14 Aralık 2011 Çarşamba

Has Odabaşı Ne Demek Has Odabaşı Nedir Has Odabaşı Ne Anlama Gelir


Has Odabaşı Ne Demek  
  • Has-oda görevlilerinin en eskisi olup törenlerde padişahın giysilerini giydirip çıkarmakla, padişah nereye giderse yanında bulunmakla görevli kişi.
  • Hasodabaşı; Sarayda padişaha ait olan bölümlerin hizmetini gören kişilerin yöneticisi 
Topkapı Sarayı genel olarak üç bölümden oluşuyor:

Birinci kısım hemen herkese açık olan ve hizmet birimlerinin bulunduğu alan.

İkinci kısım günümüzde biletle girilen ve mutfakların, kubbealtının, has ahırların olduğu kısım. Buraya Birun deniliyor.

Üçüncü bölüm ise tamamen padişaha ait özel bir alan olduğundan harem-i hümayun olarak adlandırılıyor. Bu kısım da iki bölüme ayrılıyor. Birincisi padişahın hanımlarına, annesine ve cariyeler kısmına ayrılmış olan haremlik denilen bölüm, diğeri ise selamlık kısmı diyebileceğimiz padişahın dış hizmetlerini gören erkekler bölümü. İşte bu bölüme Enderun adı verilir ki çok fonksiyonlu, o zamana kadar hiçbir sarayda görülmemiş, fevkalade ileri düşüncenin ürünü olarak teşkilatlandırılmış ve belki de devlete hareket ve hız kazandıran en önemli organı olmuştu.

Öncelikle ifade edelim ki selamlık da dediğimiz bu bölüm bir mektepti. Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyıl ortalarından itibaren medrese dışında en köklü eğitim müessesesiydi ve Enderun Mektebi denilirdi.

Enderun’un kuruluş gayesi ve işleyişi
Mektebin kuruluş gayesi, askerî temele dayanan Osmanlı Devleti’ne yetenekli kumandan yetiştirmek ve devamlı büyüyen ülkenin farklı din, dil ve kültürlere mensup kitlelerini idare edecek sağlam yönetici kadroları teşkil etmekti. Osmanlı Devleti çeşitli milletleri bünyesinde barındırdığından böyle bir eğitim kurumu için ırk veya kan bağı yerine İslâmiyet’e bağlılık, güzel ahlak, kültür ve disiplin temel prensipler olarak benimsenmiş, kadrolar bu anlayış içerisinde yetiştirilmişti.

Enderun mektebine alınacak çocuklar devşirme sistemi içerisinde toplanan ve belli elemelerden geçirilen namzetler içerisinden seçiliyordu. Hıristiyan ailelerden sağlanan bu çocuklar öncelikle belli bir alt eğitimden geçirilirdi. Özellikle de Müslüman-Türk ailelerin yanına verilerek Türkçeyi, İslamî esasları ve âdâbı öğrenmeleri sağlanırdı. Daha sonra Edirne, Galata ve İbrahim Paşa saraylarında yetiştirilmek üzere dağılırlardı. Bu saraylarda iç oğlanlarının aldıkları ilmî tahsil yanında bedenî kabiliyetlerinin eğitimine de önem verilirdi. Neticede içoğlanları denilen bu gençlerden üstün yetenekli olanlarından bir kısmı daha yüksek seviyede bir eğitime tabi tutulmak üzere Enderun’a alınırken, diğerleri çeşitli askerî birlikler içerisine dağıtılırdı.

Enderun’daki eğitim ve terbiye Küçük Oda, Büyük Oda, Doğancı Koğuşu, Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda olmak üzere yedi kademe üzerine kurulmuştu. Buradaki eğitimi sonuna kadar götüremeyen iç oğlanlar, ara sınıflardan aynı şekilde çıkma adıyla ayrılarak çeşitli askerî birliklere katılırlardı.

