EĞİTİM SINAV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EĞİTİM SINAV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2012 Çarşamba

4+4+4 Bu Eğitim Tartışması Da Nereden Çıktı

Bu eğitim tartışması da nereden çıktı? 
Türkiye, malum olduğu üzere, 12 Eylül darbesinden beri aslında kapitalist sistemin ihtiyaçları uyarınca bir yeniden yapılanma süreci yaşıyor. Ülkedeki politik pozisyonlara, sermaye içi iktidar mücadelelerine (maalesef Kürt siyasal hareketi hariç sermaye dışı aktörler bu sürece müdahil değil) esasında bu reorganizasyon süreci damgasını vuruyor. Son zamanlarda bizleri ziyadesiyle meşgul eden dindar nesiller yetiştirmenin,4+4+4 ekseninde kilitlenen eğitime dair tartışmaların, arka planında da yine bu sürecin tetiklediği sancılar, fay hatları bulunuyor. Peki bayram, seyran değilken önümüzde daha çözülmesi gereken onca somut sorun varken bu çok soyutmuş gibi görünen eğitim tartışması da nereden çıktı? Yakından bakalım ama önce biraz uzaklara seyahat ederek.

EĞİTİM, YURTTAŞLIK VE ULUS DEVLET
Malum, bildiğimiz manada klasik formel eğitim olgusu modernleşme sürecinin bir mahsulü. Modern kapitalist ulus devletin ortak bir milli kimlik, mili bilinç inşa etmekte müracaat ettiği en önemli enstrümanlardan biri, belki de en önemlisi eğitim. Ulus devlet ideolojisi eğitim yoluyla toplumun en ince dokularına kadar nüfuz eder. Öte taraftan, ideolojik boyutunun yanı sıra eğitim kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu ücretli kölelerin yetiştirilmesini, emek gücünün kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden üretimini, amiyane tabirle “maddi” bir boyutu da ihtiva ediyor. Eğitimin teknik, iktisadi, maddi bir yanı da bulunuyor. Özce şöyle söyleyeyim; eğitim manevi ve maddi planda kapitalist sistemin yeniden üretilmesi amacına hizmet eder. Eğitimin kapitalist sistemin maddi planda yeniden üretimine hizmet etme boyutunu yazının esas meramı nedeniyle bir kenara bırakıyorum.

Ulus devlet feodal imtiyazlara karşı farklılıkları ortadan kaldıran sözde bir eşitlik anlayışını taahhüt ediyor. Bu eşitlik anlayışı ulus devletin taşıyıcısı yurttaş kategorisinde somutlaşır (yoksa soyutlaşır mı deseydim). Yurttaş genel ve soyut yasalar karşısında kimliğine, ait olduğu zümreye ve statüsüne bakılmaksızın eşittir. Bu yaklaşımı, mealen yasanın kişiye özgü uygulanamayacağı doğrultusundaki düşüncesiyle Rousseau, Toplum Sözleşmesi adlı eserinde en veciz şekilde ortaya koyuyor.

Ulus devlet, muarızına, fark (feodal toplumdaki fark ile mesala bir adorno düşüncesindeki fark’ın da aynı olmadığını belirtmeliyim) esasına göre şekillenen feodal hiyerarşik toplumsal yapıya, ancien regime'e karşı halkın sadakatini bu yolla inşa ediyor. Eşitlik illüzyonu ile. Tabi, çok geçmeden Marx kapitalizmin ya da ulus devletin bu maskesini düşürecektir. Kapitalizm eşitsizlikleri ortadan kaldırmak bir yana, onları hem katmerleştirerek sürdürür hem de soyut ve genel yasalarla perdeler. İşte ideoloji ve ideolojik bir enstrüman olarak eğitim de bu noktada devreye giriyor. Eğitim hem eşitsizlikleri gizleyen bir ideolojik işlev görür hem de yurttaşlığı yeniden üretmek suretiyle eşitsizlikçi ideolojiyi yeniden üretir.

Eşitlik nosyonu tüm farklılıkları ortak bir milli kimlik, bir yurttaş kategorisi içinde eritir. Dünün tebası, köylüsü böylece bir hokus pokusla eşit yurttaş mertebesine temayüz eder. Daha düne kadar yaşadığı köyün derelerinden, dağlarından, kendi topraklarından başka bir şeyi görmeyen, bilmeyen, tanımayan köylü, tebaa böylece hiç görmediği vatan denilen toprak parçasının, hiç tanımadığı insanlardan müteşekkil hayali (imagined) bir cemaatin, Kemalizmin o meşhur diskurunda ifade edildiği üzere, birleşmiş, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitlenin parçası haline gelir. Ama kurnaz, dar çıkarlarının ötesini göremeyen köylülerin, tebaanın buna ikna edilmesi gerekir. İşte eğitim köylülerin, tebaanın, ilave etmeye hacet yok ki kentlilerin muhayyilesindeki bu dönüşümü yaratır. Eğitim müfredatının içeriği aynı vatan toprağı altında yaşayan tek bir millete mensubiyet şuurunu adım adım zihinlere nakşeder. Yani eğitim ve yurttaşlık aynı madalyonun farklı yüzleridir.

Modernliğin iddiası şudur: Eğitim yoluyla, “özgür birey” ve onun fiktif hukuki karşılığı olan yurttaş uhrevi sadakatlerden ve feodal angaryadan azade kılınacaktır. Eğitim aracılığıyla birey aydınlanacak, düşünme ve sorgulama kapasitesine, Kartezyen manada doğru düşünmenin yöntemine kavuşacaktır. Zira feodal paradigmanın hilafına aydınlanma paradigmasına göre her insan doğru düşünebilir, yeter ki doğru düşünmenin yöntemine sahip olsun. Konunun dışına taşmak pahasına bir hususa temas etmeden geçemeyeceğim. Aslında sol da bir yönüyle aydınlanmanın bu özgürleşme paradigmasının cazibesine, modernitenin en temel gerilimlerinden biri olan özgürlük-güvenlik ikileminde maalesef bu yönüyle özgürleşme söyleminin büyüsüne kapılmıştır, ta ki her ne kadar solcu olmasa da Foucault’a kadar.

Modernitenin vaatlerinin somutlaştığı iki temel gösterge olarak eğitim ve yurttaşlık ulus devletin hem harcı hem de temelidir. Yeni toplumsal yapının ve onun vaatlerinin en temel göstergesidir eğitim ve yurttaşlık. Aydınlanma paradigması ve modernitenin, bunların Türkiye topraklarındaki karşılığı Kemalizmin, eğitimi en temel meselelerden biri olarak görmesinin nedeni budur.(Kemalizmin bunu ne kadar gerçekleştirip gerçekleştiremediğine aşağıda bakacağım). Zira yeni bir rejim inşa edilirken, hem ideolojik hem de maddi mühimmatı eğitim temin ediyor.

Bu manada eğitim tartışması tam da kamusal alanın (tabi varsa öyle bir alan), ulus devletin siyasi vasfının, yurttaşlığın, rejimin, hasılı devlet ile toplum arasındaki siyasi bağın yeniden tanımlanmasına, dizayn edilmesine dairdir. Bu bağlamda yeni anayasa tartışmalarına gebe bir dönemde, AKP’nin jet hızıyla eğitime dair bir düzenleme yapmasının esas maksadı dindar, bilmem ne nesiller yetiştirmenin ötesinde çok daha derinlerdedir. Kamusal alanın farklılıklarını ortadan kaldıran modern paradigma yerine yine sermayenin bir başka ihtiyacına tekabül eden postmodern paradigma doğrultusunda farklılıkları esas alan kimlik temelinde yeniden tanzim edilmesidir aslolan. Kimlik deyince kimse Kürt kimliğini anlamasın. Esas olan emperyalizm, TÜSİAD, AKP ve cemaat arasındaki bir tür modus vivendinin neticesi olarak, sermayenin yeni yönelimleri doğrultusunda cumhuriyetin ikinci kez inşa edilmesidir. Bu arada, cemaat, AKP ve TÜSİAD arasında zaman zaman boy veren gerilimlerin esasa değil, biçime dair olduğunu da belirteyim.

