CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TOBB'nin 72. Genel Kurulu'nda konuştu. Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemini sert bir dille eleştirerek, "Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, "Darbe hukuku kalsın biz bu anayasayı değiştirelim. Ne için? Başkanlık sistemini getireceğiz. Nasıl bir başkanlık sistemi? Bir kişi konuşacak Türkiye susacak, bir kişi konuşacak hakim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Bir kişi konuşacak istediği adam hapse girecek. Neymiş? Böyle başkanlık sistemi... Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz. Açık ve net. Tepeden tırnağa yeniden yazacağız. “İlk 4 maddesi bizim için dokunulmaz” dedik. Niye dokunulmaz diyorsunuz ilk 4 maddesi için. Okuyorum hepiniz de dinleyin lütfen. Madde bir; Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Neyini değiştireceğiz Allah aşkına? Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Evet cumhuriyet fazilettir, cumhuriyetimizle gurur duyuyoruz. Nokta." dedi
İşte o konuşma:
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU TOBB 72. GENEL KURULUNDA:
BÖYLE BİR BAŞKANLIK SİSTEMİNİ KAN DÖKMEDEN GERÇEKLEŞTİREMEZSİNİZ
TOBB 72. Genel Kurulunda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Nasıl bir başkanlık sistemi? Bir kişi konuşacak, Türkiye susacak. Bir kişi konuşacak, hakim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak, ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Bir kişi konuşacak, istediği adam hapse girecek. “dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, TOBB 72. Genel Kurulunda yaptığı konuşma şöyle:
Sayın divan, değerli konuklar, Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin değerli üyeleri, saygıdeğer bakanlarımız, siyasal partilerin değerli temsilcileri, hepinize en içten selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum.
En tehlikeli olan konuşmanın başlangıcıdır. Protokolde atladığımız insanlar varsa onlardan peşinen özür dilerim. Çünkü protokol elbette çok önemlidir. Ama şunu açık yüreklilikle ifade etmekte de yarar var. Burada asıl konuşma doğrudan doğruya TOBB’un değerli üyelerine ve katılımcılarına olacaktır. O nedenle değerli katılımcıları yürekten saygıyla, sevgiyle, şükranla selamlıyorum.
Sayın Başkanı dinledik. Sayın Hisarcıklıoğlu duygulu bir konuşma yaptı. Kimseyi üzmemek adına da her bakanı da özenle konuşmasının belli yerlerine yerleştirdi. Elbette bunu yapabilir. Ama ben şunu beklerdim. İş dünyasının yaşadığı sorunların çok daha net, çok daha açık bir şekilde dile getirilmesini isterdim. İzin verirseniz o bölümü ben yerine getirmiş olayım.
TÜRKİYE, CUMHURİYET TARİHİNİN EN DERİN KRİZLERİNDEN BİRİSİNİ YAŞIYOR
72. Genel Kurul. Bu Genel Kurulların bir özelliği var. Nedir özelliği? Türkiye burada masaya yatırılır. Türkiye’nin ekonomisi ve siyaseti burada masaya yatırılır. Türkiye’nin ekonomisi ve siyaseti, iş dünyasının sorunları burada açık yüreklilikle görüşülür. Korkmadan, yılmadan, açık yüreklilikle görüşülür. O nedenle ben size iş dünyasının içinde bulunduğu sorunları, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları, dünyada yaşadığımız sorunları ana başlıklar itibariyle sizlere sunmaya çalışacağım.
Bir; Türkiye, cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyor. Düşünün TOBB gibi Türkiye’nin gözü, yüreği olan, bütün dünyanın ilgiyle izlediği bir Genel Kurula Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı katılamıyor. Neden katılamıyor, kim engel oluyor? Bu sorunun yanıtını bulmadan, bu sorunun yanıtını vicdanımızda vermeden demokrasi sözcüğünün D’sini bile ağzımıza alamayız.
Değerli arkadaşlarım, son iki seçimde Sayın Davutoğlu bir başarı elde etti. Bir seçimde yüzde 40, öbür seçimde yüzde 49 oy aldı. Meşru bir hükümetti. Geldi Başbakanlık koltuğuna oturdu, neye göre? Anayasaya göre, yasalara göre, geleneklere göre, teamüllere göre oturdu. Hükümet programını okudu, parlamentodan güvenoyunu aldı. Bir sabah kendisini çağırdılar saraya “Buyur buraya gel. Görevi bırakacaksın.” Neye göre bırakacaksın? 23 milyon 600 bin oy almış bir siyasi partinin Genel Başkanına bir kişi çıkıp diyor ki, “Görevi bırakacaksın.” Onun yanıtı; “Emredersiniz öğleden sonra bırakıyorum.” Bu demokrasi mi arkadaşlar? Hani milli irade nerede, nerede bu milli irade? Sabah milli irade, öğleden sonra milli irade, akşam milli irade, gece milli irade! 23 milyon 600 bin kişinin oyunu çöpe atmaya kimin hakkı ve kimin yetkisi var? Bu sorunun cevabını hep beraber sormak ve sorgulamak zorundayız.
TÜRKİYE’NİN BEŞ TEMEL SORUNU VAR
Değerli arkadaşlarım, 2002’de Türkiye’nin bir temel sorunu vardı o da ekonomiydi. Gecelik faizleri biliyorsunuz, diğer olayları biliyorsunuz, bütün bunları yaşadığımızda, baktığımızda, gördüğümüzde, en temel sorun ekonomide yatıyor. Geldik 14 yıl sonraya... Bugün Türkiye’nin en temel sorunları hangisi? 5 temel sorun alanımız var değerli arkadaşlarım.
1) Ekonomi. Hala temel sorun alanı olmaya devam ediyor.
