AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2014 Pazar

Ali İsmail'e Son Tekmeyi Atan Polis Mevlüt Saldoğan TBMM'nın Gündeminde

Ali İsmail'e Son Tekmeyi Atan Polis Mevlüt Saldoğan TBMM'nın Gündeminde
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Ali İsmail Korkmaz'ı döverek öldüren polislerden  son tekmeyi atan Mevlüt Saldoğan'ın AKP Batman Milletvekili Ziver Özdemir ile defalarca telefon görüşmesi yapmasını verdiği soru önergesiyle TBMM'nın gündemine taşıdı

CHP milletvekili Ağbaba, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesi şöyle:

"Dövülerek öldüren Ali İsmail Korkmaz davasının tutuklu sanığı olan ve kendisine öğretildiği gibi ’Zaten ayağım ağrıyordu, o yüzden şiddetli tekme atmadığımı düşünüyorum’ diyerek yargı sistemiyle dava sürecinin başından bu yana dalga geçen polis memuru Mevlüt Saldoğan’ın bu lakayıt tavrı için gücünü nereden aldığı basına yansıyan telefon kayıtlarıyla ortaya çıkmıştır. Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşan kayıtlarda Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldüren ve soruşturmada adları geçen fırın sahibi ve çalışanlarını da öldürmeye teşvik eden Saldoğan’ın, AKP Batman Milletvekili Ziver Özdemir ile defalarca görüştüğü ortaya çıkmıştır.

TİB tarafından Kayseri’ye iletilen bu kayıtlar, halen devam eden Ali İsmail Korkmaz davasında mahkemenin bağımsızlığına ve şeffaflığına dair halkın ve bizlerin haklı şüphelerini artırmaktadır. 

Bu kapsamda; 

AKP Batman Milletvekili Özdemir’in sanık polis memuru Saldoğan ve diğer polislerle olan ilişkisi bilginiz dahilinde midir? 

Görüşme ayrıntılarında, Milletvekili Ziver Özdemir’in tutuklu polis memuru Mevlüt Saldoğan’ın dava sürecini etkilemek amaçlı bir konuşma var mıdır? 

Sanıklar, polisler ve AKP milletvekili arasında geçen görüşmelerin kamuoyuna açıklanması gerektiğini düşünüyor musunuz? 

Tutuklu olan bir şahsın cep telefonunu kullanarak bir Milletvekilini araması mümkün müdür? 

Yasal olmayan bir şekilde tutuklu iken telefon görüşmesi yapmasına olanak sağlayanlar kimlerdir? 

Bu konuda bir soruşturma yapılmış mıdır? 

Tutuklu olsa bile telefon görüşmelerine devam etme özgürlüğü ve imtiyazı bulunduğu ortaya çıkan Saldoğan gibi kaç tutuklu ve hükümlüye bu olanaklar sağlanmıştır? 

Sebepsiz yere bir insanı darp ederek kasten adam öldürmekten yargılanan Saldoğan ile defalarca görüşen AKP Batman Milletvekili Özdemir hakkında yasal işlem başlatılacak mıdır? 

Tüm bu görüşme kayıtlarından sonra Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi atarak ölümüne sebep olanların iktidar partisi ve onun milletvekili olduğunu düşünüyor musunuz?"

1 Temmuz 2014 Salı

Recep Tayyip Erdoğan AKP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Oldu

Recep Tayyip Erdoğan AKP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Oldu
AKP Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Olduğunu açıladı. Şahin, “Biz tüm milletvekili arkadaşlarımızın imzasını topladık. İttifakıyla adayımızı belirledik. 12 Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan” dedi.

25 Haziran 2014 Çarşamba

AKP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan

Bülent Arınç Açıkladı: AKP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaptığı açıklamada "Cumhurbaşkanı adayımız 1 Temmuz Salı günü açıklanacak. Büyük ihtimalle Recep Tayyip Erdoğan olacak." dedi. 

1 Haziran 2014 Pazar

Yalova'da CHP Ağrı'da BDP Kazandı

Yalova'da CHP Ağrı'da BDP Kazandı
Yalova ve Ağrı'nın da aralarında bulunduğu 14 yerde iptal edilen yerel seçimler 1 Haziran 2014 Pazar günü yapıldı. 

AĞRI:
Açılan sandık 164
BDP: 20312
AKP: 15083

YALOVA:
CHP:  27712  
AKP: 27506  
MHP:    792  

İlk sonuç Bayburt'un Aydıntepe ilçesinden geldi. Kesin olmayan sonuçlara göre, MHP Adayı Haşim Şentürk, 877 oyla belediye başkanlığını aldı. AKP ise 682 oyla ikinci parti oldu. Belediye Başkanlığı'nı AKP'den alan MHP'liler ilçe merkezinde kutlama başladı.

İkinci sonuç ise Erzincan'ın Tercan ilçesine bağlı Çadırkaya beldesinden geldi. Çadırkaya Belediye Başkanlığı'nı Saadet Partisi adayı İshak Birol kazandı. Saadet Partisi adayı İshak Birol 520 oy aldı. MHP adayı Sait Durgun, 476 oyla ikinci oldu. AKP adayı ise sadece 12 oy alabildi.

Üçünçü seçim sonucu ise Çorum'un Ortaköy ilçesine bağlı Aşdavul beldesinden geldi. Kesin olmayan sonuçlara göre CHP adayı Dursun Uzunca, seçimi 6 oy farkla kazandı. Bin 605 geçerli oyun kullanıldığı 6 sandıkta CHP adayı Dursun Uzunca'ya 792 oy, AKP adayı Mehmet Çelik'e 786 oy, MHP adayına 10 oy, Saadet Partisi adayına 8 oy çıktı.

Kapatılan beldenin mahkeme kararıyla açıldığı Afyonkarahisar'ın Emirdağ ilçesine bağlı Gömü beldesinde ise seçimi AKP kazandı. AKP adayı Hakkı Tekin 506 oyla başkan seçildi.

Seçimlerin yenilendiği merkezlerden Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlı Eymir Beldesi'nde de belediye başkanlığı seçimini AKP aldı. AKP adayı Çetin Mertoğlu 778 oy alırken, MHP adayı Recep Katrancı 701 oyda kaldı.

Bitlis'in Güroymak ilçesinde yapılan belediye başkanlığı seçimini ise BDP'li aday Mehmet Emin Özkan kazandı. Özkan, 5 bin 493 oy aldı. AKP'li aday Hüseyin Mutlu ise 4 bin 235 oyda kaldı.

Aydın'ın Buharkent ilçesinde ise resmi olmayan sonuçlara göre belediye başkanlığı seçimini 3 bin 823 oyla AKP adayı Mehmet Erol kazandı. MHP adayı Yusuf Vural 3 bin 62 oy aldı. CHP'nin adayı Hüsamettin Başoğlu ise bin 126 oy aldı.

Çankırı'nın Şabanözü ilçesinde belediye başkanlığı seçimini kazanan MHP oldu. MHP adayı Mustafa Karakaya 2 bin 558 oyla birinci oldu. AKP'li aday Ali Çapçı ise 2 bin 367 oyda kaldı. Mustafa Karakaya, Şabanözü ilçesine bağlı Gürpınar beldesinde belediye başkanlığı yapmıştı.

Kastamonu'nun Çatalzeytin ilçesinde resmileşmeyen sonuçlara göre AKP adayı Musa İnsan Uğuz, seçimi kazandı. AKP'li Uğuz 848 oy aldı, MHP'li Ahmet Demir ise 770 oy aldı.

Niğde merkez Bağlama beldesinde ise seçimi yüzde 50'yi aşkın oyla CHP adayı kazandı...

Eskişehir'in Mahmudiye ilçesinde seçimi CHP adayı kazandı.. CHP'nin oy oranı yüzde 58 olarak belirlendi. 

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Soma Faciasında Madenciyi Tekmeleyen Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel Görevden Alındı

Soma Faciasında Madenciyi Tekmeleyen  Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel Görevden Alındı
Soma maden faciasında bir madenciyi acımasızca tekmeleyen  Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel görevinden alındı.

Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, 301 maden işçinin hayatını kaybettiği soma kömür madeni faciasında, Başbakan'ın konvoyundaki bir araca tekme atan madenciyi  yerlerde acımasızca tekmelemişti.

Ancak daha sonra Yerkel'in sadece Başbakanlık özel kalemdeki görevinin sonlandırıldığı, "Başbakan Müşaviri" unvanının devam ettiği ortaya çıktı.

22 Mayıs 2014 Perşembe

Başbakan Erdoğan'dan Gastroenteroloji Doktoruna Sürpriz Ziyaret

Başbakan Erdoğan'dan Gastroenteroloji Doktoruna Sürpriz Ziyaret  
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, doktoru Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Sadettin Hülagü’nün muayenehanesine gitti.  