Bu düzenleme AKP eliyle uzun süredir yürütülen rejimin karakteri üzerindeki nihai hesaplaşmanın uvertürüdür. Bu düzenleme yeni rejimin niteliğine dair önemli ipuçları içeriyor. Bu düzenlenmenin ardından AKP’nin toplumu cemaatlere bölme, ne bileyim kamuda türban kullanımının serbestleştirilmesi, dini inançlara göre kamusal hizmetlerin verilmesi, mesala eğitimin tamamıyla vakıflara devredilmesi, mütedeyyin kızlarımıza özel belediye otobüsü tahsis edilmesi türünden icraatlar gelecektir. Yeni anayasa da bu postmodern cemaatleşmeyi teminat altına alan bir siyasi vesika olma hüviyetine sahip olacaktır. İşte size bu çok havai gelebilecek argümanımı destekler nitelikte iki alıntı:

Birincisi sermayenin akıl hocalarından eski aydınlıkçı (ki eski aydınlıkçıların bu akıbeti ayrıca üzerinde tartışılmaya değer bir olgudur) Şahin Alpay’dan, şöyle diyor Alpay: “Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunların temelinde, hayli heterojen (dinsel-etnik farklılıklar içeren) bir topluma, Cumhuriyet'in "kurucu felsefesi" (Kemalizm) uyarınca, rızası hilafına (baskı ve zorla) homojen (tektip) bir gömlek (kimlik) giydirme dayatmasından kaynaklanmakta…"Tevhid-i tedrisat" kanunuyla öğretim bunun için devlet tekeli altına alındı. Şurası muhakkak: Kemalist gömleği topluma baskı ve zorla giydirme uğraşı, ne giderek haklarının bilincine varan toplumun talepleriyle, ne (toplumun birliğini ve dirliğini güven altına alabilecek yegane gömlekle, yani) özgürlükçü ve çoğulcu demokratik rejimin gerekleriyle, ne de çağdaş uygarlıkla bağdaşıyor.”

İkinci alıntı ise ÖNDER Başkanı Hüseyin Korkut’tan, şöyle buyuruyor Korkut: “Zorunlu eğitim ne kadar az olursa o kadar iyi. Devlet niye vatandaşın çocuğunu zorla evinden alsın? Okul öncesinden çocuğu alıp ‘İllâ şu fikri giydireceğim’ demek kabul edilir değil. Ancak devlet belli konular için sertifika zorunluluğu getirebilir. Bir iş için müracaat ettiğinizde bu sertifikayı isteyebilir, sınav düzenleyebilir.”

Bu iki alıntı da işaret etmektedir ki; eğitim bir yönüyle yaygın, mecburi, toplumun tüm kesimlerini “kamusal bir anlayış” doğrultusunda kapsayan bir alan olmaktan çıkarılıp, liberal tercih keyfiyetine, sermayenin yeni karlılık hesaplarına, post modern çağın icaplarına havale edilecektir. Yukarıda bahsettiğim suç ortağı aktörlerin hepsi bu dönüşümden kendi meşreplerince istifade ediyor. Bu aktörlerin hepsi, eğitimi çağın gereklerine uygun bir biçimde düzenlemek gibi ulvi bir gerekçeyle esasında kendi somut çıkarlarını perdeliyor. AKP ve cemaat dindar nesiller yetiştirecek, TÜSİAD yeni karlılık alanlarına, emperyalizm de tüm “Ortadoğu"ya model teşkil edecek ılımlı İslam devletine kavuşacaktır. Mesele Kılıçdaroğlu'nun alakasız biçimde ifade ettiği üzere teknokratlara, uzmanlara bırakılabilecek kadar teknik bir mesele değildir. Sapına kadar, sonuna kadar siyasi bir meseledir. Modern ulus devletin sermayenin yeni ihtiyaçları doğrultusunda postmodern dönüşümüdür yaşanan. Modernite ile post modernite ise aslında birbirine zıt iki düşünsel kutup da değildir. Her iki paradigma da burjuva düşüncesinin değişik veçhelerine tekabül etmektedir. Lyotard boşuna söylemedi post modern modernitenin doğuşundadır diye.

KEMALİZMİN TRAJİK YAZGISI YA DA EFENDİNİN YALNIZLIĞI
Eğitimdeki bu postmodern dönüşüm toplumdaki dinsel eğitim talebi ve Kemalizmin jakoben, monolitik zihniyetinin sözde başarısızlığı dolayımıyla meşrulaştırılıyor. Buna göre; toplumdaki dinsel eğitim talebi Kemalizmin tepeden inmeci yönteminin iflas ettiğinin göstergesidir. Bu görüşün külliyen yanlış olduğunu ifade edebilirim. Kanaatimce, Kemalizm modern yurttaş yaratma idealini büyük ölçüde hayata geçirmeye muvaffak oldu. Kemalizm belki gönülleri feth edemedi ama zihinleri önemli nispette feth ettiği aşikar. En basitinden bugün postmodern çoğulcu dinsel eğitim taraftarları bile, fıkıh, kelam, tefsir gibi bütünüyle nakli ilimler temelinde bir medrese eğitimini talep etmiyorlar. İstedikleri en fazla, ılımlı İslam paradigmasına uygun akli ve nakli ilimleri sentezleyen bir eğitim modeli. Yoksa Tayyip’in çocukları emperyalizmin kucağından değil, El Ezher’in rahle-i tedrisatından geçerdi değil mi? Peki bütün bunlara rağmen Kemalizmin başarısızlığı kanaati nereden temelleniyor?

Kemalist ulus devlet de tıpkı diğer modern kapitalist ulus devletler gibi, kendi ideolojisini toplum katında yaygınlaştırmak için eğitimden istifade etti, dahası eğitimi Kemalist elit bir ümit olarak gördü. Eğitim yoluyla, fikri hür, vicdanı hür nesiller yetişecek ve Mustafa Kemal’in işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşılacaktı. Erken dönem cumhuriyet romanlarında, metinlerinde, Anadolunun ücra köşelerine Kemalizmin ilkelerini taşımayı hedefleyen öğretmen, aydın imgesinde bu olgu müşahade edilebilir.

Ama Hegel’in efendisinin yazgısı gibi Kemalist rejimin yazgısı da trajiktir. Şöyle ki; Kemalist rejim eğitim olanaklarını toplumun geniş kesimlerine eriştirebilecek araçlardan, donanımlardan maalesef mahrumdu. Bir başka deyişle Kemalizm modern ulus devleti inşa etme niyetine, programına sahipti ama bu niyetini, programını tümüyle hayata geçirebilecek araçlardan da yoksundu, daha doğrusu klasik araçlardan yoksundu diyelim. İşte Kemalizmin trajik yazgısı buradan kaynaklanıyor. Kemalistlerin ideali, programı modern bir millet yaratmaktı. Ama ne yazık ki, ajandalarını hayata geçirecek maddi altyapıya sahip değillerdi. Ah, ideoloji ile maddi üretim ilişkileri arasındaki o kaçınılmaz bağ.İşte bu bağdır, Kemalizmin elini kolunu bağlayan, bugün hacı hoca takımı, liberal zevat tarafından saldırılara maruz kalmasının nedeni. Kemalist rejim programını tümüyle gerçekleştirmek bakımından kaçınılmaz olarak başarısızlığa mahkumdu. Zira hayaletlerin maddi hayatta karşılığı yoktu.

Ama Kemalistler pes etmek niyetinde de değildi. Tıpkı Türk sineması gibi koşullara müthiş bir adaptasyon kapasitesine sahip pragmatist Kemalist ideoloji başka bir aracı hemen devreye soktu. Kemalizm okul yerine orduyu ikame etti. Eğitim şayet halkın ayağına gidemiyorsa, halk eğitime getirililirdi. Okul yoksa, bir okul olarak ordu vardı (bu konuda Serdar Şen’in kitabına bakılabilir). İşte eğitim ordusu gibi dilimize pelesenk olan bir kavram da, asker-öğretmen özdeşliği de muhtemelen buradan doğdu. Eğitim ordusu kavramı hem Kemalist ideolojinin militer yanına hem de ordunun hasta bir imparatorluğun bakiyesi genç bir cumhuriyette nasıl bir işlev gördüğüne işaret ediyor. Bu öğretmen-asker (Ayşegül Altınay) özdeşliğini hem metinlerde hem de göstergelerde müşahade etmek mümkün. Ordu yoluyla okuldan mahrumiyet koşullarında Kemalizm modern idealleri topluma yaygınlaştırmayı becerdi. Bu noktada Kemalizmin modern bir millet yaratma konusunda tümüyle başarısız olduğunu iddia etmek güç. Her ne kadar Kemalizm kendi merkezkaç kuvvetlerini yaratsa da, bu merkezkaç kuvvetlerini dahi, sınırlarını kendi tayin ettiği modern alanın içine çekebilmiştir.

