doğrultusunda, emekli ikramiyesi ödenerek, emeklilik maaşı rütbesi de dikkate alınarak en yüksek dereceden bağlanmıştır.

Yapılan uygulamanın, talep edilmesi halinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da başlatılarak mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir.

Partimize bu konuda müracaat eden çok sayıda mağdur ve yakını da sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarını, hiç bir gelirleri olmadığı için açlıkla karşı karşıya kaldıklarını ifade ederek yardım talebinde bulunmuştu.

Tutuklu ve ihraç edilenlerin yakınları ve çocuklarına, “ağaç kabuğu yesinler” diyerek açlığa mahkum eden anlayışı buradan bir kez daha kınıyor, tüm yetkililere sesleniyoruz…

İnsanları açlıkla ve yoksullukla terbiye etmekten vazgeçin!





23 Kasım 2016 Çarşamba

Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz; Sözünüzü Tutun Öğretmenleri Öğrencilerine Kavuşturun

Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz; Sözünüzü Tutun Öğretmenleri Öğrencilerine Kavuşturun

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz OHAL kapsamında çıkartılan KHK’lerle 30 bine yakın öğretmenin ihraç edildiğini açıkladı.  17 bin öğretmen açığa alınırken, cemaatle ilişkili olduğu iddia edilen okullarda çalışan 28 bin öğretmenin de lisansı iptal edildi. İşsiz kalan öğretmen sayısı yaklaşık olarak 75 bine ulaştı.

Onbinlerce öğretmen işsiz kalırken mağduriyetler de katlanarak arttı.   1,5 milyonu aşkın öğrenci öğretmensiz kaldı. Sadece eğitim alanında aileleriyle birlikte milyonlarca insan mağdur oldu.

Darbe karşıtı, laik ve bilimsel eğitimi savunan Eğitim Sen, Eğitim-İş ve diğer sendika üyeleri ile çok sayıda sendikasız öğretmen de OHAL kapsamında çıkartılan KHK ile açığa alınıp ihraç edildi.

29 Aralık 2015 tarihinde sendikanın aldığı kararla bir günlük iş bırakma eylemine katılan Eğitim Sen üyesi 9 bin 843 öğretmen terörist ilan edilip, açığa alındı.  

Mağduriyetin giderilmesi için başta, “CHP Darbe Girişimi Sürecini İzleme Komisyonu” üyelerimiz olmak üzere çok sayıda Milletvekilimiz, Milli Eğitim Bakanı, Bakan Yardımcısı ve diğer yetkililerle defalarca görüştü.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz; sendikal eylem nedeniyle hukuka aykırı bir şekilde açığa alınan öğretmenlerin mağdur edilmeyeceği sözünü verdi.

“Soruşturmalar tamamlandı en kısa sürede göreve iade edilecekler” denmesinin üzerinden 45 gün geçti, ama göreve iadeler gerçekleşmedi.

Buradan Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’a sesleniyoruz!

Açığa alınan binlerce öğretmen verdiğiniz sözü yerine getirmenizi büyük bir umut ve heyecanla bekliyor.

Geciken adalet adalet değildir. Mağduriyetler her geçen gün artmaktadır. 80 gündür göreve dönmeyi bekleyen öğretmenlerin ve yollarını gözleyen öğrencilerinin umutlarını boşa çıkartmayın.

Öğretmenleri açlıkla terbiye etmeye kalkmayın. Onlar umudunu kaybetmeden haklı mücadelelerine devam edecekler.

12 Martlar, 12 Eylüller öğretmenlerin örgütlü gücünü kıramadı.
Sonunda hep biz kazandık.
Yine biz kazanacağız.
Bir “Anka Kuşu” misali küllerimizden yeniden doğacağız.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

17 Kasım 2016 Perşembe

OHAL’de Gençlik Direnmelidir / Yıldırım Kaya

CHP Parti Meclisi Üyesi Yıldırım Kaya'nın 16 Kasım 2016 tarihinde CHP Bakırköy İlçe Gençlik Kolları’nın düzenlediği “OHAL’de EĞİTİM” konulu panel konuşmasından bir bölüm

OHAL’de Gençlik Direnmelidir

AKP’nin gerici uygulamaları küçümsememeliyiz.
Yaklaşan tehlikenin farkına varmalıyız…
Ciddiye almalıyız!
Direnme hakkımızı kullanmalıyız!
Çünkü yarın çok geç olabilir!