Başbakan Erdoğan İzmit Karabaş Mahallesi’nde evi ve muayenehanesi bulunan, kedisinin de doktorluğunu yapan Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Sadettin Hülagü’nün muayenehanesine giderek yaklaşık bir saat kaldı.

Ziyaretin ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Prof. Dr. Sadettin Hülagü, "Başbakan sadece ziyaret etti. Başka birşey yok. Eve nezakat ziyaretinde bulundu. Kendisini uzun süredir tanıyorum. Evde muayene olmaz. Eşimle görüşmek istedi" dedi.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Danıştay'ın Kuruluş Yıldönümü Konuşması Tam Metni

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Danıştay'ın Kuruluş Yıldönümü Konuşması Tam Metni
Türkiye Barolar Birliği  Başkanı Metin Feyzioğlu Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde konuştu. Feyzioğlu konuşurken törende bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Edepsizlik yapıyorsun" diyerek salonu terk etti.

TBB, Feyzioğlu'nun konuşmasının tam metnini kendi  internet sitesinden yayınladı.

İşte konuşma:

Sayın Cumhurbaşkanım,

Huzurlarınızda, Danıştay’ın Sayın Başkanı’nın ve tüm idari yargı mensuplarının şahıslarında, Danıştay’ın 146. Kuruluş Yıldönümü’nü kutluyorum. Görevi, yurttaşı idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı korumak olan bu önemli kurumun, hukukun üstünlüğü ve demokratik hukuk devletinin vazgeçilmezi olduğunu vurgulamak istiyorum.

Bugünümüzü ve parlak olacağından emin olduğum yarınlarımızı borçlu olduğumuz Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve Cumhuriyetimizi kuran tüm devlet adamlarını ve ayrıca Danıştay şehidimiz Mustafa Yücel Özbilgin'i rahmetle anıyorum.

Bugün Engelliler Haftası’nın ilk günü. Türkiye’de 8.5 milyon engelli yurttaşımız var. Anayasamızda engellilere yönelik pozitif ayrımcılık hükmünün, toplumsal yaşamın her alanında eksiksiz olarak uygulanmasını dileyerek sözlerime başlıyorum. Esasen engelli yurttaşlarımızın taleplerinin asla ayrıcalık veya kendileri için ayrımcılık olmadığını, talep edilenin, eşit yurttaşlık temelinde toplumsal hayata katılmaktan ibaret olduğunu dikkatlerinize sunuyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Daha birkaç gün önce, 3 Mayıs “dünya basın özgürlüğü günü”ydü; gazeteciler, hür basın için ağızları bantla kapalı olarak yürümek suretiyle basına yönelik sansürü protesto ettiler ve tutuklu meslektaşlarına özgürlük istediler. Dileriz bundan sonraki yürüyüşler protesto değil, kutlama yürüyüşleri olur.

Hukuk devletinin tanımlayıcı unsuru olan hukuki güvenlik ilkesi, etkin bir idari yargı denetimi olmaksızın hayata geçirilemez. Hukukun üstünlüğüne inanan, insan onurunun korunmasını gözeten, şeklen değil, özde adalet dağıtmayı esas alan bağımsız ve tarafsız bir yargı, demokrasinin ve hukuk devletinin asli unsurudur. Böyle bir yargı, herkeste saygı uyandırır, hukuka uygun davranan herkese güven aşılar.

Unutmayalım ki adaletin tecelli ettiği mahkemeler, hepimizin son sığınağıdır, umut kapılarımızdır. Bu kapıların kapanması, ihtiyaç halinde kolay kolay açılmaması ya da çok geç açılması, hukuk güvenliğini derinden sarsar. Başka bir deyişle, yargının adil davranmadığının yaygın kanaat haline gelmesi, yurttaşların mahkemelerde haklarını alamayacaklarını düşünmeye, suçsuz olsalar bile mahkûm edileceklerinden korkmaya başlamaları durumunda, mülk yani ülke temelsiz kalır. Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar. Adaletsiz demokrasi olmaz. Demokrasilerde siyasi partiler, iktidara, yargı tarafından denetlenmeyi peşinen kabul ederek talip olurlar. Elbette bu denetim siyasi değil, hukuki bir denetim olmalıdır. Şu halde yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, etkinliği, güvenilirliği, her insan için ekmek kadar, su kadar, hava kadar yaşamsal önemdedir. Türkiye’de görevini sorumluluk duygusuyla, fedakârca yerine getirerek adalet dağıtmaya çabalayan binlerce avukat, hâkim ve savcı vardır. Kuşkusuz insanın söz konusu olduğu her yerde insandan kaynaklanan sorunlar da olur. Bu sorunların hiçbiri çözümsüz değildir. Yapılması gereken, yargıya, yargı dışı her türlü müdahaleyi önleyen, güvenilir bir sistemin kurulmasıdır. Bu görev hepimizindir. Çözümler kavga ederek değil, konuşarak bulunur.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Bugün avukatlık mesleğinin sorunlarını çözecek, böylece yetmiş altı milyon insanımızın teorik anlamda sahip oldukları hakları kullanabilmelerini sağlamak suretiyle “birey olma mücadelesi”ni başarıya ulaştıracak bir Avukatlık Kanunu’na acilen ihtiyacımız vardır. Böyle bir kanun, ancak Türkiye Barolar Birliği ve baroların öncülüğünde hazırlanabilir. Biz, bu amaçla, Türkiye’nin tüm bölgelerinden katılım sağlayarak, bir çalışma komisyonu kurduk ve taslağımızı hazırladık. Bütün barolarımızdan gelecek görüşler doğrultusunda son şeklini vereceğiz. Aynı dönemde, Adalet Bakanlığı çatısı altında ayrı bir komisyon daha kuruldu; biz sorunları birlikte çözme irademizin gereğini yaparak o komisyona da katıldık. Bahsettiğim komisyonca hazırlanan ve Adalet Bakanlığınca üzerinde bir kısım değişiklikler yapılarak ilgili kurumların görüşüne sunulan taslağın, baroların delege yapılarını temsilde adaleti hiçe sayarak düzenleyen, avukatlığı sermaye şirketleri eliyle yürütülen ticari bir faaliyet haline getiren, şubeleşmeye izin vermek suretiyle büyük şehirlerde kurulan şirketlerin diğer şehirlerimizdeki avukatlarımızın yaşama alanlarını ellerinden alan düzenlemeleri başta olmak üzere, çeşitli hükümlerine dair çekincelerimizi de ortaya koyduk. Bunları burada tek tek açıklayarak vaktinizi almayacağım. Ancak hem mesleğimiz, hem hukuk devleti açısından hayati sorunumuzun, çağdaş bir hukuk eğitiminin yanında, bir an önce avukatlık stajına başlama sınavının ve avukatlığa giriş sınavının getirilmesi olduğunun altını çiziyorum. Görüşe gönderilen taslakta, sınavın Adalet Bakanlığı tarafından yapılması öngörülmektedir. Hâkimlik ve savcılık sınavı Türkiye Barolar Birliği tarafından yapılmadığına göre, avukatlık sınavının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasının öngörülmesini anlamak mümkün değildir. Bu, yeni bir vesayet düzenlemesidir. Öte yandan hali hazırda hukuk fakültelerinde okuyan kırk bir bin öğrenci sınavdan muaf tutulmaktadır. Bu, bugün görev yapmakta olan avukat sayısının en fazla beş yıl içerisinde neredeyse yarı yarıya artması, buna bağlı olarak mesleğin sürdürülebilmesinin imkânsız hale gelmesi demektir. Hukuk fakültelerinde okumakta olan öğrencilerin sınavdan muaf tutulması, onların menfaatine değil, tam aksine zararınadır. Çünkü mesleği sürdürülemez hale getirecek bu orantısız artış, hem mesleğin, yani savunmanın, dolayısıyla demokrasinin kalitesini düşürecek, hem de başa çıkılamaz rekabet genç avukatların geleceklerini karartacaktır.

Kanunla sınav getirilinceye kadar geçerli olmak üzere, staja girişi ve staj bitirmeyi değerlendirme koşullarına bağlayan yönetmelik değişikliği, Avukatlık Kanunu’nun Türkiye Barolar Birliği’ne verdiği yetkiye dayanılarak kabul edilmiş ve Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Başbakanlık’a gönderilmiştir. Ancak Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, usulüne uygun kabul edilmiş bulunan yönetmeliği yayımlamaktan kanuna aykırı bir şekilde imtina etmiştir. Resmi Gazete’nin basılmasından sorumlu olan bir idari makamın kendinde hukuka uygunluk denetimi yapma yetkisini görmesi, hem kanun koyucu hem yargı organı yerine geçmesi, hukuk devletinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediği bir devlette rastlanması mümkün olmayan bir durumdur. Bu Genel Müdürlük aynı yaklaşımla, bundan böyle, kanunların anayasaya aykırı olup olmadığını da denetleyecek midir? Fonksiyon gaspı teşkil eden hukuka aykırı bu işleme karşı iptal davası açılmıştır.