Demem o ki; cemaat ve AKP hatta AKP’nin selefi Milli Görüş hareketi bile, her ne kadar Kemalizme muhalefet etseler de, esasında Kemalist rejimin sınırlarını çizdiği modern alana dahil aktörlerdir. Ama bir farkla ki, Althusseryen manada söyleyecek olursak gayri meşru modern aktörlerdir. Ama yine de aynı babanın evlatlarıdır. Meşru çocuğun kimler olduğu ise herkesin malumu zaten. Sadece Milli Görüş hareketine bakmak bile bu iddiamı desteklemeye kafi. Milli Görüşçüler Batı modernliğinin kurumlarına, kültürüne karşı çıksalar bile modern dönemin kurumlarından biri olan parti yoluyla “Allahın kelamını” hakim kılmaya çalıştılar. Ayrıca sadece Erbakan'ın seceresini dökmek bile Milli Görüş'ün ne kadar “modern içi” bir akım olduğunu göstermeye yeter de artar bile. İslamcı kadın figürünü ayrıca anlatmaya sanırım lüzum bile yok.

SONUÇ YERİNE
Bugün eğitim temelinde yaşanan çatışma, modernin bütünüyle ortadan kaldırılmasına yönelik değildir. Modernin zaten onun doğuşunda var olan postmodernin ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesidir esas olan. Bu dönüşümü modernin gayrimeşru çocukları yerine belki bir fail olarak modernin meşru çocukları bile hayata geçirebilirdi. Ama modernin gayrimeşru çocuklarına kısmetmiş bu dönüşümü hayata geçirmek. Peki sol bu çatışmada pozisyonunu nasıl tayin edecek? Sol burjuva düşüncesinin herhangi bir kampına, modern ya da post modern, burjuva düşüncesinin bu iki veçhesine entegre olmak yerine, kendi bağımsız hattını, Levinascı kavramlarla söyleyecek olursak 3. alanı inşa etmelidir.birgun.net/ERTUĞRUL AKGÜN

Konya'da Hocacihan Anadolu İmam Hatip Lisesi'inde Öğrenciye Hem Dayak Hem Tasdikname


Dayak yediği için okuldan atıldı 
Konya'da Hocacihan Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde coğrafya öğretmeni Ali K. tarafından dövüldüğü iddiasıyla ambulansla hastaneye kaldırılan 11'inci sınıf öğrencisi 16 yaşındaki A.A.'nın, okulda dayak yediği basında haber olarak yer alınca, tasdiknameyle uzaklaştırıldı.

A.A. nın öğretmeninden dayak yemesi, gazetelerde haber olunca okul müdürlüğü A.A. hakkında soruşturma başlattı. Selçuklu Milli Eğitim Müdürlüğü Öğrenci Disiplin Kurulu, A.A.’ya ’Okul Müdürlüğü’nden izin almadan basına bilgi vermek’ suçlamasıyla ’Okuldan tasdikname ile uzaklaştırma’ cezası verdi. Dayak iddiasının ardından İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün başlattığı soruşturmanın ise devam ettiği belirtildi.

Ne olmuştu?
Merkez Selçuklu İlçesi’ndeki Hocacihan Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde eğitim gören A.A., 6 Mart Salı günü, teneffüste Arapça öğretmeninin dersi projeksiyon sınıfında yapacağını söylemesi üzerine, yoklama defterini projeksiyon sınıfına götürüp masaya bıraktı.

İddiaya göre A.A. sınıftan çıktığı sırada bir önceki dersini orada tamamlayan coğrafya öğretmeni Ali K., yoklama defterini öğrencinin sırtına fırlattı. Ardından da A.A.’nın yanına gelip koluna girerek, ”Sen ne yapıyorsun, defteri niçin masanın üzerine bıraktın ?” dedi. A.A. da, Arapça öğretmeninin bu sınıfta ders yapacağını söylemesi üzerine defteri getirdiğini söyledi. Öğretmen Ali K., ”Ben burada ders yapıyorum. İkinci dersi de burada yapacağım” diyerek tekme ve yumrukla öğrenciyi dövmeye başladı. A.A. da bu sırada kendisini korumak için öğretmeni itti.

Öğrenciler kurtardı
Araya öğrencilerin girmesiyle kurtulan ve burnu kanayan A.A., müdür yardımcısının odasına gidip durumu anlattı. Daha sonra da ambulansla Konya Numune Hastanesi’ne götürüldü. Durumu öğrenen öğrencinin ailesinin şikayeti üzerine polis merkezine getirilen öğretmen Ali K., ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Tedavisi tamamlanan A.A. da taburcu oldu.

Okuldan atıldı
A.A.’nın öğretmeninden dayak yemesi, gazetelerde haber olunca okul müdürlüğü A.A. hakkında ’Okul kılık kıyafet kurallarına uymadığı, Coğrafya öğretmeni ile münakaşa olayı yaşadığı ve okul hakkında okul müdürlüğünden izin almadan medyaya bilgi verdiği gerekçesiyle soruşturma başlattı.

Soruşturma sonucunda Selçuklu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Öğrenci Disiplin Kurulu, 16 Mart Cuma günü, Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmenliği’nin 12’nci maddesi gereğince ’Okul Müdürlüğü’nden izin almadan basına bilgi vermek’ suçlamasıyla ’Okuldan tasdikname ile uzaklaştırma’ cezası verdi.

"Hastaneye kaldırıldığı için haberi yayınlandı"
Kardeşinin hastaneye kaldırıldıktan sonra gazeteciler tarafından haberinin yapıldığını belirten ağabeyi Atakan A., şunları söyledi: ”Hastanede bulunan muhabir arkadaşlar olayı duyup bizimle konuştular. Ertesi günde gazete ve internet haber sitelerinde haber olarak yayınlandı. Daha sonra kardeşim hakkında soruşturma başlatılıp, okuldan atıldı. Bu olayın basına yansımasını sağlayan kardeşim değil, kardeşim darp edilip hastaneye gittiğinde orada zaten olayı gören muhabirler vardı. Röportaj da okul içerisinde yapılmadı. Okul saati de değildi. Ama kardeşimi basına haber verdin diye tasdikname verdiler.”

Kardeşinin öğretmeninden dayak yediği anın görüntülerinin okulun koridordaki güvenlik kamerası tarafından kayıt edildiğini öne süren Atakan A., öğretmen hakkında şikayetçi oldukları için soruşturma başladığından görüntülerin de Cumhuriyet Savcılığı’nda olduğunu belirtti.

Dayak iddiasının ardından İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün başlattığı soruşturmanın devam ettiği belirtilirken, Selçuklu İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Koca, A.A.’nın ’Okuldan Tasdikname ile Uzaklaştırma’ cezası hakkında açıklama yapmak istemediğini belirtti. (cnntürk)

19 Mart 2012 Pazartesi

AKP'nin Eğitim Planının Arkasındaki Gerçek Ne / Prof. Dr. İzzettin Önder

AKP'nin Eğitim Planının Arkasındaki Gerçek Ne / Prof. Dr. İzzettin Önder
AKP'NİN EĞİTİM PLANINNIN ARKASINDAKİ GERÇEK NE 
Vücut dili hakkında onlarca yabancı kaynaklı kitaplar var. Onlarca saçma rüya tabiri kitapları rafları işgal ediyor. Kimse bunlara bir şey demiyor. Vücut dilinin farklı kültürlerde farklı olabileceğini, rüyaların da farklı bireylerde geçmiş hikâyelerine göre farklı yorumlanabileceğini kimse ileri sürmüyor. Ama mesele bazı politikaların ve uygulamaların yorumuna gelince, bu tür yorumlar niyet okuma olarak niteleniyor ve aşağılanarak reddediliyor. Oysa ekonominin gidişat çizgisi doğrultusunda pekâlâ bazı politikaların neye yönelik olduğu belirli olasılıklarla kestirilebilir ve geleceğe ait oldukça doğru yorum yapılabilir. Nitekim özelleştirmelerle ilgili politikacıların söylemlerinin doğru olmadığını söyleyenler haklı çıkmadı mı? Bugünkü sohbetimi eğitim projesi ile ilgili böylesi bir niyet okuma ya da yorum etrafında sürdüreceğim.

Düşüncemi hemen söyleyeyim. AKP’nin eğitim konusu üzerinde bu denli baskıcı davranması, kurgulanan toplumsal yapılandırma projesinin çok ciddi ve temel sütununu oluşturan fevkalade önemli bir adım olmasından kaynaklanmaktadır. Eğitimin 10 yıllık iktidarın son aşamasında gündeme getirilmesinin yanında, toplumsal baskılanmanın yoğunlaştırıldığı, silahlı kuvvetler ve yargı erkinin yeniden şekillendirildiği aşamada ele alınması da projeye AKP’nin ne kadar önem vermiş olduğunun göstergesidir.