Biz direnmeyi; emperyalistler tarafından paylaşılan bir imparatorluktan “Laik Türkiye Cumhuriyeti”ni kuran, “Geldikleri gibi giderler” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendik.  

Biz direnmeyi; idam sehpasında dahi, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye” diye haykıran Denizlerden öğrendik. 

Biz direnmeyi; “Erleri geri çekin, rütbeliler gelsin” diyen Mahirlerden devraldık. 

Bizlerde; Mustafa Kemal Atatürk kadar vatansever, umutlu, kararlı, disiplinli ve mücadeleci olmalıyız. 

Bizlerde; Deniz Gezmiş kadar halkların kardeşliğine inanmalıyız. Bunu sadece sloganlarda değil yüreğimizde hissetmeliyiz. Bunun için emek vermeliyiz, mücadele etmeliyiz. Hepimiz birer barış güvercini olmalıyız. 

Mahirler gibi, Denizler gibi birbirimize yoldaş olmalıyız. 

Yakın geçmişimizde  “Gezi Direnişi” örneğimiz var!
Dipdiri önümüzde duruyor.
Bize yol gösteriyor.
Direnme gücü veriyor.
Korkmuyoruz diye haykırıyor.

CHP Parti Meclisimiz de geçen hafta toplanarak, darbeye ve sivil diktaya karşı demokratik direnme hakkımızı kullanma kararlılığımızı ortaya koydu.

Kararlılığımıza dostlarımız sevindi!

Gerisini Cumhuriyet düşmanları düşünsün…! 


Yıldırım Kaya

CHP Parti Meclisi Üyesi

14 Kasım 2016 Pazartesi

Huma Bebek Annesnden Ayrılmasın CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet TÜM ve CHP PM Üyesi Yıldırım KAYA’nın Ortak Basın Toplantısı

Huma Bebek Annesinden Ayrılmasın
CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet TÜM ve CHP PM Üyesi Yıldırım KAYA’nın Ortak  Basın Toplantısı

Değerli Basın Mensupları;
Sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyoruz
Bu gün bir ailenin içinde  bulunduğu acı durumu sizinle paylaşmak için  karşınızda bulunuyoruz. 

Filipinli Karen LİM ile Burdurlu Barış Deyirmenci, 2006 yılında  bir  Amerika seyahat gemisinde çalışırken tanışıyorlar.

Bir birlerine aşık olan bu iki genç, 2008 yılında Türkiye’ye dönüyor ve 2010 yılında evleniyorlar.  HUMA  adında 1 yaşında  bir kız çocukları var. Barış, tüm eğitimlerini devlet okullarında yapmış son olarak Hacettepe Üniversitesi İngiliz dilini bitirmiştir. 

Halen Ankara Üniversitesinde Yüksek Lisans yapmaktadır. Kendisi UNİSEF, çocuklara yardım fonunda danışman olarak çalışmaktadır. Karen, Filipinlerde 1611 yılında kurulmuş, Santo Tomas Üniversitesi mezunudur. İkisi de herhangi cemaat veya FETÖ okullarında hiç okumamıştır. Karen 2008 yılından itibaren farklı okullarda İngilizce öğretmeni olarak çalışmıştır. Son olarak ekonomik nedenlerden dolayı, 25.10.2014  tarihinde Turgut Özal Üniversitesinde İngilizce okutmanı olarak çalışmaya başlamıştır.

Bildiğiniz gibi, 667 Sayılı Kanun Hükmünde  kararname   ile Turgut Özal Üniversitesi kapatıldı. 

İşsiz kalan Karen, YÖK’ten aldığı çalışma iznini, oturma iznine çevirmek için, Eylül ayında   Ankara Göç idaresine başvuruyor.  Göç idaresi,  7 Kasım 2016 gününe randevu veriyor. Aynı gün göç idaresine gerekli evrakları teslim etmek için gittiğinde, hakkında  “kamu güvenliğini tehlikeye sokmak” tan sınır dışı kararı olduğunu söylüyorlar. Ankara Kavaklıdere polis merkezine yönlendirilen Karen, burada ifadesini veriyor.  Ancak  sınır dışı işlemi uygulanmak üzere 6 gün karakolda tutuluyor. Uçak bileti alınarak 13 Kasım’da gönderileceği söyleniyor. 