Danıştay’da meslektaşlarımızın dosya sorgulamalarına getirilen idari kısıtlamaların ve ön büro uygulamasındaki bir kısım hususların mesleğimizi gereği gibi yapmamızı engellediğini, dolayısıyla yurttaşları mağdur ettiğini ve kanuna aykırı olduğunu dile getirmek istiyorum. Bu sorunların dialog yoluyla çözüleceğini ümit ediyoruz.

Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, meslek odaları değildir; devletin üç erkinden biri olan yargı erkinin içinde kurucu unsur olan avukatların örgütlü gücüdür. Bu sebeple, baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin, Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 110. maddelerinden kaynaklanan, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak görevi vardır. Bu görevin layıkıyla yerine getirilmesi, tüm toplumun menfaatinedir. Maalesef Danıştay’ın son dönem kararlarında, baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin kanunun anılan maddelerinden kaynaklanan dava açma yetkisi sınırlanmaya başlanmıştır. Bu, avukatlık mesleğinin ve baroların tarihsel gelişimini, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin sağlanmasındaki vazgeçilmez rolünü görmezden gelmek, yurttaşı ve özellikle yurttaşların çevre hakkını savunmasız bırakmaktır.

Kamu görevlilerinin atama ve nakillerine ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda idarenin savunması alınmadan yürütmeyi durdurma kararı verilemeyeceğine dair İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinde yapılan değişiklik ile atama ve nakil işleminin iptali halinde kamu görevlisinin eski kadrosuna başka birinin atanması durumunda o kadroya atanamayacağına dair aynı Kanun’un 28. maddesinde yapılan değişiklik birlikte değerlendirildiğinde, atama ve nakil işlemlerinde etkin idari yargı denetiminin kalmadığı görülmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından son şekli verilen idari yargıda belirleyici olan İdari Dava Daireleri Kurulu ve Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun yeniden yapılandırıldığı Danıştay Kanunu Tasarısı’nda, ihale, kamulaştırma, özelleştirme, kıyıların korunması, ÇED raporları ve kentsel dönüşüm gibi sorunlu alanlara dair idari işlemler ile kararlardan doğan uyuşmazlıklarda, dava ve temyiz sürelerinin kısalmasına, idarenin bu işlem ve kararlarına ilişkin verilen yürütmenin durdurulmasına itiraz yolunun kapatılmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu yanlışlıkların kanunlaşmaması için bireyin en önemli güvencelerinden olan Danıştay’ın ve ilgili herkesin gerekli hassasiyeti göstermesini bekliyoruz.

Öte yandan idari yargı kararlarına uyulmasında gecikme gösterilmesi veya bazen hiç uyulmaması, yurttaşları idari yargının güvencesinden fiilen yoksun bırakmaktadır. Hukuk devletinde, idare, mahkeme kararlarına, bu kararların içeriğinden memnuniyet duymasa da uymak zorundadır.

Bu konuda son olarak, Danıştay'ın emsal teşkil eden kararlarının idarece benzer olaylara çekinmeden uygulanması hem yurttaşları önemli sıkıntılardan kurtaracak hem de dava sayısı ciddi şekilde azalacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Son dönemde yaşadığımız ve geçmişin yasakçı zihniyetini çağrıştıran sosyal medyaya yönelik idari veya yargısal engellemeler, Anayasamıza, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a aykırıdır. Üstelik erişimi top yekûn engellemek teknik olarak da mümkün değildir. Yani atılan taş, zedelenen itibara değmemiştir.

Bu engellemelere karşı idari yargının yürütmeyi durdurma kararlarıyla, Anayasa Mahkemesi’nin ihlali tespit edici kararları isabetli olmuştur. Söz konusu kararları hepimiz soğukkanlılıkla değerlendirmeli, eleştirilerimiz varsa bunları da yapıcı bir şekilde ortaya koymalıyız. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Burada zarar, ortak zarardır. Birbirlerine saygı duyarak iletişim kuranlar ise, ortak akla ulaşır.
2011 senesinde Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılmasını mutlulukla karşılamış idik. Hatırlanacak olursa, 2011 ve 2012 senelerinde Taksim’de coşkulu kutlamalar gerçekleşmiş, hiçbir olay olmamıştı. Bu sene, Anayasa’nın 34. maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarına aykırı olarak getirilen yasak ise, halkı polisle çatıştırmak isteyen provokatörlere uygun iklimi hazırlamış, artık görmek istemediğimiz pek çok üzücü olay yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Maalesef polis, şiddete başvuran ile barışçıl gösteri hakkını kullanmak isteyenleri birbirinden yine ayırmamış, orantısız güç kullanımı yoluna gitmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Zat-ı Alinize ve buradaki muhterem heyete iletmek üzere, üzerimde bir selam borcu var. Van’da konteyner kentte yaşamaya devam eden kiracıların selamı. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet, yurttaşın barınma ihtiyacını gidermek zorundadır. Deprem, kiracı-mal sahibi ayrımı yapmadan binaları yıkıp insanlarımızı öldürmüş, deprem konutları ise öncelikli olarak mal sahiplerine ve yalnızca bir kısım kiracıya ise kurayla tahsis edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu insanlarımızın mağduriyetini giderebilecek kudrete kuşkusuz sahiptir. Basit bir yönetmelik değişikliğiyle bile çözüm bulunabileceğini düşündüğümüz bu sorunun kısa sürede giderilmesini dileyerek bu selamı sizlere iletiyorum.

30 Mart yerel seçimlerini geçirdik. Açıkça ifade etmek gerekirse, siyasetin dilinin keskinleştiği, buna bağlı olarak toplumda kutuplaşmaların arttığı bir süreç yaşadık. Artık yaraları sarma zamanıdır. Toplumun yeni gerginliklere tahammülü yoktur. Derslerimizi almalı ve yola devam etmeliyiz. Bu noktada üç önemli hususa değinmek istiyorum.

Bunlardan ilki, seçim hukukunda ispatın belgeye dayanmak zorunda olduğu ve mevzuatın, siyasi partilere oy verme ve sayım işlemlerine nezaret etme yetkisini tanımış olmasıdır. Şu halde, mevzuatın kendilerine tanıdığı nezaret etme ve tutanak toplama yetkilerini gereği gibi kullanmayan siyasi partiler, görevlerini aksatmış olur. Böyle bir durumda, seçim sonuçlarına yapılan itirazlar da yeterli dayanaktan yoksun kalır. Delillendirilmemiş itirazlara dayanarak sandığı şaibeli ilan etmek, sandığı itibarsızlaştırmaktır. Demokrasi, kuşkusuz seçim sandığından ibaret değildir, fakat seçmenin seçimler yoluyla iktidarın değişmeyeceğini düşünmeye sevk edilmesi, demokrasiye büyük zarar verir. Bu arada en büyük zararı da muhalefet partileri görür. Çünkü sandık yoluyla iktidarı değiştiremeyeceğini düşünen seçmenler, yılgınlığa düşerler ve en önemli yurttaşlık haklarından olan seçme haklarını kullanmaktan vazgeçebilirler. Öyleyse yapılması gereken, siyasi partilerin, seçim mevzuatının kendilerine yüklediği gözetim ve denetim sorumluluğunu disiplinli bir organizasyon içinde eksiksiz yerine getirmeleridir. Ancak bunlar yapıldıktan sonra varsa şaibe iddiaları ileri sürülmeli ve gereğinin yapılması beklenmelidir.

Seçimlere ilişkin değinmek istediğim ikinci husus, kim tarafından, hangi yöntemle kaydedildiği, nerede arşivlendiği, ne zaman kime karşı kullanılacağı belli olmayan ses kayıtlarının, bir seçim malzemesi olarak tedavüle çıkarılmış olmasıdır. Bu seçimlerden kazancımız, özel hayata ilişkin gizli kayıtların sonuç doğuran şantaj malzemesi yapılmasının muteber bir yöntem olmaktan çıkmasıdır. Başka bir ifadeyle, itibarsızlaştırma malzemeleri, onları çekenleri veya üretenleri itibarsızlaştırmıştır. Nitekim kayıtları çekenler, bugüne kadar kimliklerini açıklamaktan imtina etmişlerdir. Yaptıkları iş itibarlı bir iş olsaydı, Snowden örneğinde olduğu gibi kimliklerini açıklarlardı. Bunları söylerken, elbette herkesin, bundan önce benzer şantajlar başkalarına yapıldığında nasıl tavır sergilediklerini hatırlayarak ders çıkarmaları gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Öte yandan, yine Snowden örneğinde, belgeleri yayınlayanlar hakkında Amerika Birleşik Devletleri’nde soruşturmalar açılmadığını, sosyal medya sitelerinin kapatılması yoluna gidilmediğini, yalnızca Snowden’le ilgili takibat yapıldığını belirtmeyi gerekli görüyorum. Demokrasi, zor ama bireylerin özgürlüğünü, hukuki güvenliğini ve toplumun refahını sağlayabilen yegâne yönetim biçimidir. Bizim, zoru başarmak için birbirimizi anlamamız, öfkeyle değil, soğukkanlılıkla hareket etmemiz gereklidir. Katedilen bunca yoldan sonra, akarsuları tersine akıtmaya çalışmak, yönümüzü Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi değerler sisteminden otoriter rejimlere çevirmek, hepimizin zararına olur.

