12 Ocak 2011 Çarşamba

Hizbullah Gülen Cemaati AKP PKK BDP İlişkisi


DIŞARI ÇIKAN HİZBULLAHÇILAR ŞU ANDA NE YAPIYORDIŞARI ÇIKAN HİZBULLAHÇILAR ŞU ANDA NE YAPIYOR
Türkiye yeni yıla Hizbullah Ana Davası’nda yaşanan tahliyelerle girdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, tutukluluk sürelerini kısaltan 5271 sayılı CMK'nin 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle verdiği karar, kamuoyunda hukuki değerlendirmeleri ön plana çıkardı. Nitekim kararın ardından hükümetle gerilimli olan Yargıtay tartışılmaya başlandı. Yargıtaya yeni daireler kurulacağı haberi, referandum sonrası yargıda başlayan operasyonun devamı olarak ele alındı.
Hukuki yönü bir yana Hizbullah ana davasının en önemli isimlerinin tahliye edilmesinin siyasi sonuçları olacağından kimsenin kuşkusu yok. Zira Hizbullah, PKK ile devlet arasında yaşanan çatışmanın en sıcak döneminde Güneydoğu’da örgütlendi. Sokak ortasında satırla işlediği onlarca cinayetin faillerinin hiçbir zaman bulunamaması, domuz bağlı işkenceler, yeraltında kurduğu beş katlı işkencehaneler, önüne hedef olarak devletin uygulamalarına muhalefet eden isimleri koyması, Hizbullah’ın adının derin devlet ve çetelerle yan yana anılmasına neden oldu. Nitekim 28 Şubat sürecinde devlet içindeki çeteler, mafyavari oluşumlar, gayrı nizami örgütlenmeler tasfiye olurken Hizbullah da kısa sürede ortadan kaldırılıyordu. Lideri Hüseyin Velioğlu Beykoz’da bir evde öldürülürken, kısa sürede yer altı işkencehaneleri ortaya çıkarılıyor, örgütün beyin takımı tutuklanıyordu. Bölge halkının kötü anılarla hatırladığı Hizbullah’ın adı bu operasyonlardan sonra uzun süre anılmadı. Faili meçhul cinayetler bıçak gibi kesildi.

HİZBULLAH VE AKP
Hizbullah’ın yeniden ortaya çıkışı AKP iktidarı dönemine rastlıyordu. Eve Dönüş Yasası ile yaklaşık 2000 üyesi serbest kalan örgüt adına bu dönemi, bölgede parmak uçlarıyla yürüdüğü süreç olarak tanımlayabiliriz. Zira yeni Hizbullah elinde silah olan değil, yasal dernekler aracılığıyla örgütlenen bir hareketti. Başta adı kamuoyunda bilinen Mustazaf-Der (Başkanı İshak Sağlam Hizbullah davasından hüküm giymişti) ve İhya-Der (Hizbullah operasyonları sırasında pek çok defa askına uğradı) gibi onlarca dernek aracılığıyla bölgede faaliyet yürüten Hizbullah’ın büyük tasfiyeden 10 yıl sonra gücü 8 Mart 2009 günü Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda anlaşıldı. Evindarén Péxember Platformu (Peygamber Sevdalıları Platformu) tarafından organize edilen Mewluda Muhammedi etkinliğine yaklaşık 100 bin kişi katılmış ve bir başka yüzü ile Hizbullah yeniden ortaya çıkmıştı. 22 Şubat 2010 tarihinde Taraf Gazetesi’nde Önder Aytaç’ın ifadesine göre Hizbullah, Batman’da Saadet Partisi’ni desteklerken, Diyarbakır gibi kritik bölgelerde AKP’ye destek veriyordu. Nitekim Hizbullah 2007 yılında Diyarbakır’da BDP’ye alternatif bağımsız aday çıkarmayı kendi içinde tartıştı ancak AKP’yi desteklemeye karar verdi. Referandum sürecinde ise BDP’nin bölgede boykot seçeneğine alternatif olarak Hizbullah’a yakın dernekler “evet” için çalıştı. 29 Mart seçimleri öncesinde Abdulkadir Aksu’nun sivil toplum örgütleri ile düzenlediği toplantıya Hizbullahçı Mustazaf-Der ve İhya-Der de katılırken, AKP’li belediyeler Hizbullahçı derneklerin belediyede stand açmalarına izin veriyordu. Derneğin düzenlediği organizasyonlarda AKP milletvekillerini ve yöneticilerini görmek mümkündü. AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt bölgede söz konusu dernekler için şu ifadeleri kullanıyordu: "Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak gerek. Burada İslami hassasiyetler son derece yüksek, İslam'a dayanan geniş bir siyasi taban var. Demokratik süreç geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri çerçevesinde ifade etmeye başladı. Bundan önce ise bu bölgede yeraltı örgütlenmeleri dışında kimseye hayat hakkı tanınmıyordu. Mesele aslında bundan ibaret."
Sanırız anlaşıldı. 1990’lar boyunca Kürt Hareketi’ne karşı faili meçhul cinayetlerle, işkencelerle adı gündeme gelen Hizbullah, AKP dönemiyle beraber hem AKP’nin doğal tabanını oluşturuyor hem de Hizbullah’ın büyümesi BDP’ye karşı AKP’nin büyümesi olarak yorumlanıyordu. PKK da böyle bakıyor olmalı ki 29 Kasım 2009 günü Diyarbakır Kayapınar’da AKP ve Mustazaf Der’i eş zamanlı olarak hedef alıyordu.