Bizlerde bu Konudan CHP PM Üyesi arkadaşımız Yıldırım Kaya’nın haber vermesiyle 13 Kasım’da haberdar olduk ve Sayın Kaya ile birlikte  Kavaklıdere polis merkezine gittik.  Yapılan girişimlerimiz neticesinde Sınır dışı işlemi uygulanmadı. Ancak Ankara Mustafa Kemal  Devlet hastanesine götürülmek üzere polis aracına bindirilen Karen LİM, 
Ailesine haber verilmeden;  1 yaşındaki bebeğini görmeden   İzmit’e toplama merkezine götürülmüştür. 13 aylık bebek karakolda bırakılmıştır. OHAL mantığının ve hukukunun bizi getirdiği yer işte ne yazık bu dramatik durumdur. Öncelikle Karen ne ile suçlandığını bilmemektedir. Çünkü hakkında herhangi bir adli veya idari soruşturma, inceleme yapılmamıştır. Eğer  Karen LİM ile ilgili bir suç unsuru var ise, adı ve açık adresi devlet kayıtlarında mevcuttur. 

Neden soruşturulmamıştır. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile evli olan ve bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının da annesi olan Karen LİM hangi kamu güvenliğini tehlikeye sokmuştur? Bunu kendisi de, ailesi de bilmek istiyor. Bizler her gün hukuk devleti, yok ediliyor, ülkede OHAL hukuku altında faşizm uygulanıyor dediğimizde,  iktidar sözcüleri çok kızıyorlar. 

Peki şimdi buradan huzurunuzda iktidara soruyorum.  Bir bebeği annesinden ayırmak, hangi insanlıkla hangi vicdanla bağdaşır?

Bizler, elbette ki hiç kimse yargılanmasın, soruşturulmasın  demiyoruz.  Her şey hukuk içersin de olsun diyoruz.

Şimdi bir kez daha  soruyorum,  Karen Lim  hangi hukuki gerekçelerle toplama kampına götürülmüştür.  1 yaşında henüz süt emen bir yavruyu hangi hukuk annesinden ayırabilir. Bunun gerekçesi ne olabilir? İnsani ve vicdani değerler bu kadar ayaklar altına alınamaz. 8 yıldır Türkiye’de bulunan  ve artık bizden birisi olan, Karen Lim  bir an önce kızı HUMA’nın yanına geri dönmelidir. FETÖ ile mücadele etmenin yolu, 1 yaşındaki HUMA’yı annesinden ayırmak olmamalıdır. Bayan Lim ile ilgili ne varsa elbette ki devlet soruşturmalıdır. Ama bunun yolu bu şekilde olmamalıdır. Karen Lim  Ankara’da kızının yanına getirilerek  bu soruşturma yürütülebilir. Ayrıca 15 Temmuzun üzerinden 4 ay geçti. 

Eğer bu  Karen LİM veya ailesinin şüpheli bir durumu olsaydı, bu güne kadar çoktan yurt dışına çıkarlardı. 

Tam aksine, oturma iznini uzatarak, burada kalmak, burada yaşamak istiyorlar. Bunun hiç bir anlamı yok mudur? Bakınız bizler mağdurlar  yaratılıyor dediğimizde işte buna benzer ailelerden söz ediyoruz. 

Şimdi bu yavruyu görüyorsunuz. Bunun FETÖ ile ne ilgisi olabilir.
Ama bu çocuğu  annesinden ayırarak cezalandırıyorlar. Hükumet bundan bir an önce vaz geçmelidir.

Buradan  Sayın Başbakana sesleniyorum.  Huma bebeği annesine kavuşturun. Bunun günahını omuzlarınızda taşımayınız. Karen LİM sınır dışı edilerek, Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmeyecektir. Ama sınır dışı ederseniz Türkiye’ye  yeni bir sorun  daha ekleyeceksiniz.  Karen LİM’i bir an önce bulunduğu kamptan, çocuğunun yanında gönderiniz. 

Bu ailenin dramının bitmesi için sizlerden destek bekliyoruz. Bu insanı konuda   bu desteği vereceğinize yürekten inanıyoruz.

Katılımınız için teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.


12 Kasım 2016 Cumartesi

Huma’nın Ailesini Parçalamayın

Huma’nın Ailesini Parçalamayın!

Gerçekten de at izi it izine karışmış! 13 aylık Türk vatandaşı Huma Filipinli annesiyle birlikte sınırdışı ediliyor.