İçeriği suç teşkil eden kayıtlara gelince, bunların montaj veya üretilmiş olup olmadıkları, açılacak soruşturmalarda her türlü şüpheyi giderecek şekilde, tarafsızlığı bilinen uluslararası kuruluşlarca değerlendirilmelidir.

Bu noktada, Dışişleri Bakanlığı’nda yapıldığı anlaşılan ve çok gizli olması gereken bir toplantıda yasa dışı kayıt yapılmasını ve bu kaydın tedavüle çıkarılmasını birkaç cümleyle değerlendirmek gereklidir. Yasa dışı dinlemeye konu olan toplantının, karar verici mevkide olanlara görüş sunmak üzere yapılan bir hazırlık toplantısı olduğu anlaşılmaktadır. Toplantıda konuşulan hususlar, yurtta barış dünyada barış ilkesine dayanması gereken dış politikamızın maceracı bir dış politikaya dönüştürülmek istendiği izlenimini vermiş ve büyük endişe yaratmıştır. Öte yandan bu yasa dışı dinlemenin bir casusluk suçu olduğu ortadadır. Üstelik bu kaydı yapanların daha başka hangi kayıtları yaptıkları bilinmemektedir. Seçimleri etkileyeceği düşüncesiyle tedavüle çıkarıldığı anlaşılan bu konuşmaları kaydedenler, o güne kadar daha başka hangi konuşmaları kaydetmişler ve nerelere servis etmişlerdir? Söz konusu casusluk faaliyeti sebebiyle acaba asker ve polislerimizin canları tehlikeye atılmış mıdır, şehitler verilmiş midir? Suriye’de uçağımızın düşürülmesiyle, savunma sanayimizi dışa bağımlılıktan kurtaran büyük projeleri gerçekleştiren ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TAİ mühendislerinin şüpheli ölümleriyle bu casusluk faaliyetlerinin bir bağlantısı bulunmakta mıdır? Bu ve benzeri soruları her yurttaşın sorma hakkı vardır.

Üçüncü husus, seçimler öncesi gündeme gelen yolsuzluk iddiaları ve soruşturmalardır. Bu soruşturmaların hangi saikle başlatıldığı konusu bir yana, soruşturmaların siyasi iktidar tarafından engellendiği algısının toplumda hakim olması, adalet duygusunu zedelemiştir. Gerçeğin ışığı, yolumuzu aydınlatmadığı takdirde, bundan herkes zarar görecektir.

Bütün bunlardan, devlet içindeki olası gayrimeşru yapılanmalarla mücadele edilmesi ve yolsuzluk iddialarının derinliğine araştırılması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bunun için tarafsız, bağımsız ve adil yargılama yapabilen, güvenilir bir yargıya ihtiyaç vardır.

Gayrimeşru yapılanmalarla mücadele refleksi, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı düzenlemelerin yapılmasına sebebiyet vermemelidir.

Bu çerçevede; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonucunda Milli İstihbarat Teşkilatı’na verilen kişisel verilere, meslek ve şirket sırlarına, veri tabanlarına yargı kararı olmaksızın erişim yetkisi, yine yargı kararı olmaksızın iletişimi tespit, belli soruşturma ve dava dosyalarına ulaşabilme yetkisi, MİT’in ülke içinde operasyon yetkisiyle donatılması, MİT mensuplarının soruşturmalarının izne tabi kılınması, yeni ve denetimsiz bir kolluk gücü yaratmıştır. MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgelerin izinsiz yayınlanmasının üç yıldan dokuz yıla kadar cezalandırılan bir suç haline getirilmesi ve yayın sahiplerinin de sorumlu tutulması, kapsamı tamamen belirsiz olan bu suç nedeniyle mecburi otosansür uygulamasına sebebiyet verecektir.

Bu süreçte, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapılarak, özellikle Teftiş Kurulu’nun dolaylı olarak Adalet Bakanı’na bağlanması, yargı bağımsızlığıyla asla bağdaşmamıştır. Söz konusu değişiklik, 2010 Anayasa değişikliği referandumunda evet kampanyası yürütülürken öne sürülen temel gerekçelere de açıkça aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda verdiği iptal kararı yerindedir.

2010 referandumu öncesi Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapılanması yanlıştır. Kapalı devre çalışan, ilk derece hâkim ve savcılarını dışlayan, demokratik meşruiyet sağlamayan bir yapıdır. 2010 sonrası oluşan yapı da maalesef bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlayamamıştır. Şimdi, bağımsız, tarafsız, adil yargılama yapmayı içine sindirmiş, güvenilir ve hesap verebilir bir yargıyı el birliğiyle oluşturma zamanıdır. Bu amaçla, anılan kurulu, hâkimler ve savcılar açısından iki ayrı kurula dönüştüren, yüksek yargının ve ilk derece yargısı mensuplarının seçtiği üye sayılarını dengeleyen, seçimlerin demokratik şekilde yapılmasını sağlayan, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de nitelikli çoğunlukla kurullara üye seçmesini öngören, savunmanın yargının kurucu unsuru olduğu hususunu pekiştirmek üzere Türkiye Barolar Birliği’nin de birer üye seçmesini düzenleyen önerimiz, Adalet Bakanlığı’na ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu olan bütün siyasi partilere sunulmuştur. Bahsettiğim somut öneri, Venedik Komisyonu’nun raporlarına, Avrupa Konseyi direktiflerine ve Kopenhag ölçütlerine uygun hazırlanmış, yapıcı bir öneridir. Ne yazık ki bu önerimizle ilgili herhangi bir değerlendirme hiçbir siyasi partiden şu ana kadar gelmiş değildir.

Son olarak huzurlarınızda, devlet içinde ve özellikle yargı ile emniyet teşkilatında bulunduğu iddia edilen gayrimeşru yapılanmalara ilişkin inceleme yapmak, durum tespitlerinde bulunmak ve çözümler geliştirmek üzere yasama organının meclis araştırması başlatmasını öneriyoruz. Böyle bir meclis araştırmasında herkes tabiri caizse eteğindeki taşları dökebilecek ve pek çok konu açıklığa kavuşabilecektir. Türkiye Barolar Birliği olarak, kesin hükümle neticelenmiş balyoz davasını özellikle sahte deliller açısından inceleyen raporumuzu hazırladığımızı ve yakında hem kamuoyuyla paylaşacağımızı hem de önerdiğimiz gibi meclis araştırması komisyonu kurulacak olur ise, bu komisyona da takdim edeceğimizi bilgilerinize sunuyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Malumlarınız olduğu üzere Türkiye Barolar Birliği’nin somut önerisi de dikkate alınarak Özel Görevli Mahkemeler ve Terörle Mücadele Mahkemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kaldırılmıştır. Böylece son 44 yıldır ilk kez, ülkemiz çift başlı ceza yargısı sisteminden kurtulmuştur. Başta Zat-ı Aliniz ve siyasi iktidar olmak üzere, ana muhalefet partisine ve mecliste grubu olan bütün siyasi partilere ve sayın milletvekillerine bu önemli adım için teşekkür ediyoruz. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluğa ilişkin bireysel başvurularda vermiş olduğu ihlal kararlarını takiben genel mahkemelerce tutukluluk incelemesi yapılarak çok sayıda tahliye kararları verilmiş, KCK davası olarak bilinen davanın görülmesi genel görevli mahkemeye aktarılmış ve peşi sıra tahliyeler gelmiştir.