2) Demokrasi.
3) Dış politika.
4) Eğitim.
5) Toplumsal barışımız.
Yani bir temel sorunumuz vardı, şimdi beş temel sorunumuz var. Ekonomiden başlayalım. Size şu soruyu açık yüreklilikle sormak isterim. Ekonominin gidişatından gerçekten memnun musunuz? Böyle bir ekonomik performans gerçekten doğru mu?
6 MİLYON İŞSİZİMİZ VAR
Eğer ekonomideki gidiş iyiyse neden işsizlik oranı 2002’den çok daha ilerde? 6 milyon işsizimiz var. İş aramaktan umudunu kesenleri de dahil ettiğinizde 6 milyon işsizimiz var. Bu mudur ekonomideki başarı? İşsizlik oranımız yüzde 18.4. Umudunu kesenleri dahil ettiğinizde 18.4. Geçiyorum üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 27. Geçiyorum yoksul sayımız, 17 milyon yoksulumuz var. Ne deniyordu? Yoksullukla mücadele edeceğiz diye. 17 milyon yoksul. Bu benim rakamım değil devletin resmi rakamları. Geçiyorum Sayın Başkan söyledi “Turizmci kan ağlıyor” diye. Evet, turizmci kan ağlıyor. 500 bin turizm işçisi bekliyor, otellerin bir kısmı hala açılmadı. Bu mudur başarılı bir yönetim? Sizin vicdanınıza teslim ediyorum.
Şimdi bir uygulama daha yapıyorlar. Belki henüz hepiniz farkında değilsiniz, elektrikte… Biliyorsunuz bazı insanlar düzgün çalışırlar. Elektrik faturası gelir, götürür zamanında öderler, kayıp kaçağa başvurmazlar. Şimdi parlamentoya bir yasa getiriyorlar. Elektrikteki kayıp kaçağın faturasını elektriğini düzgün ödeyen insanlardan alacaklar. Niçin, hangi gerekçeyle alıyorlar? Yarın vergi kaçıranların vergisini de herhalde düzgün vergi ödeyenlerden alacaklar. O kapıyı aralıyorlar herhalde. Ben itiraz ediyorum, sizin de itiraz etmenizi istiyorum. Siz de itiraz edeceksiniz buna, etmelisiniz. Vatandaş da zaten borç batağında… Şimdi bana şu soruyu sorabilirsiniz: Peki, Türkiye büyümüyor mu, gelişmiyor mu? Elbette büyüyor, elbette gelişiyor. Ama büyümeyi ve gelişmeyi aynı konumda olan ülkelerle kıyasladığınız zaman bir sonuç çıkarırsınız. Size örnek vereyim. Gelişmekte olan ülkelerin son 7 yılında ortalama büyüme yüzde 5.2. Peki, Türkiye? 3.4. Yani gelişmekte olan ülkelerin arkasında nal toplayan bir Türkiye. Bu doğru değil. Buna hepimizin itiraz etmesi lazım. “Neden Türkiye bu konuma geldi?” diye hepimizin sorgulaması lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu salonda işsizliğe bir çözüm bulundu. Eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanımız geldi dedi ki, “TOBB’un 1,5 milyon üyesi var, her işveren bir tane işçi alırsa işsizlik sorununu çözeriz.” Bunu daha önce Trakya’da da söylemişti. Ben merak ediyorum herhalde hiç kimse Sayın Cumhurbaşkanını kırmaz. Herhalde dün hepiniz koşa koşa gittiniz doğrudan İnsan Kaynakları Müdürü’ne telefon ettiniz, “Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir talimat verdi, hemen birer işsiz bulalım ve alalım” dediniz. Dediniz mi? Adım gibi biliyorum demediniz. Neden? Ticaret ayrı bir şey, iş dünyası ayrı bir şey... Peki, ben merak ediyorum işsizliğe bu çözümü bulanın Allah aşkına ekonomi diploması var mıdır? Böyle bir çözüm dünyanın hangi ülkesinde üretilmiştir? İşiniz iyi olsa, size işçi almayın desek bile siz işçi çalıştırırsınız. Ekonomide, iş dünyasında bir kârlılık vardır, kâra geçiş noktası vardır. Her işverenin işçileriyle bir anlamda yakından tanıdığını, bir anlamda onlarla adeta akraba gibi davrandığını, bir işçinin işine son vermenin ne kadar zor olduğunu ben çok iyi biliyorum, sizler anlatıyorsunuz. Ama işsizliğe çözümü ben telefon edeceğim sizde hemen bir kişiyi alın dediğiniz zaman sizin ekonomi bilginiz bütün dünyada tartışılır değerli arkadaşlar.
İCRA DAİRELERİNDEKİ DOSYA SAYISI 24 MİLYON
İcra dairelerinin sayısı, parlak ekonomiden örnek veriyorum. 2002’de icra dairelerindeki dosya sayısı 8 milyon. Şimdi 24 milyon. Törenle icra daireleri açıldı. Yeni icra dairelerini açtılar. Türkiye hangi konumda ekonomide? Orta gelir tuzağında. 9 bin dolarlardayız kişi başına gelirde. Bir ara 10 bin dolara çıktık hemen tekrar altına indik. Orta teknoloji tuzağındayız.
Üç; orta beşeri sermaye tuzağındayız. Türkiye bu tuzakları aşmadığı sürece büyüme ve gelişme şansı yoktur, dünya ekonomisiyle rekabet etme şansı yoktur değerli arkadaşlarım. Ve bir şey daha, Anadolu’nun işi boşalıyor değerli arkadaşlarım. Alın bütün Karadeniz’i, alın bütün Orta Anadolu’yu, alın Doğu Anadolu’yu. Milletvekili sayılarından belli! İnsanlar göç ediyorlar, başka yerlere gidiyorlar. Anadolu’nun içi adeta bozuluyor, düşüyor. 27 şehrimizde nüfus azalması var. Birinci sorun alanımız aynen devam ediyor ekonomi.
