22 Nisan 2011 Cuma

Meryem Koray Türkiye Seçime Gidiyor Millet Sokağa

Türkiye seçime gidiyor, millet sokağa!
12 Haziran’da seçim

Ocak’tan Aralık’a sokak

Biçimsel demokrasi için Parlamento Gerçek demokrasi için sokak

Milli irade için genel seçim

Toplumsal temsil için sokak

Birilerine göre, Ortadoğu’da model alınan, Batı’ya dersini vermekten çekinmeyen, ekonomik açıdan en hızla büyüyen, dünyada sözü geçen ülkeler arasına katılan bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasi ve istikrar modeli iken, yapılan Anayasa değişikliklerinden sonra şimdi de “ileri demokrasi” örneği olmaya aday bir ülkede yaşıyoruz. Ne mutlu bize!

Ama ne hikmetse, bırakın ileri demokrasiyi, çoğumuz süreçsel (biçimsel) demokrasiden bile kuşku duyar hale geldik. Göstergesi de ortada; bakın, her gün bir eylem var ve biz seçimlerden çok sokakları, eylemleri konuşuyoruz..

İşte veto olayı ve sokağa dökülen insanlar. Yıllardır süren savaş ve yaşanan çözümsüzlüklerden sonra bugün bir parça barış ve siyasal çözüm umudu yaratılmaya çalışılırken, seçim barajını indirmek gibi umut verecek adımlar atmak yerine bağımsız milletvekili adaylarını veto gibi akıl almayacak yollara başvuruluyor. İnsanlar sokağa dökülünce de öfkelenilmekte. Peki, bir kaç milyon insanın ayaklanacağını bile bile bu karar niye? Bu mudur demokrasi? Seçimler, partiler, parlamentolar bunun için midir?

Sokağa dökülenler yalnız Kürtler de değil. İşte, üniversite öğrencilerinden sonra lise öğrencileri de ayakta; onlar da haklarını sokaklarda arıyorlar. Gelecekleri sınavlara bağlı; sınavlarla ilgili hileler ise bitmek bilmiyor. Sorunu üstlenen, gerçekçi bir çözüm arayan bir iktidar da yok. Aksine, YGS sınavı da, sınav sonrası yapılan açıklamalar da hepsi ayrı skandal. Peki ne yapılıyor? Gençlerin güvenini kazanmak, umutlarını yeşertmek için çaba harcaması beklenen Başbakan, başka gençlerin sokağa dökebileceğinden söz ederek “meydan okuyor”.

Hekimler ayakta. Sağlık hakkı hak olmaktan çıkarılıp piyasa malı haline getirilirken, performans diye hekimlere ayrı, hastalara ayrı cezalar kesilirken, bunları anlatmaya çalışan binlerce hekimi ne duyan, ne dinleyen var.  Aksine, hekime, günde 40-50 hastaya bak, üç beş ameliyat yap, gerekli gereksiz bolca tahlil iste; sen de kazan, performansın da yükselsin deniyor; hastaya da bütün hastaneler açıldı; katkı payını öde nereyi istersen oraya git diye yol gösteriliyor. Gerisini görmek, düşünmek isteyen yok. 

Sağlık hakkı kalmıyormuş; katkı payı ile paçanı kurtaramıyor muşsun; performans diye hastaların baştan savılıp, hekimler kendi mesleklerine saygı duyamaz hale geliyormuş; Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ilaç, hastane harcamaları durmadan katlanıyormuş; erkeğe kürtaj yapan hastaneler ve hekimler ortaya çıkıyormuş! Kime ne?

İşte bu nedenle hekimler iki gün g(ö)rev yaptılar. Onlar da haklarını masalarda, görüşmelerde anlatabilmek yerine, sokaklara çıkmaya zorlandılar.

Öğretmenler ayakta. Eğitim de hak olmaktan çıkmış durumda; artık eğitimi devlet yerine dershanelerle özel okullardan bekliyoruz. Öğretmen açığı var, fakat öğretmenler atanmak için yıllardır bekliyor. Atanamayan Öğretmenler Platformu diye bir platform kuruyorlar,  “böyle platform olur muymuş” diye dalga geçiyor hükümet edenler.