Ancak özel görevli mahkemelerce sebep olunan mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli olan diğer düzenlemeler henüz yapılmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Temmuz 2012 tarihinde özel görevli mahkemelerin kaldırılmasına dair kanunu kabul ederken bu mahkemelerin ellerindeki işlere bakmaya devam etmelerini öngören geçici 2. madde düzenlemesini getirmemiş olsaydı kamuoyunda Balyoz, Ergenekon, Fenerbahçe davası olarak bilinen pek çok dava genel görevli mahkemelerce görülecek idi. Dolayısıyla anti-demokratik olduğu doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilmiş olan mahkemelerin bu kabulden sonra hala yargılamaya devam etmeleri gibi hukukla izahı mümkün olmayan bir durumla ve vicdanen kabul edilmesi mümkün olmayan hükümlerle karşılaşılmayacaktı. Öyleyse bu hukuksuzluğun yol açtığı mağduriyeti giderme yükümlülüğü yine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevidir. Türkiye Barolar Birliği söz konusu haksızlığın giderilmesi için 2 Temmuz 2012’yi milat olarak kabul eden, bu tarihten sonra karar verilip henüz kesinleşmemiş olan hükümlerin Yargıtay’ca başka bir inceleme yapılmaksızın bozulmasını, kesinleşmiş olanların ise, sırf bu sebeple yeniden yargılamaya tabi olmasını öngören somut bir çözüm önerisi ortaya koymuştur. Ancak şu ana kadar bu yönde bir gelişme maalesef sağlanamamış, mağduriyetler giderilememiştir. Türkiye’nin güvenilir bir ceza yargılamasına sahip olması için önerdiğimiz diğer bazı çözümler ise şunlardır:

Demokratik ülkelerde emsali bulunmayan gizli tanıklık kurumunun kaldırılması;
Güvenilirliği olmayan, üzerlerinde montaj ve oynama yapılması mümkün olan ses bantları ve dijital verilerin tek başına delil olmasının yasaklanması;
İçi boş gerekçelerle verilen mahkûmiyet ve tutuklama kararları sebebiyle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce veya Anayasa Mahkemesi’nce tazminata mahkûm edilmesi durumunda, bu tazminat nedeniyle sorumlu hâkime rücu edilmesinin sağlanması.
Bu düzenlemeler yapıldığında, Türkiye, hukuk devleti olma yolunda çok önemli bir mesafe katedecek, bunu başaran ve katkı sağlayan siyasetçiler de bu başarının onurunu yaşayacaklardır.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Dünyanın bu güzel ülkesinde yaşayıp, 1960 askeri darbesi sonunda ülkemizin başbakanının, bakanlarının asılmalarının üzüntüsünü; üç fidanımız Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarının acısını yüreğinde hissetmeyenimiz var mıdır? Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Komiser Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik evlatlarımızın yasını tutmayanımız olabilir mi? Uludere’de savaş uçaklarınca param parça edilen 34 yurttaşımızın; Sivas’ta, Kahramanmaraş’ta, Çorum’da, Reyhanlı’da katledilen canlarımızın dağlamadığı yürek var mıdır? Uludere katliamının takipsizlikle, Sivas davasının bir kısım sanıklar için zamanaşımıyla sonuçlanmasını içimize sindirebildik mi? Mardin Derik’te, Hakkâri Yüksekova’da, Şırnak Silopi’de, Muş Altınova’da, Bitlis Yaygın köyünde terörle mücadele adına işlenen cinayetleri ve daha nice faili meçhul cinayeti meşru görüp faillerini arayıp bulmaktan, cezalandırmaktan vazgeçebilir miyiz? Sırf komünist olduğu gerekçesiyle sürgün yiyen, cezalandırılan şairlerimizin, yazarlarımızın, Nazım Hikmetimizin çektiği acıları görmezden gelebilir miyiz? Peki, bu ülkenin bir büyükşehir belediye başkanının şiir okuduğu için niyet okuma yöntemiyle hapse atılmasını bugün hala içine sindiren var mıdır? Hrant Dink’in yazısının içinden cımbızla iki cümle çekip, yazının tamamını okumaya gerek bile görmeyenlerce mahkûm edilmesini ve sonra katlini, boğazı düğümlenmeden, yüreği sıkışmadan konuşabilenimiz olabilir mi? Bu topraklar sayılamayacak kadar çok zulme tanıklık etti. Tuvalete bile gidemeyecek kadar ağır hasta olmasına rağmen her an kaçabilir diye yatağa zincirlenerek ölümüne seyirci kalınmış Kuddusi Okkır, Prof. Dr. Uçkun Geray, İlhan Selçuk, Türkan Saylan, Engin Aydın, Kaşif Kozinoğlu, Albay Halil Yıldız, Albay Ali Tarık Akça, Yarbay Ali Tatar ve en son Albay Murat Özenalp… Vicdanlarımız kanamıyor mu?

Bombalanmış, boşaltılmış köyler, yakılan ormanlar, faili meçhul cinayetler, altı bini çocuk tam on altı bin kayıp, çocuklarını bekleyen “cumartesi anneleri”, eşlerini babalarını bekleyen “vardiya bizde”ciler ve “sessiz çığlık”çılar, tırmanan çocuk işçiliği, şafak vakti operasyonları, sonu gelmeyen davalar, karartılan hayatlar, şiddet mağduru kadınlar, dinlemeler, fişlemeler, basılmadan yasaklanan kitaplar, Gezi olayları esnasında sırf yaralılara yardım ettiği için yargılanan doktorlar ve benzeri yürek yaraları çözümsüz bırakılabilir mi?

Öte yandan, sanatsız bir toplumun hayat damarlarından biri kesilmiş sayılacağına göre, Türkiye Sanat Kurumu Kanunu Taslağı sebebiyle kendi geleceklerinden ve Türkiye’de sanatın geleceğinden haklı bir endişeye kapılmış sanatçılarımızın, sanata özgürlük isteyen çığlıklarını duymayacak mıyız?

Varsın yürekleri taşlaşmış olanlar yine kızsın söylediklerimize. Ben, ülkemin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, iktidar ve ana muhalefet partilerine, diğer tüm siyasi partilere ve milletvekillerimize sesleniyorum. Bu sessiz çığlığı duyalım, ilk sırada özel görevli mahkemelerin sebep olduğu mağduriyetler olmak üzere bu sorunları yarından tezi yok el birliğiyle gidermeye başlayalım.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kullanılacak üslubun, sayın Cumhurbaşkanı’nın 76 milyon yurttaşımızın tümünün cumhurbaşkanı olacakları dikkate alınarak birleştirici, kucaklayıcı olmasına özen gösterilmesinin önemi açıktır. Bu düşüncelerle tüm saygıdeğer cumhurbaşkanı adaylarımıza şimdiden başarı dileklerimi en derin saygılarımla sunuyorum.

Saygılarımla.

Avukat Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

3 Mayıs 2014 Cumartesi

AKP'de 3 Dönem Kuralına Takılan Milletvekilleri Listesi

AKP'de 3 Dönem Kuralına Takılan Milletvekilleri Listesi
AKP MKYK toplantısından 3 dönem kuralının muhafaza edilmesi kararı çıktı. Kararda son anda bir değişiklik yapılmazsa 3 dönem milletvekilliği yapmış olan 68 milletvekili 2015 yılında parlamentoya veda edecek. 

Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Bülent Arınç, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da AKP tüzüğünün 132. maddesindeki 3 dönem kuralına göre 2015 yılında milletvekili adayı olamayacak. 

AKP MKYK'da 3 dönem kuralının muhafaza edilmesi,  kulislerde Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına aday olacağı şeklinde yorumlandı. 

AKP'nin 3 dönem kuralına takılan milletvekilleri:
-Recep Tayyip Erdoğan
-Bülent Arınç
-Ali Babacan
-Beşir Atalay
-Cemil Çiçek
-Bekir Bozdağ
-Faruk Çelik
-Mehdi Eker
-Hayati Yazıcı
-Taner Yıldız
-Nihat Ergün
-Egemen Bağış
-Binali Yıldırım
-Recep Akdağ
-Nimet Baş
-Vecdi Gönül
-Faruk Nafız Özak
-Abdulkadir Aksu
-Hüseyin Çelik
-Sadullah Ergin
-Suat Kılıç
-Ömer Çelik
-Salih Kapusuz
-Bülent Gedikli
-Reha Denemeç
-Hüseyin Tanrıverdi
-Haluk İpek
-Nurettin Canikli
-Mustafa Elitaş
-Burhan Kuzu
-Necati Çetinkaya
-Sadık Yakut
-Mehmet Ali Şahin
-Ayhan Sefer Üstün
-Cevdet Erdöl
-Mustafa Ataş
-Halide İncekara
-Sait Açba
-Ruhi Açıkgöz
-Ali Rıza Alaboyun
-Mevlüt Çavuşoğlu
-Fahrettin Poyraz
-Vahit Kiler
-Bayram Özçelik
-Ali Küçükaydın
-Mehmet Daniş
-Ünal Kacır
-Nevzat Pakdil
-Hakkı Köylü
-Muzaffer Baştopçu
-Hasan Fehmi Kinay
-Durdu Mehmet Kastal
-Nusret Bayraktar
-Şaban Dişli
-Cemal Yılmaz Demir
-Mustafa Demir
-Ahmet Yeni
-Afif Demirkıran
-Yahya Akman
-Şükrü Ayalan
-Zeyid Aslan
-Köksal Toptan
-Tevfik Ziyaeddin Akbulut
-Mehmet Sarı
-Kerim Özkul
-Harun Tüfekçi
-Hasan Ali Çelik
-Murat Yıldırım
-Erdem Güler

30 Nisan 2014 Çarşamba

Bilal Erdoğan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Hakkında Suç Duyurusunda Bulunmuş


Bilal Erdoğan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Hakkında Suç Duyurusunda Bulunmuş
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu şüpheli sıfatı ile ifadeye çağırdı. Kılıçdaroğlu'nun ifadeye çağrılmasının nedeni ise sonradan ortaya çıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra yaptığı açıklamalarla kendisine hakaret ettiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu.