BİR ÜLKEDE ADALET YOKSA O ÜLKEDE DEVLET YOKTUR
İkinci sorun alanımız demokrasi. Değerli arkadaşlarım, demokrasinin olmadığı bir yerde büyüme olmaz, demokrasinin olmadığı bir yerde can ve mal güvenliği olmaz. Sayın Hisarcıklıoğlu konuşmasında diyor ki, “Yeni anayasa yapılacaksa bizim can ve mal güvenliğimiz güvence altına alınmalıdır.” Geleceğim anayasaya. Can ve mal güvenliğinizin olmadığını siz de biliyorsunuz. Peki ben size şu soruyu soruyorum: “Yargı ve yasama benim için ayak bağıdır” dendiği zaman, sizin içinizden bir yürekli insan çıkıp neden itiraz etmedi? Siz madem demokrasiyi savunuyordunuz neden itiraz etmediniz?
Bakın, Yargıtay Başkanımız açıkladı “Yargıya güven yüzde 30’lara düştü” diye. Bir ülkede adalet yoksa o ülkede devlet yoktur arkadaşlar. Çünkü adalet mülkün temelidir. Siz mülkü bitirirseniz, devleti bitirirseniz adalet de bitmiş olur. İnsani gelişmişlik endeksinde biz hep ilerliyoruz, öyle düşünüyoruz, bize öyle satıyorlar. Havuz medyası da öyle satıyor bize. Ama 2015’te üç sıra geriledik. 69. sıradan 72. sıraya geriledik insani gelişmişlik endeksinde. 150 yıldır parlamenter sistem geleneğimiz var yaklaşık 150 yıldır Osmanlı’dan geliyor. Şimdi parlamenter sistemi tu kaka yaptık. Dünyanın en kötü sistemi diye satmaya çalışıyoruz. Bakın bütün Avrupa’ya, bakın bütün gelişmiş ülkelere. Birisi hariç tamamında parlamenter sistem var.
Değerli arkadaşlarım, yine size soruyorum “Parlamenter sistem bekleme odasına alınmıştır” dediği zaman neden içinizden birisi çıkıp itiraz etmedi? Hangi gerekçeyle itiraz etmedi? “Parlamenter sistemi bekleme odasına aldım” demek ne demektir biliyor musunuz? Ben milli iradeyi tanımıyorum demektir.
Değerli arkadaşlarım, yine size söylüyorum ve sitem de ediyorum kusura bakmayın. Benim sitem etme hakkım var. Bütün yükü benim sırtıma yükleyerek demokrasi arayışı içine girmemelisiniz, destek vermelisiniz. “Laiklik anayasadan çıkarılmalıdır” diyor. Niye itiraz etmiyorsunuz, hangi gerekçeyle itiraz etmiyorsunuz? Sizin unvanınızın başında Türkiye yok mu? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği değil mi? Laiklik din ve vicdan özgürlüğü değil mi? Laiklik bizi bir arada tutan çimento değil mi? Bir kişi kalkacak TBMM’nin Başkanı kalkacak, konuşacak “Laiklik anayasadan çıkarılmalıdır” diyecek. Kusura bakmayın ama TÜSİAD kadar yürekli olamayacaksınız, bunu kabul edemiyorum.
MISIR’DA DEMOKRASİ YOKMUŞ, SEN DÖN KENDİ ÜLKENE BAK
Üçüncü sorun alanımız demokrasi. Dış politika. Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına götürmeyin dedik defalarca. Efendim siz Esad’ı savunuyorsunuz. Niye savunalım, biz kimseyi savunmuyoruz. Biz sadece ve sadece güzel Türkiye’yi savunuyoruz, ülkemizi savunuyoruz. Ülkemizin çıkarlarını savunuyoruz biz. Dış politikanın özelliği nedir?
Bir; dış politika milli olmak zorundadır. İktidarıyla, muhalefetiyle ortak ses çıkarılacak alandır dış politika. İki; dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir. Üç; dış politika asla iç politika malzemesi olmaz. Peki, yapılan ne? Sıfır sorunla yola çıktılar. Hiç itiraz etmedik “Keşke” dedik. Şimdi çok şükür bir komşumuz kalmadı. Herkesle kavgalıyız. Mısır’la, dünyanın öbür ucunda... Sana ne Mısır’dan kardeşim? El Ezher şehrine buradan hakaret ediyorsun sana ne? Efendim Mısır’da demokrasi yokmuş. Sen dön kendi ülkene bak. Senin ülkende demokrasi var mı kardeşim? Senin ülkende insanlar düşüncelerini açıklıyorlar mı kardeşim? Suriye’ye gideceklerdi, Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı. Buyurun gidin kılın bakalım. Uçağını bile gönderemez hale getirdiler seni. Seni Türkiye’ye hapsettiler. Bu benim ağırıma gidiyor, benim onuruma dokunuyor. Ama onların sesi bile çıkmıyor.
