31 Mayıs 2011 Salı

CHP'nin Demokrasi Eşit Yurttaş Özgür Toplum Raporu


CHP’nin Demokrasi Raporu : “AKP OHAL’İNE KARŞI ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRAT CHP”
 Cumhuriyet Halk Partisi  her alanda projelerini ve politikalarını kamuoyu ile paylaşmaya devam ediyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları Prof.Dr.Sencer Ayata ve Erdoğan Toprak ile Dr. Mehmet Karlı ve Dr. İdil Aybars’la birlikte gazetelerin köşe yazarları ile bir araya gelerek CHP’nin  ”Demokrasi : Eşit Yurttaş, Özgür Toplum” adlı raporunun  sunumunu gerçekleştirdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Sencer Ayata ile raporun hazırlanmasında görev üstlenen Dr. Mehmet Karlı, çalışma konusunda birer sunuş yaptılar.

“Demokrasi : Eşit Yurttaş, Özgür Toplum”  raporuna ulaşmak için tıklayın.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Mayıs 2011 Tarihinde Demokrasi Raporu’nun Tanıtımı Amacıyla Yaptığı Konuşmanın Metni

“Saygıdeğer basın mensupları, sevgili arkadaşlar,

Hepinize her şeyden önce Pazar günü bu saatte burada olduğunuz için teşekkür ederim. Bugün partimizin ‘Demokrasi’ konulu raporunu sizlerle paylaşmak için bir aradayız. Sizlerle, CHP’nin Türkiye’yi nasıl değiştireceğini konuşacağız.

Biz değişimin partisiyiz. Biz büyük dönüşümlerin partisiyiz. Türkiye’nin özgürleşme ve demokratikleşme yolunda gerçekleştirdiği üç büyük dönüşüm de CHP tarafından gerçekleştirildi. CHP, Cumhuriyet’i kurdu ve egemenliği halka verdi. CHP, çok partili yaşama geçişi ve iktidarın demokratik yollardan el değiştirmesini sağladı. Partimiz, sosyal demokrasi tartışmalarını Türkiye’nin gündemine taşıdı. Özgürlüklerin somut destekçisi olacak bir sosyal devletin oluşması için çalışmaları başlattı. Biz böylesine devrimci bir tarihin mirasçısıyız. Böylesine bir mirasın sahibi olarak, şimdi de, Türkiye’nin dördüncü büyük dönüşümünü gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. CHP iktidarında Türkiye’de özgürlükçü demokrasiyi kurmaya hazırlanıyoruz.

Demokrasi, her şeyden önce ‘halkın halk tarafından halk için yönetilmesi’ demek. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması ve milletin bu yetkiyi seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla kullanması demek. Bununla beraber, tüm siyasi kavramlar gibi demokrasinin de tanımı zaman içinde değişti, değişiyor. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, klasik demokrasi anlayışı özgürlükçü demokrasi anlayışına evrildi.

Artık iktidarın seçilmişlerin elinde olması, demokrasi olmak için tek başına yeterli kabul edilmiyor. Özgürlükçü demokrasi, tek tek her insanın, çoğunluğun iktidarının dahi dokunamayacağı, dokunmaması gereken hakları olduğunu söylüyor. Özgürlükçü demokrasinin temelinde insan hakları yer alıyor. İnsan haklarına saygıyı sağlayamamış, hukukun üstünlüğünü oluşturamamış, çoğulculuğu koruyamayan ülkeler demokrasi olarak kabul edilmiyor.

İşte biz bu özgürlükçü demokrasi anlayışını benimsiyoruz. Siyasetimizin merkezine insan haklarını koyuyoruz. Raporda da göreceğiniz üzere, Türkiye’de herkesin insan haklarına tam saygı gösterilen bir siyasal rejim oluşturmak için politikalar üretiyoruz.

Ülkemizde demokrasi tartışmalarında sivil-asker ilişkilerinin çok önemli bir yeri olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz, CHP olarak, şu anda Türkiye’nin en kapsamlı sivilleşme projesini öneriyoruz. Askerlik süresinin kısaltılmasından, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesinin değiştirilmesine, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi’nin kaldırılmasına kadar birçok önerimiz bu amacı taşıyor. Biz, silahlı kuvvetlerin siviller tarafından denetiminde Meclis’in de etkin bir rol üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Örneğin, Genelkurmay Başkanı, düzenli aralıklarla TBMM’de Milli Savunma Komisyonu’na gelerek milletvekillerin sorularını yanıtlamalı, hesap verebilir olmalı diye düşünüyoruz.