Karen Lim, 13 aylık Huma’nın annesi. Sınırdışı ediliyor. 13 Kasım 2016, Pazar akşamı Ankara Esenboğa Havaalanı’ndan İstanbul Atatürk Havaalanı’na gönderilerek TK0084 Manila, Filipinler uçağıyla sınırdışı edilecek.

Filipinler vatandaşı olan Karen Lim 2008 yılında Türkiye’ye geldi. 2010’da Türk vatandaşı Barış Deyirmenci ile evlendi. 2 Eylül 2015 yılında ise kızları Huma dünyaya geldi.

Karen Lim çalışma izni alarak 25.10.2014 tarihinde Turgut Özal Üniversitesinde okutman olarak çalışmaya başladı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çalıştığı üniversite OHAL kapsamında çıkartılan 667 sayılı KHK ile 23.07.2016 tarihinde kapatıldı.

Karen Lim, çalıştığı üniversite kapatıldıktan sonra YÖK’ten aldığı çalışma izninin oturma iznine çevrilmesi için Ankara İl Göç İdaresi’ne başvurdu. 7 Kasım 2016 tarihinde başvuru evraklarını teslim etmek için gittiği Ankara İl Göç İdaresi’nde hakkında “Sınır Dışı Etme Kararı” bulunduğu söylenerek “İdari Gözetim” altına alınmak üzere Kavaklıdere Polis Merkezi’ne gönderildi.

Karen Lim bir haftadır 13 aylık kızı Huma ile birlikte polis merkezinde kalıyor. 13 Kasım 2016, Pazar akşamı Ankara Esenboğa Havaalanı’ndan İstanbul Atatürk Havaalanı’na gönderilerek TK0084 Manila, Filipinler uçağıyla sınırdışı edilecek.

Yurda giriş yasağı da bulunan Karen Lim, sınırdışı edilirse Türk vatandaşı bebeği Huma’yı da beraberinde Filipinler’e götürecek.

Mağdur yoktur diyen AKP yetkililerine sesleniyoruz!
13 aylık Huma mağdur değil mi?
Bu yanlıştan dönün!
Huma’nın annesine oturma izni verin.
Huma’yı babasından ayırmayın…
Huma’nın ailesini parçalamayın!

AKP’li analara da sesleniyoruz!
Duyarsız kalmayın, “Zalimin zulmüne sessiz kalan dilsiz şeytandır”
Unutmayın!

12 Kasım 2016
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

5 Kasım 2016 Cumartesi

Diktatörlüğe Geçit Yok

Diktatörlüğe Geçit Yok!
AKP kendi darbesini gerçekleştiriyor. Çözümsüzlüğü çözüm olarak göstermeye çalışıyor. Böl, parçala, yönet politikası uyguluyor. Toplumu parçalara bölüyor. Muhalefeti yok etmek istiyor. “Ben olmazsam devlet yıkılır” diyen anlayış ülkeyi adım adım uçuruma sürüklüyor.

Halk iradesinden sadece kendilerini seçenleri anlayan, düşünce özgürlüğünü sadece kendi düşündüklerini açıklama özgürlüğü sanan, insan haklarından sadece kendi haklarını algılayan bir anlayış tarafından yönetiliyoruz.

Yıl 4 Mart 1994 polis TBMM’e girip DEP Milletvekillerini zor kullanarak gözaltına aldı. DEP kapatıldı, Milletvekilleri 15’er yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Yıl 4 Kasım 2016 polis HDP Milletvekillerinin kapılarını kırarak gözaltına aldı. Milletvekilleri tutuklanarak cezaevine koyuldu.

Bugün yaşananlar gösteriyor ki, Türkiye’nin kanayan yarası Kürt sorununda bir arpa boyu yol gidilememiş. 15 yıllık AKP iktidarında sorun kangrenleşmiş. Geçen yıllarda değişen hiçbir şey olmamış.
Halkın iradesini dilinden düşürmeyen iktidar, HDP’li 6 milyon seçmenin iradesini yok sayıp gece yarısı operasyonuyla seçilmişlerin kapıları kırıp gözaltına alıyor.

Sizi seçenleri milli irade, ötekini seçeni terörist ilan ederek barışı getiremezsin. Bir gece yarısı kapıları kırarak seçilmişleri gözaltına alıp, tutuklayarak barışı getiremezsin. Denenmiş ve başarısız olunmuş yöntemleri tekrarlayarak barışı getiremezsin.

