15 Aralık 2009 Salı

Şiddette ayrımcılık Habercilikle Bağdaşmaz

Son günlerde televizyon haberlerindeki şiddet görüntüleri bir tartışmayı da başlattı. Yazar Ragıp Duran, ''Şiddetin kimin tarafından, kime uygulandığı konusunda oturup ayrım bir yaparsanız, bu habercilik ahlakıyla bağdaşmaz” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin Demokratik Toplum Partisi’ni (DTP) kapatması kararının ardından, Başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere Türkiye’nin bir çok bölgesinde, tepkiler sokağa taştı.
Türkiye’nin batısındaki illerde ise, Kürtlere karşı milliyetçi saldırılar kendini gösterdi. Önceki gün, İstanbul Beyoğlu’nda DTP’nin kapatılmasını protesto eden Kürt gençleri, Dolapdere’de, elleri satırlı, bıçaklı aşırı milliyetçi grupların saldırısına uğradı. Günlerdir süren çatışma ortamı medya ‘aracılığıyla’ evlerimize taşındı.

 En demokratik eylem ve talepleri şu ana kadar görmezden gelen ana akım medya, en küçük çatışma ortamından bile ‘reyting’ yarışına girdi. Bir basın açıklamasını, ya da bir protesto yürüyüşünü ancak ‘’olay çıktığı zaman ‘’ gündemine alan medya, bir tarafın uyguladığı ‘şiddet’i çarşaf çarşaf yayınlarken, diğer bir tarafın şiddetini ise görmezden geldi.

Kürt yurttaşların protestolarını kanla bastıran polisi kamuoyuna, şirin gösteren medya kanalları, göstericileri ise ‘terörist’ ilan etti. Aynı medya, Dolapdere’de yaşanan milliyetçi saldırıyı da görmezden geldi. Yaşananlar medyada günlerdir bu şekilde atmosfer ederken, ana akım medyanın bazı televizyon kanalları, ‘şiddet içeren terör eylemlerini’ yayınlarında vermeyeceklerini dün haber programları esnasında yaptıkları yorumlarla açıkladılar.

'HİÇ YAYIMLAMAMAK DAHA İYİ' Gazeteciliğin ve haberciliğin ana amaçlarından birinin çatışmasız, barışçı bir ortamda insanları bilgilendirmek olduğunu belirten Ragıp Duran, konuyla ilgili gazetemize şunları anlattı: ‘’Bundan önce de, başka bir örnek hatırlıyorum. Yine Kürt meselesine ilişkin, Bursa’da yine bu milliyetçi kışkırtmalar yüzünden, Kürtlerin yoğun olduğu bir esnaf mahallesinde, Kürtlerin sahip olduğu dükkanlara yönelik bazı milliyetçi grupların saldırıları oldu. Bu görüntüsel olarak da saplanmıştı. Türkiye’nin bazı ulusal haber kanallarının yöneticileri bu görüntüleri inceledikten sonra, bu görüntüleri yayınlamamaya karar verdiler. Gerekçe olarak da, başka yerlerde de milliyetçi grupların Kürtlere karşı kışkırtıcılığı olabilir ihtimaliydi. Bence bu yaklaşım doğruydu. Çünkü bir haber şiddeti daha çok arttıracaksa ve arttırma tehlikesi varsa o haberi hiç yayınlamamak daha iyidir.’’ ‘DENGEYİ İYİ SAĞLAMALI’ Haberin verilişindeki dengenin iyi sağlanması gerektiğine dikkat çeken Duran, ‘’Olup biteni yurttaşa aktarmakla, kamu güvenliğinin bozulmamasını sağlamak arasında belirli bir denge var. Bunu ‘otosansür’ya da ‘kısıtlama’ gibi sözcüklerle tanımlamayı uygun bulmuyorum. Gazeteciliğin, haberciliğin temel insani amaçlarına uygun olması itibarıyla belirli bir ayarlama, düzenleme yapılabilir. Ama bu haberi tamamen görmezden gelmek anlamına gelmiyor.Bu anlamda televizyonlar başkalarını da tahrik edebilecek görüntülere yer vermeden, Kürt esnafa yönelik olumsuz şiddet hareketleri bilgisini kısaca bir satırla vererek dengeyi sağlayabilir’’ dedi.

‘AHLAKİ DEĞİL’ DTP’nin kapatılmasına ilişkin protesto gösterilerini ‘terörist eylemler’ olarak ekrana taşıyan medyanın, İstanbul’da Kürtlere yönelik milliyetçi saldırıyı görmezden gelmesi konusundaki sorumuza Duran şöyle yanıt verdi: ‘’Burada tayin olan kriter, şiddetir. Şiddetin kimin tarafından, kime uygulandığı konusunda oturup ayrım yaparsanız, habercilik ahlakıyla bağdaşmazsınız. Bu PKK’ye yönelik bir şiddet de olabilir, PKK yanlılarının başkalarına uyguladığı şiddet de olabilir. Sokak gösterilerinden bahsediyorum. Burada ayrım yapmamak lazım. Çünkü yaygınlaştırılmaması için görüntüleri vermeyerek engellemeye çalıştığımız, şiddettir. Bazıları, PKK’ye yönelik şiddete teşvik edip, PKK’nin uyguladığı şiddeti de başka türlü göstermek istiyorsa, bu ne habercilik ne de kamu güvenliğinin sağlanması sorumluluğudur.Yapılan direk olarak provokasyondur.’’ AYSEL KILIÇ