Sivilleşme projemizde iki önemli nokta daha var. Bunlardan birincisi, demokratik bir yönetimde sadece askerin değil polisin, istihbarat birimlerinin de sivil yönetimin kontrolü altında olması gerektiği. Tüm bu kurumların demokratik denetime tabi olmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Altını çizdiğimiz ikinci nokta ise, sivillerin güvenlik bürokrasisi ile ilişkilerinin özgürlükçü demokratik standartlara gelmesi için sadece kurumsal tedbirlerin yeterli olmadığı. Yapılacak değişikliklerin kalıcı olabilmesi için siyasal kültürde de bir değişimin gerçekleşmesi gerekiyor. Sivilleşme, güvenlik bürokrasisinin kavramları ile düşünmenin de terk edilmesi anlamına geliyor. Siyaset ‘tehdit’, ‘düşman’ gibi kavramlarla yapılmamalı; muhalif hareketler kolaylıkla ‘illegal’ olarak adlandırılmamalı diye düşünüyoruz. Muhalefete karşı sıklıkla polisiye tedbirlere başvurulmasının sivil demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığına inanıyoruz.

Mevcut iktidar kendisine muhalif her hareketi ‘terör’, ‘illegal’ gibi kavramlarla ilişkilendiriyor. Siyasi alanı militerleştiriyor. Güvenlik dilini hakim kılıyor. Bizim, sivilleşme için getirdiğimiz önerilere karşı çıkıyor. Bu örneklerin de gösterdiği gibi, artık CHP sivilleşmeyi savunan, AKP ise sivilleşmeye direnen parti konumundadır.

Raporumuzda, AKP iktidarının özgürlükleri nasıl yok saydığını, insan haklarını nasıl sistematik olarak ihlal ettiğini ayrıntılı olarak anlatıyoruz. Türkiye’nin nasıl bir korku toplumu haline geldiğini gösteriyoruz.

Türkiye’de hala, en temel hak olan yaşam hakkı dahi ihlal ediliyor. İnsan hakları kuruluşlarının raporlarından Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin devam ettiğini görüyoruz. Devlet tehdit altındaki vatandaşlarının canını koruma görevini de yerine getiremiyor. Bu kapsamda Hrant Dink cinayetini büyük bir üzüntü ile hatırlıyoruz. Cinayette sorumluluğu olanların yargılanmasının önüne çıkarılan engelleri kabullenemiyoruz. CHP olarak faili meçhul cinayetlerin TBMM tarafından araştırılması için 6 önerge verdik. Bunların hepsi de maalesef AKP oyları ile reddedildi. İktidarımızda bu konuların üzerine kararlılıkla gideceğiz.

Benzer şekilde, Türkiye’nin işkenceyi de bitiremediğini görmekten büyük üzüntü duyuyoruz. İşkencede ‘cezasızlık’ kültürü halen devam ediyor. İşkence yaptığından şüphelenilen devlet görevlileri korunuyor.  Bizim yönetimimizde bu ‘cezasızlık’ kültürü kesinlikle son bulacak. Bunun garantisini veriyoruz.

AKP döneminde tutukluluğun cezaya dönüştü. Tutukluluk istisna olmalıyken kural haline geldi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’deki tutukluluk kararlarının insan haklarını sistematik olarak ihlal ettiğine karar verdi. 2005 ile 2009 yılları arasında toplam tutuklu sayısı yüzde 92 arttı. Bu vahim tablo Türkiye’de ‘ileri demokrasi’ diye adlandırılıyor. Her halde ‘tutuklu demokrasi’ daha doğru bir tabir olurdu.

Demokrasinin olmazsa olmazı olan ifade ve basın özgürlüğünde geldiğimiz nokta ise maalesef içler acısı. Türkiye hepinizin bildiği üzere daha basılmamış kitapların toplatıldığı bir ülke haline geldi. Orta Çağ’da kitaplar yakılırdı; 21. Yüzyıl Türkiye’sinde çok geliştik. Artık yakmıyoruz, sadece bilgisayarlardan siliyoruz. Türkiye’de soruşturmacı gazetecilik savaş muhabirliği kadar riskli hale getirildi. Nedim Şener, Ahmet Şık gibi perdenin arkasında neler olduğunu görmeye çalışanlar meraklarının bedelini ödüyorlar. Hapiste hala 57 gazeteci bulunuyor. Basın özgürlüğünde Türkiye 196 ülke arasında 112. Sırada bulunuyor. Bu sırayı Bangladeş, Kongo, Kenya ve Uganda ile paylaşıyoruz.