Kendi egosunu tatmin etmek için akıl almaz senaryoların yazarı bir adam, onun yanında türlü çıkar grupları ve yandaşlar. Amaç sorunları çözmek değil kangrenleşen sorunlardan kendilerine bir iktidar çıkarmak.

Özgürlükçü demokrasilerde yönetenlerin yetkileri sınırsız değildir.
Darbeci anlayış, demokrasiyi 4-5 yılda bir oy kullanma özgürlüğü olarak algılıyor. Çoğunluğun oyu ile başkan olup diktatörlüğünü ilan etmek istiyor. Demokrasi çoğunluğun seçtiklerinin istediğini sınırsızca yapma özgürlüğü değildir. Tek adamın sınırsız yetkiyle donatılması hiç değildir.

Türkiye de ciddi bir demokrasi sorunu vardır. Tek parti ve tek adan diktatörlüğü kurulmaya çalışılıyor. Demokrasiyi tüm kurumlarıyla birlikte bir bütün olarak düşünmek zorundayız. Çoğunluk demokrasinin önemli bir ilkesi olsa da denetimsiz ve başına buyruk değildir.

Diktatörlüğe karşı gücümüzü birleştirmeli, halk iktidarı için birlikte mücadele etmeliyiz.

Adına ister “Başkanlık” desinler, ister “ileri demokrasi” diktatörlüğe geçit yok.

Parlamenter çoğulcu demokrasi hedefimizden asla taviz vermeyeceğiz.

05.11.2016
Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi

31 Ekim 2016 Pazartesi

“Cumhuriyet” ve özgürlüklerin sesi olacağız

“Cumhuriyet” ve özgürlüklerin sesi olacağız
AKP, FETÖ’cülerin askeri darbe girişiminden kendisine sivil darbe fırsatı çıkardı. Sarayın hizbe köşelerinde hazırlanan karanlık planlar uygulamaya sokuldu. OHAL ilan eden AKP, toplumun muhalif kesimlerine karşı topyekün savaş açtı.

Muhalif olan herkesi susturmak istiyorlar   
İçişleri bakanı Süleyman Soylu’nun bireysel silahlanmayı teşvik edeceklerine yönelik açıklamasından sonra CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’a silahlı saldırı düzenlendi.
Cumhuriyetin ve demokrasinin yılmaz savunucusu, Cumhuriyet Gazetesi’ni susturmak için bu sabah karanlık güçler yine iş başındaydı.  Sayısız defa gazete binaları basılan, yazarları katledilen, tutuklanan gazete yeni bir saldırıya maruz kaldı.

Onlarca gazete, dergi ve televizyonu kapatıp, muhalif gazetecileri tutuklayan anlayış Cumhuriyet Gazetesini de susturmak istiyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı; Cumhuriyet Gazetesi ve Cumhuriyet Vakfı yöneticileri hakkında, hem  “FETÖ/PDY” hem de “PKK/KCK” terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten soruşturma başlattığını açıkladı.

Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanları Gülten Kışanak ve Fırat Anlı tutuklanarak halkın iradesine müdahale edildi.  

OHAL kapsamında Onbinlerce kamu çalışanı sorgusuz sualsiz ihraç edildi. Son çıkan 675 sayılı KHK ile 10 bin 131 kamu çalışanı daha ihraç listesine eklendi.

Darbeyle, darbecilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, sendika üyesi, barış yanlısı, laik ve demokratik eğitimin savunucusu 2 bin 219 eğitim emekçisi daha ihraç edildi.   Sendikal mücadelenin gücünü kırmak, örgütlülüğü dağıtmak için önce birlerce öğretme açığa alındı. Kamuoyuna haklarında inceleme yapıldığı izlenimi verildi. Önceden hazırlanan ihraç listelerindeki sendikal mücadelenin öncüsü öğretmenler ve şube başkanları ihraç edildi.  

AKP 15 yılda Cumhuriyetin temellerinin yeterince zayıflattığını düşünerek son darbeyi vurmak istiyor.

Ama çok yanılıyor!
Haksızlığa, zulme, yargısız infazlara karşı direnmek haktır.  
Biz Cumhuriyetin sesi olacağız. Cumhuriyet Gazetesi’ni susturmayacağız.
Biz halkın vicdanı olacağız, halkın iradesini savunacağız, seçilmişlerin yanında olacağız.
                                                                                                                                  31.10.2016
Yıldırım Kaya
         Parti Meclisi Üyesi