29 Eylül 2012 Cumartesi

AKP Projesinin Sonuna Gelindi Mehmet BEKAROĞLU / Mehmet Bekaroğlu

AKP projesinin sonuna gelindi Mehmet BEKAROĞLU, Mehmet Bekaroğlu  AKP projesinin sonuna gelindi, has PARTİ, HAS Parti, mehmet bekaroğlu akp projesinin sonuna gelindi dedi.

AKP projesinin sonuna gelindi
Has Parti Genel Başkanı olarak Sayın Kurtulmuş, sadece dış politika ve Kürt sorunu konusunda değil birçok alanda AKP’nin politikalarını eleştirdi; AKP yöneticilerini Firavunluk ve Karunlukla suçladı. Şimdi herkes soruyor: “Ne değişti de bu kadar eleştiri yönelttiğiniz AKP’ye katılıyorsunuz?” Gerçekten değişen bir şey yok, aksine AKP, ilk yıllardaki değişimci dinamiğini çoktan kaybetti, şimdi statükocu bir parti görünümü sergiliyor. 12 Eylül Anayasası, yasaları, kurumları olduğu gibi duruyor. AKP, tüm vesayet kurumlarına Ahmetler yerine kendi Mehmetlerini yerleştirdi. Şimdi sadece iktidar değil, aynı zamanda muktedir oldu, Türkiye’nin en güçlü iktidarını kurdu. Halk seçti; meclis, hükümet, belediyeler haklı olarak onların, HSYK, mahkemeler tamam, Emniyet, MİT öyle, YÖK, üniversiteler, ordu, MGK halledildi. Medya ele geçirildi, kendi sendikaları, STK’ları, sermaye grupları, işadamları, holdingleri oldu. Müthiş bir iktidar, sarsılmaz bir güç. Peki, ne değişti? Türkiye daha mı demokratik, daha mı şeffaf, daha mı adil yönetiliyor?

Hayır, böyle bir şey yok; bir zamanların adil düzen talebi unutuldu, onlar da öncekiler gibi, bu gücü, devleti, tahakküm ve birikim aracı olarak kullanıyorlar. Makamları, statüleri, imkânları, ihaleleri paylaştılar; zengin oldular, mal-mülk edindiler. Bu, onları çok şımarttı, kibirlerinden geçilmiyor. Şimdi kimseyi dinlemiyorlar, kimseye hesap da vermiyorlar. Vesayet kurumlarını ellerine geçirdiler, şimdi vesayet sistemi ile dertleri kalmadı. Devlet bizim, biz devletiz diyorlar. Devlet hâlâ bir sürü yanlışlıklar yapıyor. Uludere’de sivilleri öldürdüler, Akdeniz’de uçağımız düşürüldü, Afyon’da 25 vatan evladı havaya uçtu, Esenyurt’ta insanlar çadırın içinde, Urfa’da cezaevinde yandı, Pozantı Cezaevi’nde çocuklara tecavüz edildi, Samsun’da TOKİ konutlarının bodrum katında çocuklar boğuldu. Hiçbir açıklama yapmıyorlar, asla hesap vermeye yanaşmıyorlar. Öncekiler de böyle yapıyordu, bunlar da aynen öncekiler gibi kibirli ve hesap sorulamaz oldular. AKP, iktidarını sağlamlaştırırken giderek devletin rengine boyanıyor; hak taleplerine kulak tıkıyor, tekçiliğe, kendine demokratlığa dönüyor. Akan kan durmadı, Kürt sorunu, Alevilerin sorunları yerinde duruyor. Üniversitelerde hâlâ başörtüsünün yasal dayanağı yok, hâlâ başörtülü kadınlar milletvekili olamıyor, memur olamıyor. Eğitim ve sağlıktaki kargaşa büyüyor, bu ülke hâlâ doğru dürüst üniversite ve memur sınavı bile yapamıyor.

Şimdi böylesine AKP’ye katılmanın bir tek anlamı olabilir; kolayından iktidara uzanmak. Numan Kurtulmuş, böyle bir AKP’ye gidiyor ama o yaptığı işi yüceltmeye çalışıyor; “zor zamanlar”, “tarihi misyon”, “milli duruş”, “milli görüşü yeniden inşa”, “küresel güçlere karşı milli cephe” laflar ediyor. Bence bu ikinci bir ayıp; bunlara gerek yok; “hizmet edeceğim” filan de ve geçiştir, milleti bir kere daha yorma, aldatma!