Enderun mektebinin ilk kademesi olan Büyük ve Küçük Odalarda gençler çeşitli hocalardan İslâm dini ve kültürü, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri görürler, güreş, atlama, koşu, ok çekme gibi bedeni faaliyetler yaparlardı. Bu odaya alınanların yaşları nispeten küçük olurdu ki en büyükleri 16. asır itibarıyla on beş yaşındaydı.

Enderun’un ikinci kademesi olan Seferli Koğuşu’na geçen gençler daha yüksek bir eğitim almanın yanı sıra, padişahın ve Enderun halkının çamaşırlarının yıkanması ve katlanması ile de meşgul olurlardı. 17. asırdan sonra bu koğuş gençleri daha ziyade meslekî alana ve sanata kaydırılarak hânende, kemankeş, pehlivan, berber, hamamcı yetiştirilmişti.

Enderun gençlerinin üçüncü kademe eğitimleri Kilerli Koğuşu’nda devam ederdi. Burada bulunan iç oğlanları ilim ve fen öğrenmelerinin yanında, padişaha yemek hazırlamak, çeşitli şurup ve reçeller yapmak ve sofra kurarak servis hizmetini görmekle vazifeliydiler. Ayrıca haremin ekmek, et, yemiş, tatlı, şerbet gibi her türlü yiyecek ve içecek ihtiyacını hazırlar ve muhafaza ederlerdi. İç oğlanlarının yaptıkları bütün bu işlere odada bulunan lalalar ve oda eskileri titizlikle nezaret ederler ve gerekli bilgileri öğretirlerdi. Saray odaları ve mescitlerinin mumları da bu koğuş tarafından temin edilirdi.

Hazine Koğuşu mensupları ise eğitimleri yanında Enderun Hazinesi ve saraya ait mücevherat ve kıymetli eşyanın korunmasından sorumluydu.

Enderun’daki eğitim kademesinin son halkası Has Oda’ydı. Has Oda’nın kuruluşunda hizmetli mevcudu otuz iki kişi idi. Yavuz Sultan Selim Han devrinde Hırka-i Şerif Dairesi’nin inşaatından sonra, mevcudu kırk kişiye çıkarıldı. Has Oda, 16. ve 17. asır sonuna kadar meşhur dört zabiti has odabaşı, silahdâr, çuhadâr, rikabdâr olup bunlardan sadece Has odabaşının padişah huzuruna çıkma yetkisi olduğu Fatih Kanunnâmesi’nde belirtilmiştir.

Has odalıların asıl vazifeleri, Hırka-i Şerîf Dairesi’nin temizliğini yapmak, oradaki Kur’ân-ı Kerim ve diğer kitapların tozlarını almak, muayyen ve mübarek gecelerde öd ağacı yakmak, gül suyu serpmek, buradaki madeni eşyaları parlatmak gibi işlerdi. Has Oda’da bulunan mukaddes emanetlerin bulunduğu bölümün muhafazası için nöbet tutulması işini de birinci koğuş ağaları yerine getirirdi. Nöbet yirmi dört saatte değişirdi. Bu ağaların odaları Hırka-i Şerif Dairesi’nin çevresinde bulunurdu.

“Tarih-i Gılmanî”de Enderun
17. asır Türk tarihçilerinden olan Bosnalı Mehmed Halife, Enderun’da Seferli Odası iç oğlanlarından olup Tarih-i Gılmanî adıyla devrin olaylarını anlatan kıymetli bir tarih kitabı yazmıştı. Eserin sonunda iç oğlanlarının yetişmesi hakkında da tarihe ışık tutan çok değerli bilgiler verilir. Eserden alıntı yaptığımız şu kısa bilgi dahi Enderunlu gençlerin nasıl bir edebî, ahlakî duruşa ve nasıl bir devlet adamı kimliğine sahip olduklarını gösterir.