İfade özgürlüğünün önemli bir kısmı olan sanatsal ifadeye ne gibi engeller çıkarıldığını hepimiz hatırlıyoruz. 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Başbakan ucube diyor, ertesi gün heykeller yıkılıyor. Bunun da adı ‘ucube demokrasi’ olsa gerek diye düşünüyorum.

AKP, şimdi de, tüm dünyada özgürlüğün simgesi haline gelmiş olan interneti sınırlamaya çalışıyor. Türkiye’de on binlerce siteye erişim engelleniyor. Şimdi de filtreleme adı altında yeni bir sansür dalgası başlatılmaya çalışılıyor. Belki de bundan önce hiç eylem yapmamış gençler internetlerini savunmak için sokaklara çıkıyor.

Ama Türkiye’de artık sokağa çıkmak, eylem yapmak çok tehlikeli. İki üniversite öğrencisi, Başbakan’ı protesto ettikleri ve parasız eğitim istedikleri için 14 aydır hapiste bulunuyor. Hükümeti protesto etmek cesaretini gösterenler kolluk kuvvetlerinin aşırı şiddetine maruz kalıyor. TEKEL işçilerine, 1 Mayıs 2008’de tüm İstanbullulara reva görülen davranışları unutamıyoruz. Bunun da adı her halde ‘sopalı demokrasi’.

Türkiye’deki bu ihlallerden sadece öğrenciler, sadece sendikacılar değil işadamları da şikayetçi. AKP onların da girişim özgürlüğünü ihlal ediyor. Vergi denetiminin siyasallaştırılması iş dünyasında genel bir korkuya neden oluyor. AKP, çoğulculuk karşıtlığını iş dünyasında da sergiliyor.

AKP döneminde en sık ihlal edilen insan haklarından biri de özel hayatın gizliliği. Gizli ses kayıtları, gizli kamera görüntüleri artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Ne siz ne biz, hiçbirimiz telefonda rahat konuşamıyoruz. Hepimiz şifreli konuşmaya başladık. Ne zaman ki insanlar bir ülkede kendilerini şifreli konuşmak zorunda hissederler, o ülkede demokrasiden bahsetmek zorlaşır diye düşünüyorum.

Bütün bu ihlalleri ayrıntılı incelediğimizde hepsinin daha geniş bir resmin parçası olduğunu görüyoruz. Hepsinin arkasında AKP döneminde çıkarılan değişik baskıcı yasalar bulunuyor. Başta Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası olmak üzere birçok kanunda yapılan değişikliklerle Türkiye’de adı konulmamış, ilan edilmemiş bir Olağanüstü Hal’in hüküm sürdüğüne kanaat getiriyoruz.  Türkiye’de yasal siyasetin sınırları her geçen gün daraltılıyor. Hukuken ve siyaseten olağanüstü bir hal yaratılıyor. Bu örtülü OHAL’in hukuk alanındaki temsilciliğini Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, siyasetteki temsilciliğini de, Türkiye’yi bir OHAL valisi gibi yönetmeye çalışan Başbakan yapıyor.

İşte raporumuzda bu örtülü OHAL’e son verecek, Türkiye’de özgürlükçü demokrasiyi kuracak somut önerilere yer veriyoruz. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu gibi hak ihlallerine yol açan tüm kanunları uluslararası insan hakları standartlarına yükseltmek öncelikli icraatlarımızdan biri olacak.

Tek başına bu kanunları düzeltmenin de yeterli olmayacağını çok iyi biliyoruz. Bu kanunların uygulanmasını sağlayacak, bağımsız bir yargı olmadığı sürece insan haklarına tam saygının sağlanamayacağının farkındayız. Biz yargının bağımsız ve insan haklarından yana taraf olmasını istiyoruz. Bu amaçla mevcut HSYK düzeninin değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu diye iki yeni kurulun kurulmasını öneriyoruz. Bu kurullara üye seçiminde TBMM’nin yetki sahibi olması ve TBMM’nin yapacağı seçimlerde nitelikli çoğunluk aranması gerektiğini düşünüyoruz. Bu tip önlemlerle partizanlığın azaltılması gerektiğine inanıyoruz.

İnsan haklarına uygun yasalar ve insan haklarından yana taraf ve bağımsız bir yargı bizi özgürlükçü demokrasiye yaklaştıracaktır. Ama bu adımlar da tek başlarına yeterli olmayacaktır. Biz, Türkiye’de özgürlükçü demokrasi için güçlü bir parlamento olması gerektiğine inanıyoruz. Güçlü bir parlamento, bağımsız yargı ile birlikte, iktidar gücünün suiistimalini demokratik yollardan engelleyebilecek iki önemli kurumdan biridir.

