13 Eylül 2010 Pazartesi

Oral Çalışlar 12 Eyül'de Cuntacılara Tıpış Tıpış Teslim Olmuş


Oral Çalışlar'ın Mamak İstismarı 
Bugün malum, referandum günü. Referandum kafamıza o kadar kakılmış durumdaki, bugünün aynı zamanda 12 Eylül faşist darbesinin 30. yıldönümü oluşu ‘çok uzak geçmişten cılız bir fısıltı’ gibi kalıyor.

Bugünün bir başka özelliği, seçim yasağına girdiği için bazı gazetelerin Ezop diliyle propagandif numaralar çekmeleri. Burada birinciliği gene, manipülasyon fabrikası Taraf kimselere kaptırmıyor. Sağ köşedeki kısa basketbol haberine, sol köşeden bir “Yes, we can” yerleştirmiş. Hemen altına da Kenan Evren fotoğrafı ve “Hesap lütfen” manşeti.

Başka gazetelerde de buna benzer başlıklar var. Tabii, yalnız ‘evet’ cephesinden değil. Normal bir durum. Köşe yazarlarının benzer içerikte yazılar attırmaları da yine normal. Herkes propagandasını kendi meşrebince sürdürmeye gayret edecek. Ama bir tanesi var ki, 12 Eylül’e dair öfkemizi üstüne çekecek kıratta.

Oral Çalışlar’dan bahsediyorum. Ankara’daki bütün 70′ler kuşağı eylemcilerinin şahsi tarihinde ‘ayrıcalıklı’ bir yere sahip olan Mamak Askeri Cezaevi’ni ve cezaevinin A Blok’undaki ‘meşhur’ kafesini başlığına taşıdığı bugünkü Radikal yazısından. Başlık şöyle: “30 Yıl Önce Mamak Cezaevi’nin Kafesinde.”

Oral Çalışlar niçin böyle bir yazı kaleme alıyor? Gayesi belli; “yaşamımın toplam 7 yılını askeri darbe dönemlerinde cezaevlerinde, büyük oranda da askeri cezaevlerinde geçirdim… Bilmem anlatabiliyor muyum?”

Yani, hayatımda çok zulüm gördüm, askeri cezaevlerinin baskısını tattım, artık böyle yaşamak istemiyorum, artık askeri cezaevi olmasın ve bu yüzden, ey cemaat, ben ‘evet’ diyeceğim, siz de ‘evet’ deyin. Kastımı anlayın.

Doğrudur, o cezaevinde büyük bir zulüm vardı. Diyarbakır Cezaevi Diyarbakır Cezaevi olmadan önce, cuntanın ‘pilot zindanı’ olarak Mamak seçilmişti ve Mamak Askeri Cezaevi’ne 12 Eylül, o meşum sabah değil, on beş gün önceden gelmişti (ayrıntısı için bkz. 12 Eylül 2008′de bianette çıkan söyleşim: http://www.bianet.org/bianet/siyaset/109683-mamaka-12-eylul-15-gun-once-geldi).

Mamak Askeri Cezaevi’ne 12 Eylül’den sonra kamyon kamyon tutuklu getirilirdi. Bir şiltede iki-üç kişi yatardık, sığmadığımız için bir ayak-bir kafa şeklinde uzanarak geceyi geçirirdik, ve saire. Oral Çalışlar’ın yazısında anlattığı dayaklar, ameli ve nazari eğitimler de gırla giderdi. Kafes de asıl sırat köprüsüydü, o köprüden mosmor olmadan geçmek mümkün değildi. Bildiğiniz, hayvan kafesi. Başında, gulyabani kılıklı askerler, çavuşlar. Subaylarının gözü önünde en gaddarca işkencenin uygulandığı ve Mamak’a gelenlerin nasıl bir yere geldiklerinin döve döve öğretildiği yer.

Peki, kimler nasıl geldiler oraya? Baskınlarda yakalananlar, sokak ortasında ‘kaçıyor’ gerekçesiyle arkadan vurulmaktan kurtulanlar, Ankara Emniyeti’nde işkencede öldürülmeyip sağ olarak cezaevine nakledilenler…

Tabii, bir de kendi ayaklarıyla tıpış tıpış teslim olanlar.