Eğitim projesinin, birbiri ile ilintili ve birbirini etkileyen üç önemli ayağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kızların eğitime yönlendirilmesi; ikincisi meslek eğitiminin küçük yaştan başlatılması; üçüncüsü ise dini eğitimin (daha doğrusu Sünnî İslâm) zımnen zorunlu olarak küçük yaşlara çekilmesidir. Bu ayaklar üzerinde şekillendirilmeye çalışılan toplum modeli; kapitalizm-emperyalizm dokusu içinde Batılıların benimsediği şekilde felsefeden soyutlanıp kapitalistleştirilerek laikleştirilmiş İslâm’ı benimsemiş, emperyalizmi içselleştirerek kabullenmiş robot kütleler toplamı olarak tanımlanabilir. Bu modelin oluşturulması, aslında zaten yarım yüzyıldır içten içe sürdürülüyordu. Zorunlu eğitimin 8 yıla çekilmesi bu süreci kesmişti ya da yeraltına itmişti. Yeni hamle, kesilen ya da gizlenen süreci yeni güçlendirmelerle ortaya çıkarmak ve resmileştirmekten ibarettir. Bu süreç, kapitalizmin yoğunlaşmış emperyalist aşamasında gerçekleştirilmeye çalışıldığından, kapitalist merkezlerin korkulu rüyası İslâm, ilk kez bu denli kapitalizme uyarlanma anlamında laikleştirilmiş ve felsefesinden soyutlanarak salt şekle dönüştürülmüş olacaktır. Böylece Batı’nın gözünde İslâm modernleştirilirken, toplum gerileştirilmektedir. Başka bir deyişle, emperyalistlerin emeli ve desteği ile toplumumuzun geleceğini ipotek altına alan tehlikeli bir yola girilmektedir.

Bu projede kızların okuması; özellikle doktor, avukat ya da sosyal alanlarda benzer mesleklerde erkekler kadar yer alması özellikle amaçlanmaktadır. Burada amaç kadınların özgürleştirilmesi değil, tam tersine ayrıştırılarak, kafes arkasına itilmesidir. Zira görünüşte fevkalade olumlu, hatta kadın haklarına fevkalade saygılı görülebilen bu proje, aslında yarısının kadından oluşan toplumun bu kesimine kadınlarla hizmet vermeye, hatta kadını kadınla buluşturmaya zorlama olanağının oluşturulmasına yönelik projedir. Kadın hastaları muayene edecek kadın doktorlar, kızları okutacak kadın öğretmenler, kadınların hukuksal sorunlarını çözecek kadın avukat vb gibi cinsel ayrımcı toplum oluşturma projesinde, erkekler kadar kadınların da kritik mesleklere yöneltilmesi zaruridir. Belki kadın mühendise o denli ihtiyaç yok ama jinekologların mutlaka kadın olması, hatta jinekoloji ihtisasına erkek adayın alınmaması gerekmektedir.

Meslek okuluna yönlendirme konusuna gelince, eğitimci bir meslekdaşımdan edindiğim şu fikir çok ilginç geldi bana. Bugün üniversiteye girişte çok büyük bir rekabet var. Bu rekabeti bir dereceye kadar hafifleterek, varsılların önünü açmanın yolu potansiyel yeteneklerin üniversite kapısına dayanmasının engellenmesinden geçmektedir. Böylece, kaba bir genelleme ile, emekçilerin çocukları yarışın başında başka bir raya sokularak üniversite kapıları daha hafif bir rekabetle varsılların çocuklarına açılmış olacaktır. Bunun adı da, ileri demokrasi düzeninde fırsat eşitliği olacak!

Tasarlanan bu düzende, emir-komuta zinciri içinde çalışan belki iyi doktorlar, mühendisler veya işletmeciler bulunacak, ama hepsi felsefeden, düşünmeden ve kişilikten yoksun, rengi benzi solmuş ruhsuz robotlardan farksız olacaktır. Yıllardan beri uygulana gelmiş, kaymakam, vali vb gibi mülkî makamlarda görev yapacak eleman yetiştirme projesinin bugün hangi aşamalar gelmiş olduğu ve bu projenin Türkiye’yi nereye savurduğu ortada iken, bu büyük projenin son aşamasına izin vermek toplumsal ihanettir!

Umarım düşüncelerimde yanılıyorumdur. Zaten bu bir niyet okuması idi. Oysa siyasiler halkına daima doğru istikameti gösteren çok basiretli şahsiyetlerdir. Nitekim seçilmişlerin atanmışlara ezdirilmeyeceğini söyleyen siyasiler, Fransa’da Anayasa Konseyi atanmışlarının seçilmişlerin kararını bozmasını Fransa’ya hukuk ve insanlık dersi olarak yorumlama basiretini göstermediler mi? Prof. Dr. İzzettin Önder

11 Mart 2012 Pazar

Milli Eğitim Komisyonu’nda 4+4+4 Kesintili Eğitim İçin Meydan Savaşı

Milli Eğitim Komisyonu'nda AKP milletvekilleri ile CHP'li milletvekilleri arasında kavga çıktı. AKP'liler CHP'li milletvekillerinin kürsüye çıkmasını engellemek için sandalye taşıyarak kürsünün sağ ve solunu tuttu. Duruma itiraz eden CHP'li Engin Altay yerde tekmelendi; Engin Özkoç yumruklandı, sandalyeler kırıldı.

Komisyonda meydan savaşı çıktı, milletvekilleri yaralandı
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda AK Parti milletvekilleri ile CHP'li milletvekilleri arasında kavga çıktı. Yaşanan büyük arbedeye rağmen kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen ve zorunlu eğitimi bölünmüş olarak 12 yıl çıkaran kanun teklifi kabul edildi.

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin görüşüldüğü Milli Eğitim Komisyonu’nda büyük gerginlik yaşandı. AK Partililer 100 civarında milletvekili ile olası bir işgale karşı kürsü önünde barikat kurdu. Büyük gerginliğin yaşandığı olaylar sonrasında basın açıklaması yapan Komisyon Başkanı Nabi Avcı, görüşmeler sırasında CHP'li milletvekillerin komisyonu çalıştırmak istemediğini söyledi. Avcı, görüşmeler sırasında kendisine atılan bir bant kesiciyi de kameralara gösterdi.

Komisyon Başkanı Avcı: Kafama bant kesici attılar

TBMM'DE BÜYÜK KAVGA 
CHP'LİLER OTURACAK YER BULAMADI
Görüşmeler sonrasında CHP milletvekillerinin oturacak yer bulamaması üzerine kavga çıktı. Ak Parti'li ve CHP'li milletvekilleri birbirlerini yumruklarken, CHP'li Altay dengesini kaybederek yere düştü.

Komisyonda, önceden gelen Ak Parti milletvekilleri koltuklara oturarak, toplantının açılmasını beklemeye başladı. Toplantı salonuna gelen CHP milletvekilleri, oturacak yer olmadığını görünce, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, “komisyon işgal edilmiş” diye bağırdı.

CHP milletvekillerinin salona girmemesi nedeniyle tartışma büyüdü. Bu arada, Ak Parti milletvekilleri ve Komisyon Başkanı Nabi Avcı, kameramanların dışarıya çıkmasını istedi.

KAMERAMANLAR SALON DIŞINA İTİLDİ

Toplantı salonun girişinde bekleyen CHP'li milletvekilleri çıkmalarını engelleyince, bazı Ak Parti milletvekilleri kameramanları iterek salondan çıktı.

Yumruklaşma sırasında, CHP Sinop Milletvekili Engin Altay, dengesini kaybederek yere düştü. Altay'ın yerde, Ak Parti milletvekilleri tarafından tekmelendiği iddia edildi.

Bazı Ak Parti milletvekillerinin kavga sırasında, “12 saat kitap okursanız böyle olur” dediği duyuldu.

Gerginlik sürerken, Komisyon Başkanı Nabi Avcı'ya sert bir cisim fırlatıldı. Cismi eline alan Avcı, basın mensuplarına, gösterdi.

Kavga devam ederken, komisyon uzmanı kanun teklifin maddelerini okumaya devam etti. “Söz istiyoruz” diye bağıran muhalefet milletvekilleri, “Kahrolsun faşizm”, “AKP diktatörlüğü sona erecek”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” diye slogan attı.

İNCE: PARLAMENTER DEMOKRASİ FİİLEN SONA ERMİŞTİR

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonundaki kavgayı değerlendirirken, “Parlamenter demokrasi fiilen sona ermiştir. Bu iş bitti” dedi.

İnce, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonundaki kavganın ardından, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve milletvekilleriyle birlikte TBMM'de basın toplantısı düzenledi.