ŞU ANDA KİLİS BİR SURİYE ŞEHRİDİR
Değerli arkadaşlarım, 24 saatte Halep’e gideriz diye açıklama yapıyorlardı. Kilis neredeyse düştü düşecek. Her gün toplar atılıyor, roketler atılıyor. Sayın Hisarcıklıoğlu dedi ki, “Efendim Kilis’e dünya barış ödülü verilmeli.” Allah aşkına Sayın Hisarcıklıoğlu bir Kilis’e gidin, en çok heyet gönderen kişi benim, bizim partimizdir. Bütün Kilislilerin sorunlarını biliyoruz. Nüfus yarı yarıya değil, Kilislilerin iki katı Suriyeli var orada. Şu anda Kilis bir Suriye şehridir. Gidin bakın oradaki esnafa sorun bakalım. Orada Suriyeliler işyerleri açmışlar. Hiç birisi vergi ödemez, hiçbirisi sigorta primi ödemez. Bütün Suriyeliler gider orada alışveriş yapar bizim esnafımız perişan vaziyettedir. İkinci sınıf vatandaştır Kilis’te Kilisliler. Düşünebiliyor musunuz bir Kilisli, bir kenti düşünün gazeteye tam sayfa ilan veriyorlar, “Devlet nerede, hükümet nerede, bakanlar nerede?” diye. Bir şehir hükümet arıyor, bir şehir sorununa çözüm arıyor. Nasıl? Gazeteye ilan vererek! Böyle bir şey olabilir mi?
Bakın, İsrail’le kavga ettik, Mısır’la kavga ettik, Suriye’yle kavga ettik, İran’la kavga ettik, Rusya’yla kavga ettik. Kavga etmediğimiz hiç kimse yok. Şimdi sıra geldi AB ile kavga etmeye. Oradan da nasıl bizi atarlar onun formülünü arıyorlar. Bu olamaz arkadaşlar, böyle bir şey olamaz. Bunu izin vermemeliyiz. Dış politika bizim üçüncü ciddi sorun alanımız.
EĞİTİM SİSTEMİ BOZULAN ÜLKE İFLAH OLMAZ
Dördüncü sorun alanımız eğitim. 21.yüzyılın dünyası en stratejik ürünün insan beyni olduğunu artık kabul ediyor. Dünyanın en stratejik ürünü gri madde dediğimiz insan beyni. Eğitim bu bağlamda çok önemli. Eğer bir ülkeyi geri bıraktırmak isterseniz, bir ülkenin içini karıştırmak isterseniz öyle bir sürü bomba atmaya, savaş ilan etmeye gerek yok. Yapacağınız tek şey var eğitim sistemini bozacaksınız. Eğitim sistemini bozduğunuz andan itibaren o ülke artık iflah olmaz. Örnek mi istiyorsunuz? Osmanlı İmparatorluğu. Bakın Osmanlı İmparatorluğu’na, niye battı Osmanlı İmparatorluğu? Eğitimi dışladığı için, insan aklını dışladığı için. O koskoca imparatorluk yok olup gitti. Eğitim sistemi üzerinde durmamız lazım. Eğitim sistemi ciddi bir sorundur. Eğer Türkiye eğitim sistemini düzeltmezse başarı şansı yoktur.
Bakın, bir bakan bir dönem şöyle söylüyordu: “Efendim biz Müslüman bir ülkeyiz, bizden mucit çıkmaz, biz ancak ara eleman yetiştiririz.” Bunu söyleyen AKP’nin eğitim politikasını belirleyen kişidir adeta. O politikayla yola çıkıyorlar. Ne demek bizden mucit çıkmaz? Bizden akıl sahibi insan çıkmaz mı yani? Bizden sorunları analiz edecek adam çıkmaz mı yani? Bizden dünyayı sarsacak buluşlar yaratacak kişiler çıkmaz mı yani? Hepsi çıkar! Yeter ki, eğitim sistemini güçlendirin.
14 YILDA 13 SEFER EĞİTİM SİSTEMİ DEĞİŞTİ
Peki değerli arkadaşlarım, bir iktidar düşünün 14 yıldır iktidarda, 14 yıldır eğitim politikasında 13 sefer reform yaptılar. 14 yılda 13 sefer eğitim sistemi değişti. 4+4+4 sistemi geldi değerli arkadaşlarım. Bunu acaba hiç tahlil eden oldu mu içinizde? Hükümet programında yok, kalkınma planında yok, bakanlar kurulunda görüşülmemiş, Milli Eğitim Şuralarında görüşülmemiş. 5 milletvekili kanun teklifi veriyor hiçbirisi eğitimci değil. Kavga dövüş parlamentodan çıktı gitti. Allah rızası için gidin annelere sorun “Siz çocuğunuzu okula gönderiyorsunuz bu eğitim sisteminden memnun musunuz?” diye. Allah rızası için gidin bir sorun. Her yıl uluslararası istatistikler yayınlanır PİSA sonuçları. Bizim çocuklarımız OECD üyesi ülkeler arasında en diplerde. Bizim çocuklarımızın zekası yok mu? Var. Sağlıklı mı? Evet sağlıklı. Neden bu sınavlarda en diplerde yer alıyorlar? Bu eğitim sistemi nedeniyle değerli arkadaşlar.
Bakın, biz ana muhalefet partisiyiz. Bizim bir sorumluluğumuz var doğrudur. Biz dünyanın en güçlü ve en sağlıklı eğitim reformunu yapan Finlandiya’nın eğitim reformunun başındaki bakan yardımcısını Türkiye’ye davet ettik ve ona şunu söyledik: “Neden bu eğitim reformunu yaptınız ve nasıl yaptınız?” Bütün eğitimcilerin, bu konuya ilgi duyan bütün sivil toplum örgütü üyelerini de o toplantıya davet ettik. Bize söylediği konu şu oldu: “Baktık ki, bütün Avrupa’da kişi başına gelir yükseliyor ama Finlandiya’da yükselmiyor. Araştırdık temel sorun eğitim sistemi ve eğitim sistemini oturduk bütün siyasi partiler, eğitimciler, eğitim sistemini reforma tabi tuttuk ve şu anda Finlandiya Avrupa’nın en yüksek geliri olan ülkelerinden birisi.” Eğitim bu kadar önemlidir. Eğitimi bu şekliyle çözmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.