Kılıçdaroğlu'nun şüpheli sıfatı ile ifadeye çağrıldığına yönelik haberlerin basında yer almasından sonra yazılı bir açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Kılıçdaroğlu'nun 'sehven' ifadeye çağrıldığını duyurdu. Ancak şikayetçinin kim olduğu konusunda bilgi vermedi. Daha sonra Başsavcılık soruşturma dosyasını, Kılıçdaroğlu'nu ifadeye çağıran savcı Mehmet Demir'den alarak Başsavcıvekili Ali Cengiz Hacıosmanoğlu'na verdi.

Konuya ilişkin bir açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, hukuka aykırı bu davetle ilgili olarak HSYK'ya başvuruda bulunacaklarını söyledi. Tezcan yapılan çağrının "Cumhuriyet savcılarının değil, emir ve talimat altında hareket eden iktidar savcılarının uygulamalarına tipik bir örnek. Hukuka, yargısal teamüllere, genel uygulamaya ve nezaket kurallarına aykırı davetnameyi kabul etmiyor ve iade ediyoruz" dedi.


20 Mart 2014 Perşembe

Başbakanlık Basın Müşavirliği Twitter'e Erişimin Engellenebilir

Başbakanlık Basın Müşavirliği Twitter'e Erişimin Engellenebilir 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Bursa'daki "Twitter, mwitter kökünü kazıyacağız" sözlerinin ardından, Başbakanlık Basın Müşavirliği da konuya ilişkin bir açıklama yaptı.

Başbakanlık Basın Müşavirliği'nin yaptığı açıklamada, "Twitter'e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir. Başbakanımız da Bursa'daki konuşmasında bu olguya dikkati çekmiş bulunmaktadır" denildi.

İşte o açıklama:
"Halihazırdaki durumda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter'e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir. Başbakanımız da Bursa'daki konuşmasında bu olguya dikkati çekmiş bulunmaktadır"

5 Mart 2014 Çarşamba

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ses Kayıtlarını Kabul Etti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ses Kayıtlarını Kabul Etti 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da medya mensuplarının sorularını yanıtladı. Ortaya çıkan ses kayıtlarını kabul eden Erdoğan, Milgem ihalesine ve Aydın Doğan'ın taraf olduğu bir davaya Adalet Bakanı aracılığıyla müdahale etmesinin normal olduğunu söyledi. 


1 Mart 2014 Cumartesi

Dershaneler Yasası Dershane Yasası'nda Neler Var Dershane Yasası Meclis'ten Geçti

Dershaneler Yasası Dershane Yasası'nda Neler Var Dershane Yasası Meclis'ten Geçti, Dershane Yasası Maddeleri, Dershane Yasası Meclis'te Kabul Edildi, Dershaneler Yasası TBMM'de AKP'nin oylarıyla kabul edildi, dershaneler yasasının içeriği.

Dershane Yasası'da Neler  
Dershaneler Yasası TBMM Genel Kurulu'nda  22 red oyuna karşılık AKP'nin 226 kabul oyuyla kabul edilerek yasalaştı. Yasaya göre dershaneler 1 Eylül 2015 tarihinde kapatılacak.  

İşte dershaneler yasının içeriği:
  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatında on binlerce yöneticinin görevlerine son verilecek 
  • Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki müsteşar, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve Strateji Geliştirme Başkanı dışındaki tüm müsteşar yardımcıları, genel müdürler, daire başkanları, bakanlık şube müdürleri, il milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları ve ilçe milli eğitim müdürleri görevden alınacak. 
  • 4 yıl ve daha fazla okul müdür ve müdür yardımcılığı yapanların görevleri de eğitim öğretim yılının bitiminde sona erecek. 
  • Görev süresi dört yıldan daha az olanların görevi ise 4 yılı tamamlanmasının takip eden ilk eğitim öğretim yılının bitiminde sona erecek.
  • Dershanelere özel okul veya açık liseye dönüşebilmesi için 4 yıl süre tanınacak. 
  • Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarına geçecek öğretmen sayısını azaltmak için değişiklik yapıldı. Tasarıda 01.07.2015 tarihi itibariyle dershanelerde toplam 6 yıl çalışan eğitim personelinin yapılacak sözlü sınavla bakanlığa alınması öngörülüyordu. Yapılan değişiklikle tasarıda öngörülen tarih, 01.01.2014 olarak değiştirildi. Böylece dershanelerde çalışan öğretmenlerin son bir buçuk yıllık çalışmaları, bakanlığa atanmada dikkate alınmayacak. Bu durumda bakanlığa alınacak öğretmen sayısı önemli ölçüde azalacak. 
  • Tasarıya göre bakanlıkta istihdam edilenler ayrıldıkları dershanelerden kıdem ve ihbar tazminatı da talep edemeyecek. 
  • Dershaneler özel okula dönüşürse bakanlık kayıtlı öğrenci sayısına göre maddi destek verecek. Eğitim öğretim desteği verilecek toplam öğrenci sayısı her yıl Maliye Bakanlığı ve MEB tarafından birlikte belirlenecek. 
  • Etüt eğitim merkezlerine 12 yaş sınırı getirilecek. 
  • Bu kurumlarda öğrencileri sınava hazırlayamayacak. 
  • MEB'in izni ve denetimi olmaksızın hiçbir eğitim öğretim faaliyeti yapılamayacak.
  • Öğretmen adayları önce ÖSYM'nin yazılı sınavından geçecek. Aday öğretmenler en az bir yıl fiilen çalıştıktan sonra 'performans değerlendirmesine göre' başarılı olmak kaydıyla tekrar yazılı ve sözlü sınava alınacak. Sınavda başarılı olanlar öğretmen olarak atanacak. Başarılı olamayanlar il içinde veya dışında başka bir okulda görevlendirilerek bir yılın sonunda tekrar sınavlardan geçecek. Üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanların memuriyetle ilişiği kesilecek.
  • Lisans üstü eğitim için yurt dışına gönderilecek öğrenciler hem yazılı hem de sözlü sınava tabi tutulacak. Sözlü ve yazılı sınavın etkisi yüzde 40'ar, mezuniyet notunun etkisi ise yüzde 20 olacak. Sözlü sınav 2013 yılında gerçekleştirilen sınavlar için de uygulanacak. Mülakat komisyonu bakanlıkça oluşturulacak üç kişilik komisyon tarafından yapılacak ve kamera kaydı yapılmayacak.
  • Yurt dışına eğitim amacıyla gönderilen kişilerin geçirdikleri sürelerin tamamı memuriyetten sayılacak. Doktora öğrenimlerini tamamlayanlar mecburi hizmet yükümlülüklerini ifa etmek üzere Milli Eğitim Uzmanı kadrolarına atanacak.

Dershaneler Yasası'nda Neler Var Dershane Yasasında Neler Var

Dershaneler Yasası'nda Neler Var  Dershane Yasasında Neler Var  

Dershane Yasası'nda Neler Var
TBMM'de büyük kavgalara neden olan "Dershaneler Yasası" AKP'nin 226 evet oyula kabul edildi. Kabul edilen yasaya göre dershaneler 1 Eylül 2015 tarihinde kapatılacak.

Peki TBMM'de kabul edilen "Dershaneler Yasası" neleri içeriyor. Yasaya göre dershaneler 1 Eylül 2015 tarihinde kapatılıyor.