“Yere düşmüş arkadaşımıza tekme atan bir ş....siz vardı” ifadesini kullanan İnce, “Hangi mahkeme ne yapıyorsa yapsın. İnsanlıktan nasibini almamış mahluklar” diye konuştu. İnce, şöyle devam etti:

“AKP'liler, 'bizim çoğunluğumuz var, sizi konuşturmayız, gerekirse döveriz' diyorlar anlayacağınız. Milletvekili dövüyorlar, gazeteci dövüyorlar. Burada bizim can güvenliğimiz de kalmadı. Yüreği olan herkese sesleniyorum; CHP burada. Bunlara ezilmeyeceğiz, pes etmeyeceğiz. Parlamenter demokrasi fiilen sone ermiştir. Bu iş bitti.”

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ise “Bugün çoğunluğun zorbalığının TBMM ve Türk milletinin tarihine geçirildiği gündür. Bugüne kadar ben AKP'nin eğilimini 'otoriter eğilim, otoriter rejim' olarak tanımlıyordum ama otoriter rejim AKP'yi tanımlamakta artık yetersiz kalmıştır, onun da ötesine geçmiştir. CHP bu teklifin peşini bırakmayacaktır” dedi.

CHP milletvekilleri daha sonra, “kahrolsun faşizm” şeklinde slogan attı,

KAVGA SÜRERKEN OYLAMAYA DEVAM EDİLDİ

Komisyonda hareketlilik sürerken teklifle ilgili maddelerin oylamasına devam edilmesi dikkat çekti. Yaklaşık yarım saat süren oylama sonucu teklif Komisyon'da kabul edildi.

4+4+4 teklifi neler getiriyor

MHP'Lİ ŞANDIR: TEKLİF GAYRİMEŞRU

MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, TBMM Milli Eğitim Komisyonunda kabul edilen teklifin gayrimeşru olduğunu söyledi.

TBMM Milli Eğitim Komisyonunun MHP'li üyeleriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Şandır, yaşananların kabul edilemeyeceğini belirterek, 'TBMM'nin şahsiyetine, Türk demokrasisine ve Türk milletine hakaret edilmiştir. Bunun sorumlusu ve müsebbibi AKP iktidarı, başta Başbakan Erdoğan ve AKP yöneticilerdir” dedi.

Türk milletinin geleceğini şekillendiren bir düzenlemenin Komisyon görüşmelerinin yarım saat içinde tamamlandığını anlatan Şandır, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Başbakan'ın talimatıyla AKP milletvekilleri bir fiili durum yaratmış; bizlerin komisyon başkanına ulaşmamızı engellemişlerdir, komisyon üyesi arkadaşlarımızın söz taleplerine yanıt vermemişlerdir. Bugün kabul edilen teklif gayrimeşrudur. İçtüzüğün amir hükümlerine göre görüşülmemiştir, Teklifin Genel Kurula indirilmesi gayrimeşru olacaktır. Bu konuda sorumluluk Sayın Cemil Çiçek'e aittir, TBMM'de milletin iradesi çiğnenmiştir. Bu despotizmdir, tek adam yönetiminin dayatmasıdır. MHP olarak bunu asla kabul etmeyeceğiz. Bu sonucu kabul etmeyeceğiz, Komisyonunu bu kararını yok sayacak ve bu çirkinliği milletimize anlatacağız.”

MHP Grup Başkanvekili yarın Meclis Başkanı'nı ziyaret edecek.

MECLİS BAŞKANI ÇİÇEK YORUM YAPMADI

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Anayasa Platformu Türkiye Konuşuyor Toplantıları'nın 7'ncisi için bulunduğu Antalya'dan ayrılırken havalimanında Milli Eğitim Komisyonu'nda yaşanan gerginlikle ilgili "Ak Partili ve CHP'li milletvekilleri arasında arbede yaşanıyormuş?" sorusu üzerine, "'Muş' üzerine bir açıklama yapmam. Gerçeği bilmem lazım" dedi.Ayrınılar ve resimler için linki tıklayınız

6 Mart 2012 Salı

İbrahim Betil:İlkokulda Başörtüsü Serbest Bırakılsın Kız Erkek Ayrı Okullarda Okusun


İbrahim Betil: 'İlkokulda başörtüsü serbest bırakılsın'
Taraf gazetesinde Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan İbrahim Betil 4+4+4 kademeli eğitim tasarısını eleştirdi ancak Betil, "ilkokulda başörtüsü serbest bırakılsın" dedi. Betil tasarıya birçok eleştiri getirse de gericilik ve piyasacılık ile aslında ne kadar uyumlu olduğunu gösterdi.

ENKA okulları, İstanbul Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı ve Öğretmen Akademisi Vakfı'nın kurucuları arasında yer alan İbrahim Betil, Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in sorularını yanıtladı. 4+4+4 kademeli eğitim tasarısına dönük birçok eleştiri getiren Betil, meslek liselerinin doğrudan özel sektöre bağlanması, ilkokulda türbana serbesti tanınması ve kızların erkeklerden ayrı okullarda eğitim görmesinin ailelerin tercihine bırakılması gibi öneriler dile getirdi.

Betil, tasarının 'ikinci dört yıldan sonra açık öğretim tercih edilebilir' şeklinde değiştirilmesinin doğru olduğunu, erken yaşta açık öğretime izin verilmesinin yanlış olduğunu belirterek "Siz bu yasada en çok neye karşıydınız" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Çocukların dördüncü sınıftan sonra açık öğretime geçebilmelerine, yani dördüncü sınıftan sonra çocukların mesleki eğitime yönlendirilecek olmalarına şiddetle karşıydım ben. Düşünün... 11 yaşındaki çocuğu, “açıktan öğretim alacak” diye evin içine çekeceksiniz. Okul, sadece bilgi aktarımdan ibaret değildir ki! Okul, çocuğun gelişimi için ihtiyaç duyduğu sosyalleşmeyi verir ona. Okul, insanlarla iletişim kurmak, ekip çalışması yapmak, birlikte bir şeyler yaratmak için çocuğa bir ortam sağlar. Kendi yeteneklerini keşfedebilmesinin yolunu açar. Sen 10-11 yaşındaki çocuğu, uzaktan eğitim yapsın diye okuldan alıp evin içine koyduğun zaman, onu bütün bu imkânlardan yoksun kılarsın."

"İlkokulda başörtüsü serbest olmalı"
"Siz, bu eğitim yasasının göründüğünden başka amaçlar taşıdığını mı düşünüyorsunuz?" sorusuna Betil "Bazı insanların böyle bir düşüncesi olabilir. Eğer mesele, inanç meselesiyse, özellikle kızların ergenlik yaşına gelirken başlarını kapatıp, onları, dinî kültürün parçası olmaları için yönlendirmekse... O zaman kız çocukları başlarını kapatsınlar ve okula öyle gelsinler" yanıtını verdi ve Düzel'in "Kız çocukları ilkokulda başlarını örtebilsinler mi?" sorusu üzerine sözlerini şöyle sürdürdü:

"Evet, başını örtsün. Başı örtülü olarak ilkokula gelsin. Yeter ki kız çocukları okula gelsinler, okusunlar. Eğer mesele başı örtüp örtmemekse, ilkokulda başörtüsünün serbest olmasının bence hiç bir sakıncası yok. Hiçbir mesele, kız çocuğunun eğitiminden ve öğretiminden daha önemli değildir! Meseleyi dolaylı yollara çekip de, açık öğretim veya 4+4+4 gibi hiç bilimsel olmayan modellere gitmenin anlamı yok. Dedim ya, dünyada böyle bir model yok."

Betil bu sözleri ile, aile ve devletin çocuğu baskı altına aldığı ve tercihlerini zorla belirlediği yönündeki eleştirilerinin ardından bizzat kendisi çocuğa dönük dinsel zora onay verdiğini belirtmiş oldu.

Meslek liseleri özel sektöre
Betil, meslek liselerindeki eğitimin geri ve kullanılan teknolojinin eski olduğunu, mesleki eğitim yaşının 15-16 olması gerektiğini söyledikten sonra çocukların patronlara köle yapılması anlamına gelebilecek bir öneri ortaya atıyor:

"Oysa devlet, meslek liselerine yatırım yapacağına, fabrikalara teşvik verseydi, fabrika kendi içinde okul kursaydı, o fabrikanın mühendisi ve ustası milli eğitimin denetiminde çocuklara ders verseydi, sonuç çok farklı olurdu. Devlet bina yapıp meslek lisesi açacağına, içeriği gözden geçirsin."

Kız öğrencilere ayrı okula yeşil ışık
İbrahim Betil, aile ve devlet kurumuna dönük eleştirilerinin ardından, muhafazakarlığı ailelerin tercihlerine indirgiyor ve devlet-cemaat-tarikat ağlarının uyguladığı zoru görmezden geliyor. Bu durumda muhafazakar ailelerin talepleri siyaset dışı bir çerçevede 'kişisel tercihe' indirgeniyor.