HİZBULLAH VE CEMAAT
Gülen cemaati ile Hizbullah’ın İslam anlayışlarının farkını anlatmaya gerek yok. Bunun ötesinde Hizbullah’ın bölgede açıkça karşısına aldığı oluşumlardan biri (hiçbir zaman sıcak çatışmaya dönmese de) Gülen cemaati idi. Fethullah Gülen’in Nisan 2009’da Hizbullah'ı “irticacı” olarak tanımlayan konuşmasına karşı bir bildiri yayınlayan Hizbullah bildiride şu ifadeleri kullanıyordu: “Kürdistan halkı ve tüm İslami kesimler çok iyi bilmektedirler ki; Fethullah Gülen ve grubu kendi iradesi ve öz gücüyle böyle tehlikeli bir işe kalkışabilecek bir konumda değildir. Yine herkes çok iyi biliyor ki böyle bir çatışma durumunda, özellikle de Kürdistan genelinde Hizbullah tarafından kısa süre içerisinde etkisiz hale getirilebilecek bir pozisyondadırlar.”
Nitekim Hizbullah derneklerinin uğradığı polis operasyonlarını emniyet içindeki cemaat unsurlarına bağladıklarını söylemeye gerek yok. Cemaat yayınlarında Hizbullah derneklerine yapılan operasyonların desteklenmesi ve Hizbullah ile Ergenekon kelimelerinin sık sık yan yana anılması da cemaatin Hizbullah’a bakış açısını gösteren önemli unsurlar.
Kısacası cemaat ile kavgalı ve ayrıca cematle rekabet eden Hizbullah, AKP ile uyumlu bir ilişki sürdürmeye devam etti.

HİZBULLAH TAHLİYELERİ
Hizbullah tahliyelerinin zamanlaması dikkat çekici.
Kritik genel seçimlere yalnızca beş ay kaldığı süreçte gerçekleşen tahliyelerin Hizbullah ile AKP arasındaki mesafeyi kısaltacağını, AKP’nin BDP karşısında Hizbullah eliyle bölgedeki etkisini artıracağını söyleyebiliriz. Nitekim PKK’nın konuyu ele alışı da böyle Avrupa’da yayın yapan Özgür Politika Gazetesi’nde Selahattin Erdem tahliyeleri şöyle değerlendirdi: “İçine girilen seçim sürecinde bu çabalarını daha da arttırdığı gözlenmektedir. Küçük bir hukuk oyunuyla Hizbullahçıların cezaevlerinden çıkarılması da bu temelde atılmış bir adım olmaktadır. AKP’nin ve onunla birlikte devletin de, Hizbullahçılarla anlaşmış olduğu açığa çıkmaktadır. Bu oldukça önemli bir durumdur. Benzer kesimlerin 1990’lı yıllarda devlet tarafından kullanılmış oldukları dikkate alınırsa, olayın ciddiyeti daha iyi anlaşılır.”
İkinci dikkat çekici nokta ise bölgede cemaat ile PKK arasında detantın olduğu dönemde Hizbullah’ın Habur’da yaşananları aratmayacak bir gösteriyle Kürt siyasetinde “ben de varım” demesiydi. Aralık ayında Fethullah Gülen’in Türkiye’deki gölgesi Hüseyin Gülerce, Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla göüşmüş, ardından Öcalan’ın cemaate yönelik “Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye'de birçok temel sorun çözülecektir” sözleri gelmişti. PKK yöneticisi Murat Karayılan ise 26 aralık günü PKK üyelerine yaptığı çağrıyla Fethullah Gülen cemaatine yönelik saldırılara son verilmesini istedi. Bu açıklamadan neredeyse bir hafta sonra Hizbullah’ın en önemli isimleri serbest kalıyordu. Birileri bu yakınlaşmaya Hizbullah tahliyesiyle cevap mı veriyordu?
Üçüncü dikkat çekici nokta ise yaklaşan Mart ayına ilişkin. Bir süredir İmralı’da Abdullah Öcalan ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “devletin istihbarat kurumları” arasında süren görüşmeler artık herkes tarafından biliniyor. Bu görüşmeleri kolaylaştıran unsur kuşkusuz PKK’nın sürdürdüğü eylemsizlik durumu. PKK, eylemsizlik sürecini Mart ayına kadar uzatırken, Öcalan ile görüşmelere bağlı olarak kimi zaman Haziran ayına uzaması telaffuz edildi. Haziran ayında seçimlerin olduğu hatırlanırsa Mart-Haziran sürecinin PKK’nın elini güçlendirdiğini, söz konusu dönemde çatışmaların başlamasının bölgede Kürtler ve Batı’da bir süredir istikrarlı şekilde yerleştiği milliyetçi tabanda AKP karşıtı bir etkiye neden olacağını söyleyebiliriz. İşte her hafta Öcalan’ın açıklamalarıyla seyrini anlamaya çalıştığımız görüşmelerde, geçtiğimiz pazar günü Abdullah Öcalan’ın ifadeleri hatırlanırsa Öcalan'ın AKP’den beklentisinin artık kalmadığı görülebilir. Öcalan söz konusu açıklamasında beklenmedik şekilde AKP’nin Kürt sorununu çözme niyetinin olmadığını, aksine Kürt sorununu çözmeye niyeli insanların Ergenekon’dan yargılanan insanlar olduğunu iddia etti. (Okumak için tıklayın) Öcalan aynı açıklamasında Hizbullah tahliyelerini bir kırılma noktası olarak işaret etti ve şöyle söyledi: “Bunların bu şekilde bırakılması tesadüf değildir, bazı şeylerin hazırlığı yapılıyor olabilir. Bu adamlar sıradan suçlular değildir. Bu katilleri öyle sıradan suçlularmış gibi bırakamazlar.” Kısacası birileri PKK’nın eylemsizliğinin son bulma olasılığına Hizbullah tahliyeleriyle karşılık veriyordu.
İsterseniz AKP, PKK, cemaat ve Hizbullah’tan oluşan denklemde Hizbullah yayınlarına bakarak örgütün son dönem siyasi pozisyonunu sorgulayalım.