TÜRKİYE’NİN GÜNEYDOĞUSU KAN GÖLÜNE DÖNMÜŞ DURUMDA
Beşinci sorun alanımız toplumsal barışımız. Adına ister Doğu- Güneydoğu Sorunu deyin, ister Kürt Sorunu deyin, ister Toplumsal Barış Sorunu deyin. Şimdi ben sizin vicdanınıza seslenmek istiyorum. Yıl 2002, bir tek terör olayı bile yok. Yıl 2014, Türkiye’nin güneydoğusu kan gölüne dönmüş durumda. Ne oldu da Türkiye kan gölüne döndü? Terör örgütünün liderini yakaladılar getirdiler, yargıladılar, hapse attılar. Terör bitmiş sorunun çözümü gerekiyor. Ama tam tersi bir gelişme oldu. 14 yılda Türkiye bu hale geldi. Terör örgütü güneydoğuda mahkemeler kurdu. Belki içinizde de mahkemeye gidip sorunu çözen vardır. Sizi zorla götürmüş olanlar da vardır. Vergi daireleri kurdu. Vergi alındığını gayet iyi biliyorum. Askere alma daireleri kuruldu. Şehir içinde ve şehirlerarası yollarda trafik kontrolleri yapıldı. Kimin gözetiminde ve denetiminde yapıldı? Mevcut iktidarın denetiminde ve gözetiminde bunların hepsi yapıldı. İktidar partisinin bir Genel Başkan Yardımcısı aynen şunu söylüyor değerli arkadaşlarım, “220 ton patlayıcı yerleştirdiler” diyor bu süre içinde. Güneydoğuda bir ilde, ilçede kamyonun üzerinden Kalaşnikof silahların dağıtıldığını biliyoruz biz. Kim göz yumdu buna? İktidar partisi göz yumdu buna. Örnek vereyim size değerli arkadaşlarım. Sadece 2014’te 290 kez güvenlik görevlileri diyorlar ki, “Şurada terör örgütü mensupları var ve müdahale etmek istiyoruz.” Vali 282’sine “Hayır, müdahale edemezsiniz.” diyor. Türkiye bu hale bilinçli bir politikayla getirildi ve taşındı buraya. Şunu sorabilirsiniz. Kürt sorunu çözülmeli mi? Evet çözülmeli. Hiç tereddüdüm yok.
ÇÖZÜMÜN ANAHTARI TAM DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK
Bakın değerli arkadaşlar, nasıl çözülmeli, nerede çözülmeli? Adres gösterdik TBMM’de çözülmeli. Bu olay siyasi mi? Siyasi… Siyasetin çözüm yeri neresidir? TBMM’dir. Peki, çözümün anahtarı nedir? Tam demokrasi ve özgürlükte yatıyor. Tam demokrasi ve özgürlük olursa bu sorun çözülür. Siz hep eleştirirsiniz, dersiniz şu CHP var ya şu CHP, şu CHP hep eleştirir ama hiçbir çözüm önerisi üretmez dersiniz. Geçmişte belki haklıydı ama bugün öyle değiliz. Nerede bir sorun varsa çözümü bizdedir. Buyurun Kürt sorununun çözümünde 22 soru, 22 cevap. Sorun nasıl çözülür? Eğer bu kitapçığı elde etmek isteyen arkadaşlarım varsa biz bu sorunu CHP nasıl görüyor, nasıl çözer diye düşünen varsa Çetin Osman Budak arkadaşımıza söylesinler, adreslerini versinler kendi adreslerine göndereceğiz. Hiç endişe etmeyin sorunu Cumhuriyet Halk Partisi dışında hiçbir parti çözemez. Çünkü demokrasiye ve özgürlüğe inanan tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Bunu bütün yüreğimle söylüyorum.
Şimdi bir de başımıza IŞİD terörü çıktı, DHKP-C terörü çıktı. Yoktu bunlar eskiden. 14 yıldır ülkeyi yönetenlere bu soruyu sormayacak mısınız? 14 yıldır ülkeyi yönetenlere ülkeyi bu kan gölü haline nasıl getirdiniz diye sormayacak mısınız? Çözüm süreci dediler. Dedim ki, Sayın Başbakana gittim dönemin Başbakanına, 3,5 sayfalık bir mektup verdim, “Bu sorun ancak bu yöntemle çözülür” dedim. Bu yöntemle çözerseniz mesele biter. Nereden bu yönteme ulaştık? Dünyadaki uygulamalarına baktık. Ben İngiltere’ye de, Güney Afrika’ya da, İspanya’ya da bu sorunun çözümü nasıl olmuş, insanlar bu sorunu nasıl çözmüşler, siyaset kurumu bu soruna nasıl yaklaşmış arkadaşlarımı gönderdim. Dünyada örneklerine baktık. Bizde bu sorunu böyle çözebiliriz dedik. Çözmeli miyiz? Evet çözmeliyiz. Bu bizim sorunumuz, başka bir ülkenin sorunu değil. Kendi sorunumuzu çözemezsek başkaları bizim sorunumuzu çözmeye yeltenir. Aslı tehlikede oradadır zaten.