"Neden bizde eğitim tartışmaları hep küçük kızların eğitimi konusuna takılı kalıyor?" sorusuna Betil şu yanıtı veriyor:

"Çünkü Türkiye’de kızların okullaşması çok düşük. Okullaşma oranı yüzde 98’e ulaştı deniyor ama öyle değil. Okula kayıt başka, okula devam başka. Kızların okula devam ettiğini kanıtlasınlar! Gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim. Ailelerin kafalarının arkasında şöyle bir şey var. Kız çocuk 11-12 yaşında ergenliğe geldiğinde okula giderse, yanlış bir şeyler mi olur diye düşünüyorlar ve daha muhafazakâr bir ortamda okusun istiyorlar. Bu yüzden devlet kız çocukların başlarını örterek okumalarına izin vermeli."

Betil gericiliğe bu kadar açık kapı bırakınca Taraf'ın usta röportajcısı da konuyu kız ve erkek öğrencilerin ayrı okullarda okumasına getiriyor: "28 Şubat’tan önce kız ortaokulları ve liseleri vardı. Bunların açılması bir çözüm olamaz mı?"

Betil de okul kavramı üzerine birçok doğruyu dile getirdikten, okulun sosyalleşme sağlaması, salt bilgi edinimi yeri olmaması gibi argümanları sıraladıktan sonra kız-erkek ayrı okuyabilir deyiveriyor:

"Böyle bir kız-erkek ayırımı, yaşamın gerçekleriyle örtüşmüyor ama bu da tercihe bırakılabilir. Yeter ki kızlar okula gitsin!" (soL - Haber Merkezi)

5 Mart 2012 Pazartesi

ÖSYM'de Kırmızı Kutu Nedir



ÖSYM'de Kırmızı Kutu Nedir
Sınavlarda dedektöre devam, jammer olmayabilir
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir,sınavlarda güvenlik önlemleri kapsamında el dedektörü kullanmaya devam edeceklerini, cep telefonuyla iletişimi kesmeye yardımcı olan jammer konusunda ise maliyetleri nedeniyle arayış içinde olduklarını açıkladı. Demir, “Bu yıl YGS'nin daha hızlı değerlendirilebilmesi için cevap kağıtlarını 'kırmızı kutu' dediğimiz kutularla ayrı olarak ÖSYM'ye taşıyacağız” dedi.

Prof. Demir, sınava girişte adayın yoklamasını yapmaya yardımcı olan barkod sisteminin Ankara'da pilot uygulamasının yapıldığını belirterek, “Onun değerlendirmesini hala yapıyoruz. Barkod okumanın güvenlik adına bir katkısının olmadığını düşünüyoruz. Bu yapılan elektronik yoklama” dedi.

Barkod sisteminin, sınava kaç adayın girdiği, kaçının girmediği konusunda bilgi sağladığını belirten Demir, “Onun dışında güvenlik adına çok fazla bir katkısının olmadığını görüyoruz. Devam edilip edilmeyeceği konusunu o bakımdan değerlendiriyoruz” diye konuştu.

Diğer güvenlik tedbirlerinden sınav sırasında tuvalete çıkmama yasağı, sınavın belli bir bölümünde dışarı çıkmama yasağı, salondan çıkanın geri sınava alınmaması yasağı uygulamasının devam ettiğini vurgulayan Demir, bunlardan asla taviz vermeyeceklerini belirtti.

“Jammer konusunda arayıştayız”
Prof. Dr. Ali Demir, güvenlik tedbiri olarak uygulanan ve cep telefonuyla iletişimi kesmeye yardımcı olan jammer kullanımının sınavlarda uygulanıp uygulanmayacağı sorusu üzerine şunları söyledi:

“Bir hesap yaptığımızda bunun çok da uygulanabilir olmadığını görüyoruz. Sınavın yapılacağı 98 bin salonun her birine bir jammer koyduğunuzu düşünün, çok ciddi bir maliyeti var ve sadece 160 dakika kullanıyorsunuz. Böyle bir yatırım yapıyorsunuz ve 160 dakika kullanıyorsunuz. Binalarda yapalım dediğinizde, o zaman ne kadar etkin olduğu tartışması söz konusu. Bu konuda hala arayış içerisindeyiz.”

Demir, adayların yasak eşyaları sınava getirmemelerini sağlayacaklarını, emniyet güçleri ile ortaklaşa çalışarak adayların el dedektörü ile üst aramalarına devam edileceğini bildirdi.

Her adaya farklı soru kitapçığı
YGS'ye başvuruların alındığını hatırlatan Demir, adayların hangi salonlarda sınava gireceklerine ilişkin atamaların da yapıldığını söyledi.

Sınavın 98 bin salonda yapılacağını vurgulayan Demir, “Adayların huzur ve sükunet içerisinde sınava girmelerini bekliyoruz” dedi.

Her adaya farklı soru kitapçığının bu sene yapılacak YGS'de de kullanılacağının altını çizen Demir, adayların soru kitapçık numarasını cevap kağıdı üzerine doğru kodlamasının önemli olduğunu vurguladı. Demir, “Çünkü bu sayede soru kitapçığı ile cevap kağıdını eşleştiriyoruz. Burada adaylardan dikkat, görevlilerin de bunu kontrol etmelerini istiyoruz. Bunu doğru yaptıklarında sorunsuz bir şekilde sınavı değerlendirip çözümleyebiliriz” diye konuştu.

YGS'nin sonuçları “kırmızı kutu”dan çıkacak
“Bu yıl sınavın daha hızlı değerlendirilebilmesi için cevap kağıtlarını 'kırmızı kutu' dediğimiz kutularla ayrı olarak ÖSYM'ye taşıyacağız” diyen Demir, bu sayede tüm sınav evrakını açmayacaklarını söyledi.

Demir, şunları kaydetti:
“Sadece cevap kağıtlarının kutularını açıyoruz. Böylece bu bize sonuçları açıklamada bir haftaya kadar avantaj sağlıyor. Bunu bütün sınavlarda uygulayacağız. Daha önceden tüm sınav evrakı birlikte geliyordu. Biz bütün kutuları açmak durumunda kalıyorduk. Açıp içerisinden cevap kağıtlarını almak durumundaydık. Ama kırmızı kutuları uyguladığımız zaman sadece cevap kağıtlarının bulunduğu kutuları açıyoruz. Farklılık oluşturmuş oluyoruz, diğerlerini açmadığımız için kutuları daha hızlı ayrıştırabiliyoruz. Adaylara daha çabuk sınav sonuçlarını bildirmek için bunun bir hafta kadar avantaj sağlayacağını düşünüyoruz. İşimizi çok kolaylaştırıyor. Adaylara da zaman olarak avantaj sağlıyor.”

Cevap kağıtlarını kırmızı kutu ile taşıma uygulamasını geçen sene en son yapılan ALES ve ÜDS'de uyguladıklarını bildiren Demir, bunda son derece başarılı olduklarını ve bundan sonraki tüm sınavlarda da uygulayacaklarını belirtti.

Sınava ilişkin tüm hazırlıkların seyrinde gittiğini, bir aksiliğin söz konusu olmadığını vurgulayan Demir, “YGS'yi tüm Türkiye'de 6 bin 400 binada, 98 bin salonda yapmak için hazırlıklarımız tamam” dedi.

Demir, sınava 1 milyon 837 bin 740 adayın gireceğini, 57 bin 744 adayın sınavsız geçiş için başvurduğunu ve böylece toplam 1 milyon 900 bine yakın adayın sınava katılacağı bilgisini verdi.

“İnternet üzerinden dilekçe başvurusunu yapacağız”
ÖSYM'ye, internet üzerinden adayların dilekçe başvurusu gönderebilmelerini bu sene mutlaka yapmaları gerektiğini ifade eden Demir, “O bir yazılım konusu, çalışılıyor. Ümit ederim LYS'deki başvuru kılavuzunda, biz artık kağıtta başvuru dilekçesini kaldırırız. Adaylar online olarak bize itirazlarını yaparlar, zaten cevapları elektronik olarak veriliyor” dedi.

Elektronik sınava da değinen Demir, şu bilgiyi verdi:
“Bu konuyla ilgili yazılım grubumuz çalışıyor. Soru havuzu oluşturma çalışmalarımız var. Orada yoğun çalışıyoruz. Farklı alanlarda soru havuzu oluşturmak için neredeyse her hafta sonu Türkiye'nin değişik yerlerinden davet ettiğimiz akademisyenlere soruları yazdırıyoruz. Orada bir birikim oluşturmaya çalışıyoruz. Bunu yönetecek yazılımı ve arkasından da elektronik sınavı yapmayı planlıyoruz. Çok denenmesi gereken bir şey. Ne zaman gerçekleşeceğine ilişkin bir şey söylemek erken. Önce mevcut sorularla deneme sınavı yapacağız, ardından küçük sınavlarla deneme yapacağız, arkasından onu devreye alacağız, zaman isteyen bir konu.”