Mesela, Oral Çalışlar’ın şürekası. Okuyun Oral Çalışlar’ın bugün Radikal’de çıkan ibretlik yazısını, o yazının nasıl başladığının altını çizin: ” “30 yıl önceydi. 34 yaşındaydım. Günlük Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeniydim. 12 Eylül askeri darbesinin ardından adımız arananlar listesinde çıkınca, kısa bir durum değerlendirmesi yaparak, mahkemeye gitmeye karar verdik.”

Bugünün ‘demokrasi cengaveri’ Oral Çalışlar, Aydınlık gibi muhbirliği rehber edinmiş bir gazetenin yayın yönetmeni olarak, 12 Eylül rejimince ismi arananlar listesinde görününce ne yapmış: Kısa bir durum değerlendirmesi yapmış!

Şimdi haftanın bilmem kaç günü gazetedeki köşesinde, haftanın yine bilmem kaç günü televizyon ekranlarında ‘demokrasi’ çığlıkları atan, bütün ülkeyi ‘darbe tehdidi’ne karşı uyaran bu ‘mümtaz’ yazar, 12 Eylül’den kısa süre sonra adı arananlar arasında yer alınca yaptığı ‘kısa durum değerlendirmesi’nden sonra neye karar vermiş?

“Mahkemeye gitmeye.”

Türkçesi: savcılığa teslim olmaya.

Kendi ayağıyla. Kendi kararıyla. Kendi arkadaşlarıyla birlikte.

Gerçek bir faşist darbe olunca, kendi iradesiyle adli makamlara teslim olmuş.

Otuz yıl sonra da, Mamak istismarı yaptığı bir köşe yazısıyla, ‘darbe karşıtı şampiyonluğa’ soyunuyor.

Benzerleri gibi, kopyaları gibi: Gerçek bir darbe olunca kendi ayaklarıyla, tıpış tıpış cuntaya teslim olanlar, 30 yıl sonra farazi bir darbe ihtimaline karşı çığırtkanca kendilerini demokrasi havarisi, otuz yıl önce teslim olmayanları ‘darbeci’ ilan ediveriyorlar.

Ne güzel dünya, ne tatlı yalakalık!

Geçen hafta, 6 Eylül tarihinde Gün Zileli, benim “koxuz.org” sitesinde okuduğum bir yazı yazmıştı Oral Çalışlar hakkında (bkz. http://www.gunzileli.com/2010/08/29/oral-calislar%e2%80%99in-ideolojik-yol-haritas/). Orada Çalışlar’ın değirmen taşı gibi nasıl fır dönüp durduğunun hikayesini uzun uzun okuyabilirsiniz.

Gün Zileli’nin yazısındaki bir paragrafı buraya alalım yine: “Oral Çalışlar, 12 Eylül’dan sonra iyice sağa kaymış TİKP yönetiminin daha da sağ kanadında yer aldı. O zamanki parti yönetiminin cuntayı ‘ara güç’ gören politikalarını destekledi. Bu politikayı 1982 yılında değiştirmeye kalkan, benim de içinde bulunduğum ‘dışarıdaki’ yönetimin bu girişimini önlemek için Doğu’yla birlikte hapishaneden dışarıya uyarı mektupları yazdı.”

Türkçesi: 12 Eylül olunca, Oral Çalışlar ve örgüt/gazete arkadaşları, cuntayı bir ‘ara güç’ görerek desteklemeye karar veriyorlar. Alenen, faşist darbenin karşısında yer almıyorlar. Peki, Çalışlar’ın 30 yıl sonra Radikal’de attırdığı yazıda buna dair herhangi bir ima, herhangi bir özeleştiri, herhangi bir özür kırıntısı bulabiliyor muyuz?

Ne gezer!

Aydınlık gazetesinin yayın kurulunun 12 Eylül darbesinden hemen sonra, generaller cuntasına yardımcı olunması gerektiğini bildiren yazısı ve yazıları da o günleri bilenlerin çoğunun hala hatırındadır.

1980′de alınan bu tutumlar ortada dururken, 2010′da azgın bir sermaye partisinin eteğinde demokrasi şampiyonluğuna soyunmak ve sosyalistleri darbecilikle, Ergenekonculukla suçlama yüzsüzlüğünü göstermek!

Ne der Emma Goldman: “İhanet edecek bir geçmişi bile olmayanlar, beni geçmişime ihanetle suçluyorlar.”

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Osman Akınhay - Soldefter
12.09.2010