Değerli arkadaşlarım dedim ki, bu sorunu çözmek için bir; samimi ve dürüst olacaksınız. Ben bu sorunu çözeceğim diyeceksiniz. İki; gizli kişisel bir ajandanız olmayacak. Yani beni başkan yapın ben bunu çözeceğim. Buna girmeyeceksiniz. Üç; millete hesabını veremeyeceğiniz taahhütlerde bulunmayacaksınız. Dört; millete ve muhalefete sürekli bilgi vereceksiniz. Bu sorun bu yöntemlerle yola çıkılırsa çözülür. Bu inançlarla yola çıkılırsa çözülür. Ama çözemediler şimdi Türkiye kan gölüne dönmüş durumda. O insanlara bakın; terörden kaçıp- ister Şırnak’ta, ister Nusaybin’de, ister Cizre’de, ister Sur’da- terörden kaçıp bir yerlere sığınan bütün vatandaşlarımıza yardımı götüren tek parti de Cumhuriyet Halk Partisidir, onu da söyleyeyim. Tırlarla yardım gönderiyoruz oradaki insanlara. O insanlar bizim insanlarımız, onların başımızın üstünde her zaman yeri var. Bunu da rahatlıkla söylüyoruz biz.
Şimdi değerli arkadaşlarım, 5 sorun alanımızı söyledim. Diyeceksiniz ki, güzel de bu iş nasıl çözülür? Türkiye aydınlığa nasıl ulaşır? Size onu da anlatacağım. Şu eleştiri de gelir, şu CHP’nin hiçbir vizyonu yok, CHP’nin hiçbir stratejisi yok, CHP dünyayı okumuyor, CHP Türkiye’nin gerçeklerini de bilmiyor. Şimdi ben sizin vicdanınıza hitap edeceğim değerli arkadaşlarım.
CHP’nin vizyonu nedir, stratejisi nedir bu sorunları aşmak için? Bir; birinci strateji ayağı tam demokrasidir arkadaşlar. Tam demokrasinin olmadığı hiçbir ülke büyüyememiştir, gelişememiştir. Açın bütün dünya rakamlarına bakın tam demokrasi. Tam demokrasiyi nasıl sağlayacağız? Yargı bağımsızlığıyla sağlayacağız. Yüzde 10 seçim barajını kaldırarak sağlayacağız. Yüzde 1 oy alan bir partinin Genel Başkanı niye meclise gelmesin, niye sokaklarda bağırsın? Mecliste her türlü düşünce neden özgürce konuşulmasın, neden kürsü dokunulmazlığı sürekli olmasın? Neden korkuyoruz?
BU ANAYASANIN 65 MADDESİ KOALİSYON DÖNEMİNDE DEĞİŞTİ
Düşüncüye açıklama özgürlüğü, medya özgürlüğü. Şimdi Sayın Hisarcıklıoğlu anayasadan söz etti. Evet şu anayasa. Bu anayasanın 65 maddesi koalisyon döneminde değişti. Rahmetli Ecevit’in Başbakanlığı döneminde değişti 65 madde. Kavga, dövüş, gürültü, patırtı olmadı. Sayın Hisarcıklıoğlu’nun söylediği mal güvenliği de, can güvenliği de hepsi bunun içinde yer aldı. Uluslararası anlaşmalar, o anlaşmaların hukuka üstünlüğü hepsi burada yer aldı. Şimdi deniyor ki “Anayasayı değiştirelim.” Gayet güzel dedik evet. Burada değişmesi gereken hükümler var mı? Elbette var. Ama Sayın Davutoğlu bana geldiğinde kendisine şu soruyu sordum, “Bu anayasada sizin görev yaparken görevinizi engelleyen bir hüküm var mı?” Önce birbirlerine baktılar, sonra dediler ki “Hayır öyle bir hüküm yok.” Dedim siz bu anayasayı diyorsunuz ki tepeden tırnağa değiştireceğiz. Güzel. Peki ben size bir soru sorayım bu anayasanın medyayla ilgili bölümünde diyor ki, “Basın hürdür sansür edilemez.” Biz yeni bir anayasa yazdığımız zaman ne diyeceğiz? Basın hürdür sansür edilemez. Şimdi ben sizin vicdanınıza soruyorum Türkiye’de basın hür mü? Allah aşkına şu salonda Türkiye’de basın özgürlüğü vardır diyen bir Allah’ın kulu var mı? Basın özgürlüğü yok. Anayasa mı bu? Hayır. Anayasa gayet açık, “Basın hürdür sansür edilemez” diyor. Siz kalkıyorsunuz belli televizyon kanallarını kapatıyorsunuz, gazetelere el koyuyorsunuz. Gazeteciler doğru haber yaptı diye hapse atıyorsunuz, anayasaya aykırı. Peki bunu sağlayan düzenleme ne? Darbe hukuku. 12 Eylül döneminde çıkmış darbe hukuku. Sayın Davutoğlu’na dedim “Darbe hukukunu da değiştireceksek bu anayasayı değiştirmenin bir anlamı olur.” Yine bu anayasa Sayın Davutoğlu’na sordum, “Bu anayasa diyor ki, yargı bağımsızdır ve tarafsızdır. Hiçbir organ, makam, merci yargıya emir ve talimat veremez” diyor. “Evet” dedi. Yeni anayasa yazsak ne yazacağız? Aynı şeyleri yazacağız. Peki ben size soruyorum dedim, “Ben Sayın Cumhurbaşkanının da, Adalet Bakanının da yargıya emir ve talimat verdiğini yazılarımla defalarca ortaya koydum. Peki bu yazılar nasıl veriliyor? Bu talimatlar nasıl veriliyor? Darbe hukukuyla beraber ele alacaksak anayasayı değiştirelim.” Söyledim.