“Bilgilendirme toplantıları çok faydalı”
ÖSYM'nin bazı illerde düzenlediği YGS bilgilendirme toplantılarının nasıl gittiği sorusuna karşılık Demir, bu toplantıların sınav merkezi yöneticileri denilen, illerdeki sınavı organize eden kişilerle yapılan toplantılar olduğunu ifade etti.

Geçen sene bu toplantıyı Ankara'da yaptıklarını, bu yıl Sivas, Samsun, Bursa, Şanlıurfa ve İzmir'de yapma kararı aldıklarını bildiren Demir, şöyle dedi:

“Faydalı bir sonuç aldık. Sınav öncesi arkadaşlarla görüşerek zaman çizelgesini konuşuyoruz. Sınav evrakını ne zaman göndereceğiz, saklama merkezlerinden sabah sınav evrakı binalara nasıl taşınacak, binalarda sorumluların yapması gereken konular gibi bütün bu konuları gözden geçirdiğimizde arkadaşların sınavı yapma ve sınavı organize etme özeni daha da iyi oluyor.” Haberin ayrıntısı için linki  tıklayınız

29 Şubat 2012 Çarşamba

Kesintili Eğitin 4+4+4 Sistemi 2012- 2013 Eğitim- Öğretim Yılında Başlayacak

Kesintili Eğitin  4+4+4 Sistemi 2012- 2013 Eğitim- Öğretim Yılında Başlayacak
Son gelişmeye göre, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim  4+4+4 Sistemi uygulaması 2012- 2013 eğitim- öğretim yılında başlayacak. Uygulama,  Bakanlar Kurulu tarafından 1 yıl ertelenebilecek.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Milli Eğitim Bakanı Öğretmenlerin Yeterliliğini Ölçmek için Uygulama Başlatacaklarını Açıkladı

Öğretmenlere performanstan sonra yeterlilik işkencesi 
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğretmenler için bir yeterlilik sistemi uygulamasına geçeceklerini belirterek, "Öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerinin sağlanması, onların yeterliliklerinin ölçülmesiyle ilgili bir uygulamayı da ayrıca koyacağız" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Kültür Üniversitesi işbirliğinde Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen ''YÖNVER Ödülleri'' dağıtım töreninde yaptığı konuşmada, bakanlık olarak aslında hazırlıklarını büyük oranda tamamlandıkları iki uygulamanın olduğunu belirtti.

Bunlardan birinin okul müdürleri, il ve ilçe müdürlerine yönelik olarak performans uygulama sistemi olduğunu dile getiren Dinçer, bundan sonra okulların her birisini yerel, ulusal ve uluslararası başarılarını takip eden, bunları kıyaslayan bir yönetim sistemini uygulamaya koymak için çaba sarf ettiklerini anlattı.

Dinçer, her bir il ve ilçe için stratejik performanslar belirledikleri gibi ulusal düzeyde milli eğitim sisteminin stratejik hedeflerinin ne oranda gerçekleştiğini, yerelde ne oranda başarıyla uygulandığını ortaya koyacak çalışmanın içinde olduklarını ifade etti.

Ömer Dinçer, ''Öğretmenlerimiz için de bir yeterlilik sistemi uygulamasına geçeceğiz. Bunun altını çizerek söylüyorum. Öğretmenler için performans kavramını kullanmadım. Öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerinin sağlanması, onların yeterliliklerinin ölçülmesiyle ilgili bir uygulamayı da ayrıca koyacağız.

PERFORMANS SİSTEMİ EĞİTİMCİNİN DE BAŞINDA...
Dinçer, "Okul yönetimi, il ve ilçe yönetimleri için performans sistemi uygulamasını ortaya koyacağız. Çünkü bu size sübjektif denetimden, ölçümlerden daha çok objektif ve insanların amaca dönük başarılarını belirlemeye yardımcı olacak'' şeklinde konuştu. Özellikle bu zamana kadarki kamu yönetimi tecrübesi sübjektif esaslar üzerinde kurulu olan bir yönetim sisteminden objektif sistemler üzerine dayalı bir yönetim sistemine geçildiğinde bunun çok kolay olmayacağını söyleyen Dinçer, şunları kaydetti:

''Aslında bizim şimdiye kadar çok başarılı olarak gördüğümüz okul, performans sistemini ortaya koyduğumuzda belki de başarılı gözükmeyecektir. Çünkü normalde sezgisel bir zemin üzerine kurulmuş olan bir yapı içinde, propagandasını iyi yapan, halkla ilişkiler çalışmasını iyi yürüten, tanıtım faaliyetlerini etkin şekilde yürüten tüm kurumlar çok başarılı gözükürler. ''birgun.net

13 Ocak 2012 Cuma

YGS Başvuruları 15 Ocak Tarihine Kadar Uzatıldı

YGS Başvuruları 15 Ocak Tarihine Kadar Uzatıldı
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı (YGS) başvurularını 15 Ocak 2012 tarihine kadar uzattı.

Başvurunun yapıldığı son gün sistem kilitlenmiş öğrenciler başvuru yapamamıştı.

23 Aralık 2011 Cuma

ÖSYM'ye Başvuru 3-13 Ocak 2012 Tarihlerinde Yapılacak



ÖSYM'ye  Başvuru 3-13 Ocak 2012 Tarihlerinde Yapılabilecek
ÖSYM başvuru tarihleri  değiştirildi. ÖSYM'ye  başvurular 3-13 Ocak 2012 tarihleri arasında yapılacak.

BASIN DUYURUSU
(22 Aralık 2011)

2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) : Başvurular

2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemine (ÖSYS) başvuru işlemleri, 3-13 Ocak 2012 tarihleri arasında yapılacaktır.

Adaylar, 2012-ÖSYS Kılavuzu ile Aday Başvuru Formuna ÖSYM'nin http://www.osym.gov.trİnternet adresinden ulaşabilirler. Kılavuz dağıtımı ve satışı yapılmayacaktır. Adaylar isterlerse başvuru merkezlerine gönderilen örnek kılavuzları da, başvuru süresi içinde başvuru merkezlerinde inceleyebileceklerdir.

Ortaöğretim Kurumu (Okulu) Müdürlükleri ve ÖSYM Sınav Merkezi Yöneticilikleri ÖSYS’de başvuru merkezi olarak görev yapacaklardır.

Henüz mezun olmamış, son sınıf düzeyindeki adaylar başvurularını okullarının bağlı olduğu başvuru merkezine yapacaklardır. (*)

Mezun durumdaki adaylardan 2010 ve 2011-ÖSYS’nin her ikisine de başvurmamış olanlar ile 2010 veya 2011-ÖSYS’ye başvurmuş olanlardan öğrenim bilgilerinde değişiklik olanlar başvurularını istedikleri başvuru merkezine yapabileceklerdir.

Mezun durumdaki adaylardan 2010 veya 2011 ÖSYS’den birine başvuru merkezi aracılığıyla başvurmuş olan ve öğrenim bilgilerinde değişiklik olmayanlar başvurularını; isterlerse bireysel olarak İnternet aracılığıyla, isterlerse diledikleri bir başvuru merkezine başvurarak yapabileceklerdir.


2012-ÖSYS’ye (Sınavsız Geçiş dâhil) ilişkin başvurma, başvurma koşulları, sınav, değerlendirme ve yerleştirme ile ilgili kurallar ve işlemler 2012-ÖSYS Kılavuzunda yer almaktadır. 2012-ÖSYS’ye başvurmak isteyen adayların bu Kılavuzu dikkatle incelemeleri gerekmektedir.

                                                                                                  Adaylara ve kamuoyuna duyurulur.
                                                                                                         ÖSYM BAŞKANLIĞI

(*) Van ilimizde yaşanan deprem nedeniyle bu ilimizde yer alan okullarda öğrenim gören, ancak deprem nedeniyle öğretime devam edilemediği için diğer ortaöğretim kurumlarına nakledilerek burada öğrenimine devam eden ve 2012-ÖSYS’ye başvurmak isteyen son sınıf öğrencileri, öğrenime devam ettikleri ortaöğretim kurumunda başvurularını yapacaklardır. Öğrenime devam ettikleri okul Başvuru Merkezi değilse Okul Müdürlükleri tarafından diğer öğrenciler gibi en yakın Başvuru Merkezine yönlendirileceklerdir. Bu konuda Okul Müdürlükleri adaylara her türlü kolaylığı göstereceklerdir.