HİZBULLAH NE YAPIYOR
Önce Hizbullah’a yakın Doğru Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş’ın 31 Aralık günü yani tahliyelerden birkaç gün önce Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e yönelik yazdıklarını hatırlayalım:
“Güneydoğuda BDP veya PKK adına yapılan eylemlerin görüntülerini şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Kitlelerin yarıdan fazlasını oluşturan bayanlardır ve bu bayanların yüzde sekseninden fazlası bembeyaz örtüler içindedir ve gerçekten dinlerine bağlıdırlar. Şimdi bunlar bir gün meseleyi sorgulamayacaklar mı, bu hep böyle mi gidecek?
‘Yahu, bizi temsil ettiklerini söyleyenler hiç de bize benzemiyorlar. Ankara’ya yirmi, yirmi bir milletvekili gönderdik, bir tekinin alnı secdeye gelmiyor, bir tane oruç tutan yok, yaşantılarının bizimle hiçbir alakası yok vs.’ demeyecekler mi? Yönetimde bizzat yer almak istemeyecek mi BDP’nin bu dindar tabanı?
Veya bölgeden bir gün Müslümanca bir siyasi ses yükseldiğinde BDP tabanındaki bu bembeyaz örtülüler ve onların eşleri:
‘Bizim yerimiz burasıymış, biz buraya yakışırız’ demeyecekler mi?
Hatta şimdiden demeye başlamadılar mı?
Yani demek istediğimiz şudur, sadece belediyelere dayanarak, güvenerek üzerine öyle büyük büyük hayaller kurmaya kalkışılmasın. Birilerinin kulağına eğilip fısıldıyoruz ki:
‘Bak Osman, tazıyı geri alırız ha!’”
Mehmet Göktaş’ın sözlerinin bölgede yaklaşan seçimlerde BDP dışında İslami bir alternatifi işaret ettiğine kuşku yok. Bu seçeneğin Hizbullah doğrudan siyasete girene kadar AKP olduğunu söyleyebiliriz.
Hizbullah’ın psikolojisini gösteren bir diğer yazı ise Hizbullah tahliyelerini eleştirenleri tehdit eden yine Doğru Haber Gazetesi’nde Mehmet İkbal Atak imzasıyla çıkan değerlendirme. Atak’ın yazısının başlığı “Domuz’ların Bağı Çözüldü”. Hizbullah’ın Güneydoğu’da uyguladığı domuzbağı ile işkence tekniğini hatırlatan ve kan donduran yazı şöyle bitiyordu: “Ama illa da domuzluğunuzda ısrar edeceksiniz… O halde biz de deriz ki; Hoş Geldin Edip GÜMÜŞ, Hoş Geldin Cemal TUTAR, Hoş Geldin Hacı İNAN… Binlerce kez aramıza HOŞ GELDİNİZ! Evlerimize neşe kattınız. Domuz tayfası mı? Onlara da şunu demeyi artık borç biliriz: Kininizle geberin! E mi..?”
Hizbullah’ın bugünkü ruh halini gösteren ilginç iki örnek bu şekilde.
Bu tablodan sonra Habur karşılamasıyla başlayan Kürt açılımının sınırının Hizbullah tahliyesiyle göründüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca tüm parçalar biraraya geldiğinde bölgede Haziran'a kadar suların ısınacağını ve Hizbullah'ın da bu denklemde önemli bir yer tutacağını şimdiden öngörebiliriz.
Barış Terkoğlu
Odatv.com