Darbe hukuku kalsın biz bu anayasayı değiştirelim. Ne için? Başkanlık sistemini getireceğiz. Nasıl bir başkanlık sistemi? Bir kişi konuşacak Türkiye susacak, bir kişi konuşacak hakim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Bir kişi konuşacak istediği adam hapse girecek. Neymiş? Böyle başkanlık sistemi... Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz. Açık ve net. Tepeden tırnağa yeniden yazacağız. “İlk 4 maddesi bizim için dokunulmaz” dedik. Niye dokunulmaz diyorsunuz ilk 4 maddesi için. Okuyorum hepiniz de dinleyin lütfen. Madde bir; Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Neyini değiştireceğiz Allah aşkına? Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Evet cumhuriyet fazilettir, cumhuriyetimizle gurur duyuyoruz. Nokta.
KİM OLURSAN OL, SEN ATATÜRK’ÜN ADINI ANAYASADAN ÇIKARAMAZSIN
Cumhuriyetin nitelikleri madde iki; Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Nesini değiştireceksiniz? Orada var ya Atatürk milliyetçiliği, Atatürk adını nasıl çıkarırız oradan bütün formül onun üzerine kurulu. Kardeşim sen kim olursan ol, gücün ne kadar güçlü olursa olsun sen Atatürk’ün adını anayasadan çıkaramazsın.
Madde üç; Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir. Bayrağı şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır, milli marşı istiklal marşıdır, başkenti Ankara’dır. Nesini değiştireceksiniz? Başkentimiz Ankara’dır, istiklal marşımızla, bayrağımızla da gurur duyuyoruz.
Şimdi diyorlar ki, ilk 3 aynen kalabilir dördüncü maddeyi değiştireceğiz. Dördüncü madde ne? İlk 3 madde hakkında değişiklik önergesi dahi verilemez. Bunu diyorlar şimdi kaldırırız zamanı gelirse değişiklik önergesiyle bunu sağlarız. Sanıyorlar ki, çocuk kandıracaklar. Hiç kimsenin endişesi olmasın bir tek CHP’li mecliste varsa bütün bunların gerçekleşmesine engel olur arkadaşlar. Bu yürekliliği, bu namusluluğu, bu akılcılığı sizin önünüze koyuyorum.
TAM DEMOKRASİ İÇİN SİYASİ AHLAK YASASI
Siyasi ahlak yasasının çıkması lazım! Tam demokrasi için siyasi ahlak yasası. Ahi Evran’ı en iyi siz bilirsiniz. Ahi Evran nedir biliyor musunuz? Esnaftaki ahlaki kuralları belirler. Baroların ahlaki kuralları vardır, doktorların ahlaki kuralları vardır, sanayicilerin ahlaki kuralları vardır, esnafın, her alanın vardır. Ahlaki kuralı olmayan Türkiye’de sadece siyaset kurumudur. Bağırıyoruz çağırıyoruz ya “Şu siyasi ahlak yasasını çıkarın kardeşim. İçimizdeki kirlileri ayıklayalım. Bir daha kirli adam parlamentoya gelmesin” diyoruz. Tam demokrasiyi böyle sağlarız biz. Bunu istiyoruz. Bir; tam demokrasiyi sağlayacağız. Tam demokrasinin olmadığı bir ülke büyümez, gelişmez ve dünyada saygınlık kazanmaz.
ÜRETEN TÜRKİYE
İkinci stratejik vizyonumuz. İkinci vizyonumuzun ana başlığı üreten Türkiye’dir. Üreten Türkiye güçlü Türkiye’dir. Üreten Türkiye alın terine değer veren Türkiye’dir. Üreten Türkiye toplumsal barışı sağlayan Türkiye’dir.
Değerli arkadaşlarım, neden üreten Türkiye diyoruz? Size Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünden söz edeceğim. Sayın Hisarcıklıoğlu’ndan da istirham ediyorum. Lütfen bu sözü afiş mi yaparsınız, küçük kağıtlara mı yazarsınız? Bütün fabrikaların kapısına yazılmasını isterim. Ne diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk? “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar” diyor. Evet üreten Türkiye budur. Bu tespiti en iyi yapan kişidir, bir dünya lideridir bu tespiti en iyi yapan. Neden? Cumhuriyeti kurduğunda fabrika yoktu, cumhuriyeti kurduğunda yetişmiş nitelikli eleman yoktu. Okuma yazma oranı kadınlarda binde 8, erkeklerde yüzde 4’tü. Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, rahat yaşamanın yollarını arayanlar eğer bunu yaparlarsa diyor önce hürriyetlerini, sonra haysiyetlerini ve daha sonra da bağımsızlıklarını kaybederler diyor. Ne kadar güzel söylüyor. O açıdan söylüyorum üreten Türkiye. Soru şu; neyi üreteceğiz? Üreten Türkiye ama neyi üreteceğiz? 21.yüzyılda neyi üreteceğiz? 21.yüzyılda cevap katma değeri yüksek ürün üreteceğiz. Katma değeri yüksek ürün üretmeyen bir ülke başkalarının ürettiğini tüketen bir ülke konumuna gelir. Soru iki; katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceğiz? Üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye katma değeri yüksek ürün üretir. Bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretmiyorsa katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz.
Soru üç; üniversitelerimiz, Türkiye Cumhuriyetinin üniversiteleri bilgi üretiyor mu? Cevap üç; son üç yılda İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısından daha fazla oldu. Bu ayıp hepimizin ortak ayıbıdır değerli arkadaşlarım.