28 Şubat 2014 Cuma

Reza Zarraf Ve Bakan Çocukları Barış Güler Salih Kaan Çağlayan Özgür Özdemir Hikmet Tuner Tahliye Edildi

Reza Zarraf Ve Bakan Çocukları Barış Güler Salih Kaan Çağlayan Özgür Özdemir  Hikmet Tuner Tahliye Edildi

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında tutuklu olan Reza Zarraf Ve Bakan Çocukları Barış Güler Salih Kaan Çağlayan Özgür Özdemir  Hikmet Tuner Tahliye Edildi

Şüphelilerin avukatları tutukluluğun devamı yönündeki karara itiraz etti. İtirazı değerlendiren nöbetçi İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi, şüphelilerin "Atılı suçların şüpheliler lehine değişme ihtimali, delillerin toplanması, sabit ikametgah ve konumları gereği kaçma ve delilleri karartma ihtimali bulunmadığı" gerekçesiyle ayrı ayrı tahliyelerine karar verdi.

5 şüpheli hakkında yurtdışına çıkış yasağı konuldu ve kamu davası açılıp savunmaları tespit edilene kadar ikametgahlarına en yakın karakola her cuma günü mesai saatleri içinde giderek imza atmalarına karar verildi.

Bu tahliyelerle birlikte soruşturma kapsamında tutuklu kimse kalmadı.

27 Şubat 2014 Perşembe

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan Arasındaki Fark Nedir

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan  Arasındaki Fark Nedir
 Hüriiyet yazarı Ahmet Hakan köşesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki tek farkı yazdı.

İşte o yazı:
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, HSYK Yasası’nı da onadı.

Artık Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasındaki fark şundan ibarettir:
Biri öfkeli, asık yüzlü ve bağırıyor. Diğeri öfkesiz, mütebessim ve bağırmıyor.

Aralarındaki tek fark budur, başka da bir fark yoktur."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ve Oğlu Bilal Erdoğan Arasındaki Ses Kaydı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ve Oğlu Bilal Erdoğan Ses Kaydı Yayınlandı
Bugün (24 Şubat 2014) @BASCALAN isimli twitter hesabından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Rrdoğan'a ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı yayınlandı. Görüşmenin 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra yapıldığı ileri sürülüyor.

Ses kayıtlarında Başbakan  Recep Tayyip Erdoğan Bilal Erdoğan'a elindeki paraları çıkarmasını ve bazı işadamlarına taşınmasını istediği iddia ediliyor. Kayıtlarda Bilal Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen sesin, son olarak  evde 30 Milyon Euro kaldığını ve onun da taşınacağını söylediği duyuluyor.

Konuya ilişkin Başbakanlık tarafından yapılan açıklamada, "Başbakan ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen konuşma montaj ürünüdür" denildi.

İşte o açıklama:
"Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında bir telefon görüşmesi olduğu iddiası eşliğinde, bu akşam internet aracılığıyla servis edilmiş olan ses kayıtları, ahlaksızca bir montaj ürünü olup tümüyle gerçek dışıdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı hedef alan bu kirli tezgâhı kuranlardan hukuk içinde hesap sorulacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Recep Tayyip Erdoğan ile Bilal Erdoğan'ın arasında geçtiği iddia edilen o ses kaydı: 

1. Konuşma
Tayyip Erdoğan (Ankara) – Bilal Erdoğan (İstanbul) 17.12.2013 – 08.02
Tayyip Erdoğan: Evde misin oğlum?
Bilal Erdoğan: Evet babacığım
Tayyip Erdoğan: Sabah şeyler operasyon yaptılar, bu Ali Ağaoğlu, Reza Zerrab, işte bizim Erdoğan’ın oğlu, Zafer’in oğlu, Muammer’in oğlu filan, bunların şu anda evlerinde arama yapıyorlar.
Bilal Erdoğan: Bir daha söylesene babacığım.
Tayyip Erdoğan: Diyorum ki Muammer beyin oğlu, Zafer’in oğlu Erdoğan’ın oğlu, Ali Ağaoğlu, Reza Zerrab filan 18 kişiyi şu anda büyük yolsuzluk operasyonu şeyiyle evlerinde arama yapıyorlar filan falan
Bilal Erdoğan: Evet.
Tayyip Erdoğan: Tamam mı, şimdi diyorum ki, senin evinde ne var ne yok, sen bunları bir çıkar. Tamam mı
Bilal Erdoğan: Ben de ne olabilir baba senin para var kasada.
Tayyip Erdoğan: Onu diyorum işte. Ondan sonra ben şimdi gönderiyorum kardeşini. (Sümeyye Erdoğan) Tamam mı?
Bilal Erdoğan: Kimi gönderiyorsun?
Tayyip Erdoğan: Kardeşini gönderiyorum diyorum.
Bilal Erdoğan: Hı tamam.
Tayyip Erdoğan: Ondan sonra aynı şekilde o bilgiler onda var tamam mı, abinle konuş.
Bilal Erdoğan: Evet.
Tayyip Erdoğan: Onda, onu şey yapalım, amcanla filan konuş. O da aynı şekilde çıkarsın, eniştenle konuş, o da.
Bilal Erdoğan: Ne yapalım bunları baba nereye koyalım?
Tayyip Erdoğan: Belirli yerlere oralara şey yap işte. (Alttan Emine Erdoğan’ın “Berat” diye sesi geliyor)
Bilal Erdoğan: Berat’ta da var.
Tayyip Erdoğan: Onu söylüyorum işte, şimdi bir araya gelin amcanı da al, Ziya enişten de var mı yok mu bilmiyorum da tamam mı, Burak abine de hemen şey yap. Tamam mı?
Bilal Erdoğan: Tamam baba, Sümeyye yani çıkarıp, Sümeyye bana nereye götüreceğimi söyleyecek
Tayyip Erdoğan: Ya tamam, hadi şey yap, sizinkileri düşünün aranızda eniştenle filan.
Bilal Erdoğan: Ne yapalım diye.
Tayyip Erdoğan: Evet evet, hemen irtibat kuralım saat 10’a kadar, çünkü konu…
Bilal Erdoğan: Tamam baba.
Tayyip Erdoğan: Tamam mı, irtibatta kalın.
Bilal Erdoğan: Tamam babacım.
2. Konuşma
Tayyip Erdoğan (Ankara) - N. Bilal Erdoğan (İstanbul) 17.12.2013 11.17
N. Bilal Erdoğan: Baba Hasan Abi ile filan bir araya geldik, abim Berat Berat, amcam beraber, bir şeyler düşünüyoruz, bu arada bir fikir daha geldi Berat’a, bir kısmını diyor Faruk’a diğer işler ilgili hemen vereyim diyor, öbür paraları işlediği gibi işlesin zaten konuşmuşsunuz önceden, onu yapalım mı ciddi bir miktarı o şekilde halledebiliriz.
R. Tayyip Erdoğan: Olabilir.
N. Bilal Erdoğan: Tamam, öbür bir kısmını da Mehmet Gür ile ortak işe başladığımız için, bir kısmını al sende dursun, projeler geldikçe oradan kullanırsın diye verelim mi diyoruz, böylelikle azaltıp geri kalanı da başka bir yere taşıyacağız.
R. Tayyip Erdoğan: Tamam işte onları şey yapın da.
N. Bilal Erdoğan: Tamam.
R. Tayyip Erdoğan: Sümeyye geldi mi?
N. Bilal Erdoğan: Sümeyye eve gelmiş, şimdi buraya gelecek, yanımıza gelecek, tamam babacım,hallediyoruz bugün inşallah, başka bir şey var mı?
R. Tayyip Erdoğan: Şey yapmanızda fayda var, (parayı) tamamiyle sıfırlamanızda fayda var.
N. Bilal Erdoğan: Evet, tamamiyle sıfırlayacağız inşallah.
3. Konuşma
Tayyip Erdoğan (Ankara) – Bilal Erdoğan (İstanbul) 17.12.2013 15.39
Tayyip Erdoğan: Sana diğer verdiğim görevler tamam mı?
Bilal Erdoğan: İşte akşam bitirmiş oluyoruz. Bir kısmını hallettik. Berat ile ilgili olan kısmını hallettik. Şimdi Mehmet Gür ile ilgili olan kısmı herhalde önce halledeceğiz. Geri kalan kısmını da artık karanlık olunca halledeceğiz.
Tayyip Erdoğan:
Bilal Erdoğan: İnşallah.
Tayyip Erdoğan: Sümeyye ne yaptı
Bilal Erdoğan: Sümeyye de işte onları çıkardı getirdi filan, konuştuk filan.
Tayyip Erdoğan: Her iki tarafı halletti mi?
Bilal Erdoğan: Verdi herhalde babacığım. İkisini de boşalttım dedi.
Tayyip Erdoğan: Her iki tarafı
Bilal Erdoğan: Evet. İkisini de boşalttım dedi ama iki taraf derken onu diyorsun değil mi?
Tayyip Erdoğan: Neyse tamam.
Bilal Erdoğan: Siz kaçta geliyorsunuz?
Tayyip Erdoğan: On ikiyi filan bulur.
Bilal Erdoğan: Yolunuz açık olsun.
Tayyip Erdoğan: Telefonlarla konuşmayın.
4. Konuşma
R. Tayyip Erdoğan (Ankara) - N. Bilal Erdoğan (İstanbul) 17.12.2013 23.15
Bilal Erdoğan: Şimdi babacığım, şey için aradım. Büyük ölçüde şey yaptık. Siz mi aradınız babacığım şimdi beni
Tayyip Erdoğan: Yoo ben aramadım. Sen arıyorsun
Bilal Erdoğan: Gizli numaradan arandım da. Şey şimdi,
Tayyip Erdoğan: Büyük ölçüde derken sıfırladınız mı yoksa...
Bilal Erdoğan: Sıfırlamadık babacığım, şöyle ki, ııı, bir 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var, şey yapamadık, eritemedik henüz. Bu şey aklına geldi Berat’ların, bu Ahmet Çalık’ın alacağı ekstra bir 25 milyon dolar kalmış. Onu oraya verip o para gelince onu şey yaparız diyorlar, üstüyle de Şehrizar’dan daire alabiliriz diyor, sen nasıl bakarsın baba?
(Alttan “Ayy” sesi geliyor)
Bilal Erdoğan: Hı, babacım.
Tayyip Erdoğan: Sümeyye yanında mı senin?
Bilal Erdoğan: Yanımda çağırayım mı?
Tayyip Erdoğan: Yok bir ses karıştı da onun için dedim.
Bilal Erdoğan: Hıı, yani 25 milyon dolar Çalık’a aktarıp, geri kalan kısımla da Şehrizar’dan daire alabilir.
Tayyip Erdoğan: Neyse nasıl şey yapıyorsanız yapın, halledin.
Bilal Erdoğan: Öyle mi yapalım?
Tayyip Erdoğan: Tamam yapın, yapın.
Bilal Erdoğan: Tamamen sıfır mı kalsın baba, yoksa senin elinde biraz para kalsın mı?
Tayyip Erdoğan: Kalsın olmaz zaten oğlum, şeye öbür tarafa, Mehmet’le şey yapsaydınız onu da oraya aktarsaydınız.
Bilal Erdoğan: He onlara verdik tamam, 20 (milyon) dolar verdik.
Tayyip Erdoğan: Allah allah, ya aktarsaydınız sonra şey yapardınız.
Bilal Erdoğan: Ya ne bileyim, şimdilik bu kadar verebildik. O da zaten zor yer kaplıyor falan, başka bir kısmını başka bir yere koyuyoruz, bir kısmını bizim şeye verdik, işte ıı Tunç Abi’ye verdik, ondan sonra...
Tayyip Erdoğan: Tunç’a tamamını aktardın mı?
Bilal Erdoğan: (Sümeyye bakar mısın) Nereye baba?
Tayyip Erdoğan: Tunç’a.
Bilal Erdoğan: Hı?
Tayyip Erdoğan: Tunç’a diyorum, tamamını aktardın mı?
Bilal Erdoğan: Ya sormuşlar, 10 milyon Avro alabiliriz demişler herhalde.
Tayyip Erdoğan: Neyse bu kadar şeyleri konuşma şeyde, böyle de olsa konuşma.
Bilal Erdoğan: Tamam biz hallediyoruz o zaman.
Tayyip Erdoğan: Halledin şimdi tabi ben bu akşam ben gelemiyorum, biz Ankara’da kalacağız.
Bilal Erdoğan: Tamam baba, biz hallediyoruz sen merak etme.
5. Konuşma
Tayyip Erdoğan (Ankara) – Bilal Erdoğan (İstanbul) 18.12.2013 10.58
Tayyip Erdoğan: Bir arayayım dedim, bir şey var mı yok mu diye.
Bilal Erdoğan: Yani herhangi bir şey yok, şeyleri, o verdiğin işleri bitirdik Allah’ın izniyle.
Tayyip Erdoğan: Tamamen sıfırlandı mı?
Bilal Erdoğan: Tamamen, yani sıfırlandı derken, nasıl diyeyim, işte bende bir, bu ıı Samandıra’nın ve Maltepe’nin paraları vardı, 730 bin dolar ve 300 bin lira, onları da şey yapacağım bizim Faik Işık’a borcumuz vardı 1 milyon lira, ona vereceğim, üstünü de akademiye aktar diyeceğim.
Tayyip Erdoğan: Şey konuşma, açık konuşma.
Bilal Erdoğan: Konuşmayayım mı?
Tayyip Erdoğan: Konuşma, tamam mı?
Bilal Erdoğan: Tamam babacığım.
Tayyip Erdoğan: Yani, şeyi Samandıra vs. nerenin olursa olsun üzerinde tutma, yerine gönder niye üzerinde tutuyorsun.
Bilal Erdoğan: Tamam babacığım ama güncel olarak herhalde takip altındayız, güncel olarak takip edildiğimi düşünüyorum.
Tayyip Erdoğan: Biz sana ne diyoruz, ta baştan beri sana.
Bilal Erdoğan: Ama işte koruma ekibi mi yapıyor, kim takip ediyor baba bizi.
Tayyip Erdoğan: Oğlum dinleniyorsunuz.
Bilal Erdoğan: Ama görüntülü de takip ediyorlarmış.
Tayyip Erdoğan: Doğrudur, şimdi işte İstanbul’da, Emniyet’te bazı şeyler şu anda yaptık.