ÖSYM Başvuru Tarihleri 3-13 Ocak 2012 Olarak Değişti

ÖSYM Başvuru Tarihleri 3-13 Ocak 2012 Olarak Değişti
ÖSYM başvuru tarihleri  belli oldu, başvurular 3-13 Ocak 2012 tarihleri arasında yapılacak.

BASIN DUYURUSU
(22 Aralık 2011)

2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) : Başvurular

2012 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemine (ÖSYS) başvuru işlemleri, 3-13 Ocak 2012 tarihleri arasında yapılacaktır.

Adaylar, 2012-ÖSYS Kılavuzu ile Aday Başvuru Formuna ÖSYM'nin http://www.osym.gov.trİnternet adresinden ulaşabilirler. Kılavuz dağıtımı ve satışı yapılmayacaktır. Adaylar isterlerse başvuru merkezlerine gönderilen örnek kılavuzları da, başvuru süresi içinde başvuru merkezlerinde inceleyebileceklerdir.

Ortaöğretim Kurumu (Okulu) Müdürlükleri ve ÖSYM Sınav Merkezi Yöneticilikleri ÖSYS’de başvuru merkezi olarak görev yapacaklardır.

Henüz mezun olmamış, son sınıf düzeyindeki adaylar başvurularını okullarının bağlı olduğu başvuru merkezine yapacaklardır. (*)

Mezun durumdaki adaylardan 2010 ve 2011-ÖSYS’nin her ikisine de başvurmamış olanlar ile 2010 veya 2011-ÖSYS’ye başvurmuş olanlardan öğrenim bilgilerinde değişiklik olanlar başvurularını istedikleri başvuru merkezine yapabileceklerdir.

Mezun durumdaki adaylardan 2010 veya 2011 ÖSYS’den birine başvuru merkezi aracılığıyla başvurmuş olan ve öğrenim bilgilerinde değişiklik olmayanlar başvurularını; isterlerse bireysel olarak İnternet aracılığıyla, isterlerse diledikleri bir başvuru merkezine başvurarak yapabileceklerdir.


2012-ÖSYS’ye (Sınavsız Geçiş dâhil) ilişkin başvurma, başvurma koşulları, sınav, değerlendirme ve yerleştirme ile ilgili kurallar ve işlemler 2012-ÖSYS Kılavuzunda yer almaktadır. 2012-ÖSYS’ye başvurmak isteyen adayların bu Kılavuzu dikkatle incelemeleri gerekmektedir.

                                                                                                  Adaylara ve kamuoyuna duyurulur.
                                                                                                         ÖSYM BAŞKANLIĞI

(*) Van ilimizde yaşanan deprem nedeniyle bu ilimizde yer alan okullarda öğrenim gören, ancak deprem nedeniyle öğretime devam edilemediği için diğer ortaöğretim kurumlarına nakledilerek burada öğrenimine devam eden ve 2012-ÖSYS’ye başvurmak isteyen son sınıf öğrencileri, öğrenime devam ettikleri ortaöğretim kurumunda başvurularını yapacaklardır. Öğrenime devam ettikleri okul Başvuru Merkezi değilse Okul Müdürlükleri tarafından diğer öğrenciler gibi en yakın Başvuru Merkezine yönlendirileceklerdir. Bu konuda Okul Müdürlükleri adaylara her türlü kolaylığı göstereceklerdir.

10 Aralık 2011 Cumartesi

YÖK'ün Yeni Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya Oldu

YÖK'ün Yeni Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya Oldu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK Başkanını atadı.Gül YÖK Başkanlığı'na İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'yı atadı.


Abdullah Gül, YÖK Başkanlığı'na Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya'yı atadı.
Yusuf Ziya Özcan'ın bugün görev süresinin dolmasıyla, Abdullah Gül'den YÖK'e yeni bir atama bekleniyordu. Köşk'ün tercihi belli oldu. Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamayla, Abdullah Gül'ün, YÖK Başkanlığı'na İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'yı atadığı öğrenildi.

İstanbul Şehir Üniversitesi, Gülen cemaatiyle bağlantılı Bilim ve Sanat Vakfı tarafından 2008 yılında kuruldu. Şehir Üniversitesi, Cevizli’deki TEKEL arazisini gasp etmesiyle gündeme gelmişti. Üniversite’nin kuruluşunda en etkili isimlerden biri Ahmet Davutoğlu. Yeni YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya da Ahmet Davutoğlu'na yakınlığıyla biliniyor. Çetinsaya aynı zamanda Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın da üyesi.sol.org.tr

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yeni YÖK Başkanını atadı.Gül İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'yı YÖK Başkanlığı'na atadı.

Gökhan Çetinsaya Kim 
İstanbul'da 1964 yılında doğan Çetinsaya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1985'te mezun oldu. Aynı fakültede 1988'de yüksek lisansını tamamlayan Çetinsaya, 1994'te University of Manchester Ortadoğu Araştırmaları Bölümünden doktora unvanını aldı.

Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde araştırma görevlisi olarak 1986-1994 yılları arasında çalışan Çetinsaya, 1995-1999 yıllarında yardımcı doçent ve 1999-2002 yıllarında ise doçent olarak görev yaptı.

2002-2008 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde çalışan Çetinsaya, 2005 yılında profesör oldu.
Çetinsaya, 2000-2001 yılında Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği, 2002-2005 yıllarında İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölüm Başkanlığı, 2003-2005 yıllarında İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu Üyeliği ve 2003-2005 yıllarında ise İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde çeşitli anabilim dalı başkanlığı görevlerinde bulundu.

Gökhan Çetinsaya, 2001 yılında University of London, School of Oriental and African Studies, 2004'te Free University of Berlin, Institute for Turcology ve 2007-2008'te Woodrow Wilson International Center for Scholars'ta misafir araştırmacı olarak çalıştı.

Amerika Ortadoğu Çalışmaları Cemiyeti (Middle East Studies Association of North America, MESA) 1994 Malcom H. Kerr Sosyal Bilimler Doktora Tez Ödülü Birinciliğini kazanan Çetinsaya, İngiltere Ortadoğu Çalışmaları Cemiyeti (British Society for Middle Eastern Studies, BRISMES) 1995 Leigh Douglas En İyi Doktora Tezi Ödülü'nü de kazandı.

Çalışma alanları arasında, Osmanlı ve Modern Türkiye Tarihi (19. ve 20. Yüzyıl), Ortadoğu Tarihi ve Siyaseti (19. ve 20. Yüzyıl) ve Türk Dış Politikası olan Çetinsaya'nın ulusal ve uluslararası birçok makale ve tebliğinin yanı sıra Ottoman Administration of Iraq, 1890-1908 adlı bir kitabı yayımlandı.

2008 yılından itibaren İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüten Çetinsaya, evli ve 2 çocuk babası.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Türkiye Voleybol Federasyonu (TVF) Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi


O lise sadece voleybolcu yetiştirmek istiyor
Dünya Şampiyonu Voleybol Yıldız Bayan Milli Takımında, Türkiye Voleybol Federasyonu (TVF) Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Kulübünden üç oyuncunun olması dikkat çekti. Dikkat çeken sadece oyuncu sayısı değildi aslında. Lisenin adındaki ‘güzel sanatlar’ ibaresi de merak uyandırıyordu.

23 Ağustos 2011 Salı

YÖK Başkanı Özcan 4-5 Yıl Sonra Olgunluk Sınavı Yaparız


YGS ve LYS aynen devam
YÖK Başkanı Özcan, Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sisteminde bir değişiklik planlanmadığını belirterek, ''Belki 4-5 yıl sonra birinci basamak sınavını kaldırır, yerine eskiden yapılan olgunluk sınavı gibi bir sınav yaparız'' dedi.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

18 Haziran 2011 Cumartesi

Eğitim Sen YÖK LYS'de Yaşananların Üzerini Örtmeye Çalışıyor


Eğitim Sen: "Lys Üzerinden Yaşananların Üzeri Örtülmeye Çalışılıyor"
Eğitim Sen, "LYS üzerinden komplo teorileri üretilerek yaşananların üzerinin örtülmeye çalışıldığını" bildirirdi.
Eğitim Sen'den yapılan "LYS üzerinden komplo teorileri üretilerek yaşananların üzeri örtülmeye çalışılıyor" başlıklı yazılı açıklamada, "YÖK Başkanı Özcan'ın devletin üst kademelerinde görevli bir kişiden "LYS soruları çalınacak ve bir AK Parti milletvekilinin e-mail adresinden tüm Türkiye'ye dağıtılacak' şeklinde ihbar aldığını ve sınavın güvenlik önlemlerinin en üst düzeye çıkarıldığını söylemesi bir komedinin ötesine geçememektedir" denildi. Açıklamada, şöyle devam edildi: 

17 Haziran 2011 Cuma