İmalat sanayinde ileri teknoloji ürünlerin oranı 2003’te %5.7, 2015’te 3,5’a düşmüş vaziyette değerli arkadaşlarım. Peki üniversiteler bilgi üretmek için ne yapmalı? Soru dört; bir üniversitelerin bilimsel özerkliği olmalı, idari özerkliği olmalı ve mali özerkliği olmalı. Üniversiteler bunu yaparsa üniversite olur. Her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekanlardır üniversiteler. Bilgi üretecek orası. Bakın biz dünya dördüncü sanayi devriminden bahsediyor, yapay zekadan bahsediyor, dijital dünyadan bahsediyor. Bizim siyasiler neden bahsediyorlar? Yoldan köprüden ve inşaattan bahsediyorlar. İşte bizim ufkumuz bu. Bu ufuk Türkiye’yi geleceğe taşımaz değerli arkadaşlarım.
GÜÇLÜ BİR SOSYAL DEVLET YOKSA İÇ BARIŞI SAĞLAYAMAZSINIZ
Stratejimizin üçüncü ayağı. Tam demokrasi dedik, üreten Türkiye dedik ve üçüncü ayağı güçlü bir sosyal devlet. Eğer bir ülkede güçlü bir sosyal devlet yoksa iç barışı sağlayamazsınız. Üreten bir ülke hakça bölüşmeyi de bilmelidir. Aç ve açıkta kimse kalmamalıdır. 17 milyon yoksulumuz var 17 milyon yoksul bu ülkenin ortak ayıbıdır. Gaziantep’te bir barakada çıkan mum ışığı elektrik olmadığı için mumun gece devrilmesinden çıkan bir yangınla 6 çocuk ve bir baba hayatını kaybetti. Bu Türkiye’nin ayıbıdır arkadaşlar. 21.yüzyılda Türkiye bu tür manzaraları hak etmiyor.
Biz bir Merkez Türkiye projesi geliştirdik. Dünyanın 4. büyük projesi. 3 büyük proje uygulanmak üzere yatırımlar yapılıyor. Dünyanın 4. büyük projesi. Türkiye’nin merkezinde ana merkezinde Anadolu’da özel bir yasayla inovasyonu destekleyen bir bilim merkezi, bir üretim merkezi, yüksek katma değerli bir merkez kuracaktık. Sadece o mu? Hayır. Trabzon ve Samsun limanını İskenderun ve Mersin’e bağlayacaktık. Yani doğu, batı eksenini güney kuzey eksenine de getirecektik. Bu aynı zamanda Kafkasların, Ortadoğu’nun, Balkanların ve Avrupa’nın da temel projesi haline gelecekti. 3,5 saatlik bir mesafede dünyanın insanına ulaşıyoruz. Ve bu aynı zamanda bütün bu bölgelerin ortak barış projesi olacaktı. Bittiği zaman, tam faaliyete geçtiği zaman kişi başına gelir 25 bin dolar olacaktı. Ve bütün hedefimiz insani gelişmişlikte 72. sıradayız, insani gelişmişlikte Türkiye’nin ilk 20’ye girmesiydi.
LİYAKAT ESASINA DAYANAN GÜÇLÜ BİR DEVLET
Değerli arkadaşlarım, 4. proje sürdürülebilirlik. Bütün bunları yapacaksınız ama bunların sürdürülebilirliğinin kesinlikle olması lazım. Bunun için güçlü bir devlet ama liyakat esasına dayanan bir devlet. Güçlü kurumları olacak, ama o kurumlar kendi kültürlerini oluşturacaklar. Liyakat her şeyin temelidir. Devletinde temelidir. İşi ehline vermektir liyakat sistemi. Bizim partili ben ona iş veriyim dediğiniz andan itibaren devlette liyakati çökertirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın bakanlara bana yurtdışına, Almanya’ya gideceğim için önce konuşma imkanı sundukları için, sağladıkları için teşekkür ederim.
Sizlerle bütün düşüncelerimi samimi olarak paylaştım. Aslında bunun dışında çok sorunlar olduğunu da biliyorum. Vergi denetimlerinin nasıl siyasal amaçla kullanıldığını biliyorum. Sizlerin üzerine nasıl baskılar yapıldığını biliyorum. Hükümet aleyhine bir cümle kullandığınız zaman ertesi gün kapınıza vergi denetim elemanlarının geldiğini biliyorum. Türkiye’nin en büyük sektörüne aramalı incelemeyi davul zurnayla yapıp medyaya haber vererek yapıldığını biliyorum. Yurtdışına sermaye çıkışımız var. Sanmayın ki yurtdışına sermaye çıkışı gönüllü oluyor. Türkiye’de iş yapamadığı için, nefes alamadığı için yurtdışına gidip iş yapan, yatırım yapan değerli işadamlarının olduğunu biliyorum. Bütün bu gerçekleri sizde biliyorsunuz bende biliyorum. Ama şu tabloyu sizin önünüze koymak istedim. Türkiye’nin 5 temel sorunu var ve bu 5 temel sorunu Türkiye aklını, mantığını, bilgisini ve tarihi birikimini kullanarak aşabilir. Bunu aşmak için bilgi sahibi olmak gerekiyor, insan sevgisi sahibi olmak gerekiyor, ülkesini sevmek gerekiyor, Türkiye’yi sevmek gerekiyor, demokrasiyi sevmek gerekiyor. Bizim ülkemize üçüncü sınıf demokrasi değil, bizim ülkemize birinci sınıf demokrasi gerekiyor. Kimse etnik kimliğinden ötürü, inancından ötürü, yaşam tarzından ötürü asla ötekileştirilmemeli, bütün insanlar kucaklanmalı.
Özetle biz ne istiyoruz? Biz bu ülkede hep birlikte insanca yaşamak istiyoruz. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak istiyoruz.
Hepinize teşekkür ederim. Aranızdan ayrılacağım yurtdışına gitmek üzere. Sevgilerimi, saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
Kaynak:
chp.org.tr