3 Haziran 2011 Cuma

Sırrı Süreyya Önder Akif Beki’ye Cevap Verdi


Ve aleykümselam... 
Önder, İ.Ü de konuşturulmadı, o da kapının önünde toplanan gençlere seslendi. Polis, Aksaray da geniş bir alanı toplantı olmaması için kapattı. 
İstanbul 2. Bölge bağımsız adayı Sırrı Süreyya Önder’den Akif Beki’ye cevap:
Akif Beki arkadaş bana selam göndermiş, almak farz oldu.
Kafası karışık, zihni dağınıkmış. Polis baskısı hakkındaki sözlerimin retorik olduğunu düşünüyormuş. Oyunu alabilmem için bir sebep istiyor. Selamı alıp sebebi vermemek olmaz.
Akif Beki soruyor: “Polis tarafından yolu mu kesildi, arabası mı taşlandı, seçim bürosu mu kundaklandı, maazallah kem bir nazar mı değdi kendisine? Her fırsatta aynı şeyi tekrarlıyor ama nasıl engellendiğini hâlâ çözemiyorum.”
Sevgili Arkadaşım Akif Beki,
Bu sorduklarının hepsi oldu, biraz da fazlasıyla oldu. DİHA’da görüntüleri de var.
Bayrampaşa seçim bürosunun açılışını yapmış, Kamu Emekçileriyle Dayanışma Gecesi’ne gidiyordum. Bir dostumun, kampanya süresince kullanımıma verdiği araçla Vatan Caddesi’nde gidiyorduk. Açılışını yaptığımız büro daha önce saldırıya uğramıştı, bizden sonra yine uğrayacaktı. Tıpkı Sarıyer, Derbent, Kâğıthane bürolarımız gibi...

‘Bir minibüsümüz vardı’
Bu araç meselesini biraz açmamız gerekecek. Normalde kiraladığımız bir minibüsümüz vardı ve fakat İstiklal Caddesi’nde yaptığımız bir basın açıklamasından sonra polisin attığı gaz bombalarından dolayı yüzlerce kişiyle sığındığımız BDP İstanbul İl Örgütü’nün binasında 4 saat kadar gaza maruz kalırken polis memurları tarafından üzerinde afişlerim olan minibüsün tekerleri patlatılmıştı. Giydirme afişlerin üzerine sert cisimlerle TC harfleri kazınmıştı. Araç sahibi aracın akıbetini görünce kiralama sözleşmesini feshetti ve biz kesemize uygun bir minibüs aramaya koyulduk. Bir duyarlı hemşerimizin minibüsünü aldık. Radyatörü delik, motoru perişan olan minibüsü, bizi taşırken değil de biz onu iterken görüntülenince kullanmaktan vazgeçtik. İşte bu ahval ve şeraitten dolayı, Vatan Caddesi’nde beni taşıyan araca bizi izleyen basın mensubu arkadaşlarla beraber sığışmak zorunda kalmıştık. Yaklaşık yedi kişi bir otomobile doluşup giderken 7-8 polis aracı yolumuzu kesti. “İhbar var, arama yapacağız” dedi. Üzerinde afişim olan tüm araçlara potansiyel suçlu muamelesi yapıldığını ve nerede görülseler ‘ihbar alındığını’ söylememe gerek var mı bilmiyorum. Benim ‘aratmayacağım’ itirazım sonucu Emniyet Müdür Muavini’yle yapılan görüşmeden sonra yolumuz açıldı. Bu kez de yürütülmesi muhtemel bir tezvirata karşın “Buyurun arayın” dedim. Bir polis amirinin, “Siz yalan söylemezsiniz, lütfen buyurun, gidebilirsiniz” demesiyle yolumuza devam ettik.

Sevgili Arkadaşım Akif Beki,
Hayatıma şimdilerde giren bir olgu var. Emniyet Müdürlüğü’nün güvenlik şubesi yetkilileriyle, neredeyse akraba olduk. Eğer o gün merkezi yerlerden birinde bir toplantımız ya da açılışımız varsa, güne onların telefonuyla başlıyorum. Selam ve hal hatır faslından sonra o toplantıyı güvenlik gerekçesiyle yaptırtmayacaklarını söylüyorlar. Ben de yapma azim ve kararlılığında olduğumuzu söylüyorum. İnan ki polis amirleriyle ben, Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ortadoğu diplomasisine taş çıkartacak bir kaotik diplomasi sergiliyoruz. Yapma azim ve kararlılığımız genellikle birkaç tutuklama ve bir miktar gazla sonuçlanıyor. İstisnaları da var tabii bu durumun. Üniversitelerde, önce izin verilip sonra iptal edilen toplantılarımızda bazen polisler, “Siz gelmezseniz kalabalık dağılmayacak” deyip davet ediyor. Kendimi bir asayiş görevlisi gibi görmeye başladım neredeyse... Oysa en az diğer partilerin adayları kadar özgür bir kampanya yürütmek istiyorum.

‘Güç kullanırız, dağıtırız’
Son örneği dün Taksim Gezi Parkı’nda, Leman Sam, Şevval Sam, Yasemin Göksu, İlkay Akkaya, Tatavla, Metin Kahraman ve birçok sanatçı arkadaşımızın düzenlemek istedikleri destek şöleninde yaşandı. İzin başvurumuz o bilindik ‘güvenlik’ gerekçesiyle reddedilmiş. Bize son ana kadar haber verilmemiş. “Güç kullanırız, dağıtırız” anonsu vb. sonucunda, eğitim emekçisi güzel insan Metin Lokumcu’nun başına gelenleri düşünerek bir basın açıklamasıyla insanları evlerine gönderttik.

Sevgili Arkadaşım Akif Beki,
Geri kalanları temsil etmesi adına, ilk mitingimizi yapmak istediğimiz ve daha önce sivil itaatsizlik çadırının kurulmuş olmasından dolayı bütün İstanbul halkına kapatılan Aksaray Meydanı’nın fotoğrafını gönderiyorum. Bu foto dün çekildi. Benim ilk resmi izinli toplantım bu alandaydı ve alana sokulmayıp, küçücük bir köşede miting yapmak zorunda bırakılmıştım.
Bu kadar ‘retorik’ yetmediyse bir gün herhangi bir mitingimize bekleriz.
Kâğıthane’ye gitmeyelim, orada seçim aracım taşlandı ve bir izleyenim bıçaklandı.
Olmadı, beni Kanal 24’e davet edersin, orada belki Moderatör programına birlikte katılır, geri kalan kısımlarını konuşuruz.
Diyelim ki program sıkışık, çağıramadınız. Arkadaşlığımıza güvenerek senden bir şey rica edeceğim.
Benim de içinde bulunduğum ittifak için “Ben medyaya söylüyorum, bunları muhatap almayın” diyen Sayın Başbakan’a, sizi ziyaret ettiğinde, Hopa’da katledilen Öğretmen Metin Lokumcu’nun muazzez şahsiyeti hatırına, “Ölülerinize, günahkâr dahi olsa, söyleyeceklerinizi o diri ve hayatta iken söylemeliydiniz. Yaptıysanız ne âlâ. Yapmadıysanız hayırla yâd edip, rahmet dileyin” hadis-i şerifini hatırlatır mısın?
Sen bunu yap, oyunu vermesen de yükümü almış sayacağım.
Baki selamlar.radikal