AKP açısından bu katılımların elbette anlamı var. Bir kere alternatif olabilecek bir muhalefet odağını ortadan kaldırmış oluyor. Bu muhalefet, CHP, MHP ve BDP’nin muhalefeti gibi değildi. CHP, “yolsuzluk yapıyorsunuz” diye eleştirdiğinde bunu tabana “ötekinin/düşmanın saldırısı” olarak anlatabiliyorlar ama biz “hırsız Müslüman istemiyoruz” dediğimizde bundan çok rahatsız oluyorlar. AKP’nin ikinci bir kazancı; cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi “hepimiz burada toplanıyoruz” havasını vermesidir. Tabu bu ikincisi aynı zamanda tehlike de arz ediyor; ülke yeniden cephe siyasetine dönmüş, mevcut olan kimlikler üzerinden bölünme perçinlenmiş oluyor.

Yeni dönemi kurtarma kongresi
Bu katılımlar ve AKP’nin kongresiyle yeni bir siyasi yönelim olmaz, olamaz; böyle bir şey eşyanın tabiatına aykırı olur. Olacak şey şu: AKP için bir dönem tamamlanıyor, daha doğrusu AKP projesinin sonuna gelindi. İç ve dış konjonktürün sunduğu imkânlar bitti, AKP rolünü tamamladı. Ayrıca bir lider partisi olan AKP’yi taşıyan Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor, yani bir şekilde devreden çıkıyor. AKP’nin bu arayışı, yeni yeni insanlar katmaya çalışması, ikinci bir dönemi kurtarmaya yöneliktir. Bu, AKP’yi taşıyan muhafazakâr/mütedeyyin seçmen kitlesi için de gerekli. İktidarın nimetlerinin tadına varanlar bunun devam etmesini istiyor. AKP’nin ikinci dönemini kurtaracak olan en önemli imkân bu istektir.

Önce şunu görmek gerekir; AKP’nin bir daha 2007 öncesine dönmesi mümkün değil, yani kimse daha demokrat bir AKP aramasın. AKP artık iktidar olmuştur; bu iktidar önceki vesayet kurumlarını ele geçirerek sağlanmıştır. Korunmak istenen budur; devleti birikim ve tahakküm aracı olarak kullanmaya devam edecekler. Sunduğu imkânları kaybetmek istemedikleri için devleti asla değiştirmeyecekler. Ama ikinci bir dönem için bir makyaja ihtiyacı da açık. Giden arkadaşlara makyaj malzemesi olarak da bakabiliriz.

Erdoğan-Cemaat kavgası
İktidardan söz ediyoruz, birikimin ve tahakkümün aracı olarak görülen devleti yönetmekten söz ediyoruz. Burada kavga olmaz mı, karşı karşıya gelmeler olmaz mı hiç? Olacak elbette! Benim kanaatim odur ki AKP ve Cemaat açıkça karşı karşıya gelmeseler bile ciddi bir kavganın içindeler. Sayın Erdoğan ve Cemaatin artık birbirlerine güvenmeleri mümkün değil. O nedenle Erdoğan yeni kongrede ve yeni dönemde onlardan uzak duracaktır; zaten bürokraside bunu yapmaya başladı. Cemaat de artık Erdoğan’ın işini kolaylaştırmayacak. Bu çerçeveden kongrede değil ama kongreden sonra cumhurbaşkanı seçiminde ve eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olursa yeni başbakanın tespitinde büyük kavgalar olur. Görüyorsunuz, daha şimdiden “Gül aday olursa Erdoğan cumhurbaşkanı seçilemez” denilmeye başlandı. Bunlar kavganın işaretleri. Tabi bu kavgaya uluslararası güçlerin katılması da muhtemeldir.

Sonuç olarak kim kazanır diye sorulursa, onu bilemem ama Türkiye kaybeder. Zaten 10 yıllık AKP dönemi kayıp yıllardır. Biz vesayet sisteminin bitirilip demokrasinin inşasını beklerken, AKP vesayet kurumlarını ele geçirerek yeni bir vesayet iktidarı kurdu. Türkiye’nin tüm kronik sorunları ise yerinde duruyor.

Benim kanaatim AKP’nin ikinci bir on yılının olmadığıdır. Haziran 2011 seçimlerinden itibaren Türkiye yeni arayışlara girmiştir. Türkiye’nin önündeki soru, vesayet sisteminin sahiplerinin kim olacağı değil, vesayet sisteminin nasıl ortadan kalkacağı, gerçek anlamda bir demokrasinin nasıl inşa edileceğidir. Bunun için önümüzdeki en önemli sorun, Kürt meselesidir. Türkiye, Türklerin ve Kürtlerin (elbette diğerlerinin de) birlikte eşit ortaklar olarak nasıl yaşayacakları sorusuna cevap bulmak zorundadır. Türkiye’nin bu soruya cevap bulacak olan yeni siyasi yapılara, yeni siyasetlere ihtiyacı var.