Atanma bekleyen öğretmenlerin derdi çok da, kadrolu, sözleşmeli, saat ücretlisi olarak bölünen, ikinci işte çalışmadan geçinemeyen öğretmenlerin derdi daha mı az? Hiç değil; onlar da sendikalar kurdular, üye oldular; ama yine dertlerini anlatamıyorlar. Eğitim de, eğitimci de kan ağlıyor!

Şimdi seçim yaklaşınca bir seçim golü atıp, binlerce öğretmen atama sözü verildi ya, göreceğiz.  Kimler atanacak, kimler bakınacak?

Kırsal kesim ayakta. Onlar da derelerini, arazilerini, bölgelerini sermayenin tasallutundan korumak için ya eylemde, ya dava peşindeler. Onlar da, önce yaşam, yaşam için toprak, su ve temiz hava istediklerini iktidara anlatamıyorlar. Nükleer santrallerin ne olduğu ortaya çıkıyor; Hes’lerin toprağa, bölgeye verdiği zarar anlaşılıyor; altın madenlerinin, taş ocaklarının çevreyi çöle döndürdüğü görülüyor; açılan davalarda çevre korumaya öncelik veren kararlar alınıyor; ama dinleyen yok. Onlar da sokaktalar. 

Kentlerde,  yerinden yurdundan edilen insanlar ayakta. Kentsel dönüşüm projelerinin ardı arkası gelmiyor. Rant varsa, insanları yerinden etmek, orada değil burada otur demek hakkına sahip sermaye ve iktidar! Bir yerin sahibi ancak oranın sakinleri olabilir denilse de, dinleyen yok. Onların rızası olmadan bir mahalleyi, oradaki yaşamı ve ilişkileri darmaduman etmeye kimsenin hakkı yok diye anlatılsa da, aldıran yok. Onlar da sokaktalar.

Gazeteciler ayakta. Düşüncelere sınır konulamayacağını, bu kadar gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasinin yaşayamayacağını, düşünce ve ifade özgürlüğü olmadan demokrasinin olmayacağını söylüyorlar, ama duyan yok. Aksine dava üstüne dava açılırken, ümmet, cemaat diye bu kervanın suyunun nereden geldiğini biraz karıştıranların kısmetine de silahlı örgüt üyesi, darbe planlayıcısı olmak gibi akıl almaz suçlamalar düşüyor. Onlar da sokaktalar.

Sanatçılar ayakta. Sanatın ve sanatçının özgür ortamlara ihtiyaç duyduğunu, sanatın gelişmesinin destek beklediğini anlatmaya çalışıyorlar yıllardır. Gördükleri ise, popüler olanı sanatçı diye pazarlayan, yaratıcı olanı ise yok saymaya veya küçük görmeye meyilli bir anlayış. Bu da yetmiyormuş gibi, bestecinin bestesine müdahale, daha tamamlanmamış heykele ceza, iktidara dokundu diye tiyatro oyununa son verilebiliyor bu ülkede. Sanatçılara da sokağa çıkmak düşüyor. Onlar da sokaktalar.

Sokaklarda çare arayanlar bunlarla sınırlı değil, tabii ki. Yıllarca bitmeyen davaları acısını çekenler de, faili meçhul cinayetlere kurban giden yakınlarını arayanlar da sokaktalar. Faili bilinirken delilleri karartılan, bitmeyen davalarla uğraştırılan aileler de ayakta ve sokaktalar.

Diyarbakırlılar gibi, Bergamalılar, Rizeliler, Antalyalılar, Hopalılar, Sinoplular da sokaktalar.

İşte bu ortamda seçime gidiyoruz. Milli irade diye “ben bilirimcileri “seçmeye gidiyoruz. Demokrasi diye, seçimi alan “malı götürür” diye düşünenleri seçmeye gidiyoruz. Seçim sonrası iktidarın anayasası ile başkanlık sisteminin bizi beklediğini söyleyebilirim de,  sokakları neyi ve kimleri bekleyeceğini bilemiyorum! birgun.net