Parlamentonun güçlü olması için her şeyden önce temsil kabiliyetinin yüksek olması gerekir. Bunun için yüzde 10’luk barajın indirilmesini öneriyoruz. Bunun yanı sıra başkanlığını ana muhalefetin yapacağı bir Kesin Hesap Komisyonu kurulması; Meclis Araştırma Komisyonlarının kurulmasının kolaylaştırılması ve yetkilerinin artırılması gibi önerilerimiz var. Bir önerimiz daha var ki altını çizmek istiyorum. Ben şahsen TBMM’nin ve milletvekillerinin iktidarı denetlemede çok önemli bir rol oynayabileceklerine inanıyorum. CHP iktidarında, milletvekillerinin bu işlevi yerine getirebilmeleri için, her hafta veya en fazla iki haftada bir Meclis Genel Kurulu’na gelip bana yöneltilecek tüm soruları yanıtlama sözü veriyorum. CHP iktidarının hiçbir zaman hesap vermekten kaçacak bir icraatı olmayacaktır diye düşünüyorum.

Son olarak, demokratikleşme deyince değinmeden geçemeyeceğimiz bir konuya, Kürt sorununa ilişkin görüşlerimize değinmek istiyorum. Biz, kimliklerin yurttaşlarımızın onuru olduğunu düşünmekteyiz. Farklı kimliklerin tanınmasına ilişkin taleplere insan hakları ve çoğulculuk temelinde yaklaşıyoruz.

Kürt yurttaşlarımızın kimlikleri yaşamak konusundaki engellerini tam demokrasiyi kurarak aşacağız. Her yurttaşa eşit haklar ve yurttaşlığın çoğulcu tanımlanması ilkeleri sorunun çözümünün temeli olacak.

Biz, Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Kürt sorununun çözümünde üçüncü yolu temsil ediyoruz. CHP’nin savunduğu üçüncü yol etnik kimliğin kişinin onuru olduğunu kabul eder. Bununla beraber, siyasetin etnik veya dini temelde yapılmasına karşı çıkar. Üçüncü yol sorunun çok boyutlu olduğu tespitine dayanır. Sorun ne sadece ekonomik ne de sadece kültürel, siyasidir. Çözüm için kültürel, ekonomik, toplumsal ve siyasi alanda atılması gereken birçok adım vardır.

Bu raporda, artık birçoğunuzun çok iyi bildiği seçim barajının düşürülmesi, anadil öğrenimine olanak ve destek verilmesi, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’na konulan çekincelerin kaldırılarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Diyarbakır Cezaevi’nin müzeye dönüştürülmesi gibi önerilerimize biraz daha ayrıntılı olarak değiniyoruz.

Bir konunun kalın çizgilerle altını çizmek istiyorum. Biz doğru bildiklerimizi her yerde söyleyebilen bir partiyiz. Bizim Hakkari’de de İzmir’de de sözümüz bir. Biz AKP gibi Doğu’da ayrı Batı’da ayrı bir dil kullanmıyoruz. Biz dün ayrı bugün ayrı bir şey söylemiyoruz.

Bizim çizgimiz yaşananlara daha 1989 gibi bir tarihte doğru teşhisi koydu. Sosyal demokrat siyaset, terör olaylarının hala devam ettiği 1990’lı yılların başında, Kürt sorununun parlamentoda çözümü için risk almış tek harekettir. Sosyal demokrat hareketin o tarihte attığı adım taraflarca verimli kullanılamamıştır.

Bizim tarihimizde, ülke sorunlarının çözümü için gerektiğinde büyük riskler almak, gerektiğinde bedel ödemek vardır. Biz doğru bildiğimizi her zaman söyleriz. Her yerde söyleriz. Ve söylemeye de devam edeceğiz. Kürt sorununun barışçıl çözümü için, kanın durması için, ülke birliğinin gönüllük esasında yeniden tesisi için gereken tüm adımları atacak tarihi birikime sahip tek parti biziz.



Son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Biz, her vatandaşın eşit, toplumun özgür olması için çalışacağız. Biz, Türkiye’de özgürlükçü demokrasiyi kurmak için çalışacağız. Özgürlüğün, değişimin ve umudun partisi olarak, özgürlüğün ve umudun ülkesini kurmak için çalışacağız.” chp.org