25 Şubat 2014 Salı

Uzmanlara Göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ve Bilal Erdoğan'ın Ses Kaydı Montaj Mı Değil Mi

Uzmanlara Göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ve Bilal Erdoğan'ın Ses Kaydı Montaj Mı Değil Mi 
Ses uzmanları 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarının montaj olup olmadığını değerlendirdi.

Eski Mesam Attila Özdemiroğlu:
Farklı kaynaklardan montajlanmış konuşma sesi çok kolay anlaşılır. İçinde bulunulan ortam ve çevre sesi değişir. Kayıtları tekrar analiz ettim. Aramalar arasındaki montaj dışında hiçbir ek yok. Arka plan seslerden anlarsınız. İlk kayıtta telefon hatlarında sıkça olan diğer konuşmaların karışması bariz. 2.arama oldukça temiz bir hattan yapılmış.
 Ses Mühendisi Erdem Helvacıoğlu:
 Tekrar dinledim dostlar, bu kayıt kesinlikle doğru gözüküyor. PHD’li bir ses mühendisi olarak bana güvenebilirsiniz.
Ses Mühendisi Ali Büyük:
Ses kaydı montaj değildir. En basit Analyzer Pluginin de bile bunu görüp test edebilirsiniz. Ayrıca zaten diyalogun gidişatındaki tonu herhangi bir tune programıında profesyonelce tonlasak bile cümle yapılarını bu denli kurmayı, cümlelerin akışını yakalamak imkansız denilecek kadar düşük bir ihtimaldir.

Kılıçdaroğlu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan'ın Ses Kaydını Yargıdan Teyit Ettirdik Dedi

Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan'ın Ses Kaydını Yargıdan Teyit Ettirdik Dedi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti grup toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'ın 17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra kaydedildiği iddia edilen ses kaydını dinletti. 

Grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, ses kaydını yargı alanında da teyit ettirdiklerini açıkladı. 

Gazetecilerin,"Ses kayıtlarını teyit ettik dediniz, ses uzmanlarından mı?" sorusuna "Birkaç kanaldan. Hem yargıdan, hem diğer alanlardan onu doğrulattık, teyit ettirdik. Resmi de var, gayri resmi de var. Analiz eden insanlarla da görüştük." dedi.

Recep Tayyip Erdoğan Ses Kayıtları için Ne Dedi

Recep Tayyip Erdoğan Ses Kayıtları için Ne Dedi
Başbaban Recep Tayyip Erdoğan, internette yayınlanan ses kayıtlarından sonra ilk defa AKP grup toplantısında konuştu. Erdoğan, kendisi ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen ve internette yayınlanan ses kaydı ile ilgili olarak ''Dün akşam saatlerinde kendi kurguladıkları piyesi servis ettiler. Bunların hepsi şantaj dosyalarıdır'' dedi. 

Başbakanlıktan Ses Kaydı Açıklaması

Başbakanlıktan Ses Kaydı Açıklaması
İnternette Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında 17 Aralık sabahı geçtiği iddia edilen ses kaydına ilişkin Başbakanlık'tan bir açıklama yapılıdı

Başbakanlık konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
"Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında bir telefon görüşmesi olduğu iddiası eşliğinde, bu akşam internet aracılığıyla servis edilmiş olan ses kayıtları, ahlaksızca bir montaj ürünü olup tümüyle gerçek dışıdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı hedef alan bu kirli tezgâhı kuranlardan hukuk içinde hesap sorulacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."