“Seher vaktinde, fecr doğmadan evvel herkes yerinden kalkıp âdet üzere giyinir ve abdest alırlar. Sonra sabah namazı vaktine kadar mekânlarında Kur’ân-ı Kerim okurlar. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğunca herkes halifesi (hocası) önüne varıp Kur’an dersi alırlar. Bu vakitlerde ders okuyan bazı kardeşlerin kendileri güzel ve sevimli oldukları gibi sesleri dahi güzel ve şirindir. Bunlar o derece latif ve medhe layık tarzda yüksek ve yanık davudî sesleriyle çeşit çeşit makamlarla Kur’an okurlar ki işiten canlara hoşluk, ölmüş gönüllere yeni hayat verir. Bahsi geçen vakitlerin dışında, sultanla ilgili bir hizmet olmadıkça yazı ile uğraşırlar, çeşitli ilimlere dikkatle çalışırlar. Yılbaşına kadar bu şekilde hareket ederler. Lâkin iki bayramın ilk iki gecesinde padişahın izni ile çeşitli eğlenceler tertip ederler. Şenlikler dört gün dört gece devam eder. Sonra her biri muratlarına ulaşıncaya kadar eskisi gibi yine okuyup yazmaya ve usulünce hareket etmeye devam ederler.”

Bir bütün olarak Enderun Mektebi’nin programı ve işleyişi göz önünde tutulursa buranın bir mektep olduğu kadar aynı zamanda çeşitli hünerlerin, sanatların, idarî ve siyasi bilgilerin tatbikî olarak öğretildiği, kabiliyetlerinin geliştirildiği sistemli bir kurs ve staj yeri olduğu görülür. Enderun’u teşkil eden oda ve koğuşlarda titizlikle riayet edilen kurallardan biri “çıkma” idi. Başlangıçtan itibaren uygulanan bu usule göre, hazırlık sınıflarından Enderun eğitiminin sonuna kadar geçen süre içinde başarı ve ilerleme sağlayamayanlar buradan alınıp ordunun çeşitli kademelerine gönderilirlerdi. Böylece ancak fevkalade başarı gösterenler eğitim süresini tamamlayabilirlerdi.

Enderun’un katı disiplini
Mektebin temel prensiplerinden biri de disiplindi. Her kademedeki gençlerin hareketlerinin ölçülü ve terbiyeli olması gerekiyordu. Enderun’daki ağalar kurallara uyma konusunda son derece sertti. En küçük kusur dahi mutlaka cezalandırılırdı. Bu disiplin gençleri her türlü meşakkate dayanıklı, sabırlı, büyüklerine karşı saygılı, güçlü ve zinde kılardı. Gençlerin kabiliyetlerine göre ileride en yüksek makamlara kadar ulaşabileceklerini bilmeleri çalışma azimlerini artırırdı.

Mektebe, dönemin en önde gelen ilim adamları eğitimci olarak tayin edilirlerdi. Bunlar Galata, Edirne ve İbrahim Paşa saraylarında Türkçeyi, İslâmi esasları öğrenerek gelen gençlere, daha yüksek seviyede din, fen, sanat ve askerlik dersleri verirlerdi.

Öte yandan, gençlerin içinde bulundukları çevre onların bilgi ve tecrübelerini artırıcı başlı başına bir mektep konumundaydı. Zira Topkapı Sarayı asırlarca dünyaya yön veren bir devletin idari, siyasî ve diplomatik faaliyetlerinin merkeziydi. Ülke dâhilinden beylerbeyiler, sancak beyleri, kadılar; dış devletlerden gelen diplomatik heyetler, sefirler, Divan-ı Hümâyun üyeleri olan sadrazamlar, vezirler, kazaskerler hep bu sarayda yoğun faaliyet içerisinde idiler. Enderunlu gençlere engin bir görüş ve tecrübe sağlayan bu merkezilik Enderun’un Osmanlı sistemi içinde durduğu yeri de gösteriyor.

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil